Yolumuzun üstüne daha önce hiç görmediğimiz ya da göremediğimiz bir köprü kuruyorlar ve biz hızla bu köprüye doğru ilerliyoruz. Hayır, sırat köprüsü değil, olamaz da… Zira sırat, adaletle inşa edilmiştir ve geçebilenleri cennetle karşılayacaktır. Benim bahsettiğim ise mimarı dışardan, ayakları içerdenmiş gibi yapanlardan menkul bir köprü. Bu köprü,14 Mayısta yapılacak olan seçimlerde muhalefet olarak sandığa gidecek olan, yedi benzemezden meydana getirilen ve ülkenin son zamanlardaki kazanımlarını tehdit eden bir güzergâhı bize dayatan yapıdır. Evet, bu hafta kritik noktadayız, köprüden önce son çıkışa yaklaşıyoruz. Son çıkıştan dönüş yaparak kendi güvenli alanımızda mı kalacağız? Yoksa o bilinmeze bizi götürecek köprüye doğru ilerlemeyi mi seçeceğiz?
Karşımıza inşa edilmiş bu köprüye bizi çağıranların dünya görüşleri, çıkarları HDP ile dolayısı ile de PKK ile örtüşüyor. Dahası, son zamanlarda müttefikliğe falan boş verip açıktan düşmanca söylemde bulunan Amerika ile kol kola, İngiltere’deki tefecilerle yan yana poz verip, güya ülke güvenliğine ve ekonomisine katkı sağlayacaklarını deklare ediyorlar. Bununla da yetinmiyorlar kurdukları masada birbirlerine en lazım oldukları şu aşamada bile zorla oraya oturtulduklarını belli eden hareketler içinde görüntüler sergiliyorlar. Hop oturup hop kalkıyorlar, birinin ak dediğine öbürü kara diyor ve uyumsuz görüntüler veriyorlar. Beraber oturdukları masanın kurallarını ve arkalarındaki gölgeleri açıklayayım: içlerinden biri masadan kalkmış ve 24 saat geçmeden geri dönmüştü ve o gölgelerin hareketlenmesiyle kırk yamalı bohçadaki yerinde kalmaya devam etmişti değil mi?
John Wooden’nin sevdiğim bir sözü var, der ki “Karakteriniz, şöhretinizden önemlidir. Karakteriniz, siz ne iseniz odur… Oysa şöhretiniz, başkaları sizi ne sanıyorsa odur…” Aslında bu çok ünlü kişileri bizler karakterleri ile birlikte biliyoruz. Ne yapıp yapamayacaklarını da büyük bir oranda biliyoruz. Ancak toplumumuzda bulunan bir kesim kendilerince sebeplerle bunların şöhretlerini yeterli buluyorlar ve teveccüh gösteriyorlar. Bu demokrasi ile yönetilen bir toplumda doğaldır. Ancak biz bu ülkeyi çok büyük bedeller ödeyerek kurduk ve yaşatmak için de bu bedelleri ödemeye devam ediyoruz. Bu yüzden bize macera değil, sağduyu, basiret ve ayağı yere basan bir siyaset lazım. Devlet yönetmek ciddiyet ister, bir gün öyle bir gün böyle konuşarak devlet yönetilemez. Zaten tarihte çok zaman kaybettik. Yılları “dün dündür, bugün bugündür” diyenlerin elinde çarçur ettik. Artık kaybedecek bir dakikamız bile yok. Yeni sanayiler kurulacak, madenler açılacak, petrol kuyuları açılacak, savunma sanayimizdeki envanterimiz güçlendirilmeye devam edilecek, uzayla ilgili projeler geliştirilecek v.s
Bernard Shaw, “İnsanların ölmesi ile yaşamın gülünçlüğü nasıl değişmezse, insanların gülmesi le de yaşamın ciddiliği değişmez.” diyor. Bu sözdeki inceliği elbette anlıyoruz. Bu ülke şehitler vermeye, türlü ekonomik ve bin bir çeşit savaşlar içinde bulunmaya mecburken, birilerinin şehirlere ülke demesine, yürüyen merdivene ters binmesine ve sayısız gaflarına gülerek bu ciddiyetten uzaklaşma lüksüne sahip değiliz. Artık çalışmak, ama çok çalışmak zorundayız. İçimizdeki safralardan kurtulup gemimizi açık denizlere, ufkumuzu genişletmeye mecburuz. Bunu ya başaracağız ya da zalimlerin elinde telef olacağız.
Pamuk Prenses masalındaki en büyük trajedi nedir biliyor musunuz? Yedi cüceden bir prensin çıkmamasıdır. Onca iyi niyetlerine ve Pamuk Prensese olan sevgilerine rağmen bu böyledir. 6 + 1 masasının kötü kalpli cadı kalbi taşıyan ve bu ülkeye kim düşmansa onunla iş birliği yapmaya teşne bu adamlardan da bir cumhurbaşkanı çıkmaz.
İktidara karşı beslediğimiz duygularda bir metal yorgunluğu yaşıyor olabiliriz. Biz uzun süren yolculuklardan pek hoşlanmayan bir sabır yapısına sahip olabiliriz. Bu sağduyumuzu kaybetmemize yol açmamalıdır. Bakın Fenerbahçe futbol takımı bu trajediyi hala yaşıyor. Bundan 6 yıl kadar önce 20 yıllık Aziz Yıldırım’ı gönderdiler ki o Aziz Yıldırım çok büyük engellemelere rağmen kulübü büyütmüş, başarılı sezonlara imza atmış hatta Fenerbahçe için hapiste bile yatmıştı. Ki bugün suçlu olmadığı bütün mahkemelerde onaylanmıştır. Peki ne oldu bunca sezondan sonra Fenerbahçe Futbol takımı bir teneke kupa bile alamadı.
Evet, köprüden önce son çıkışa geliyoruz; karar sizin yedi acemi sürücü ile garabete mi? Yoksa ne yapacağını bilen usta sürücü ile Türkiye Yüzyılı istikametine mi? Karar bizim…
Sevgiyle kalın.