Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, Konya ile bütünleşmiş ve sembol eserlerinden olan ve Selçuklu Veziri Sahip Ata tarafından sekiz asır önce Dar-ül Hadisi olarak yaptırılan medreseyi araştırdı. Tokgöz, medrese hakkında ilk olarak şu bilgilere yer verdi; “Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus zamanında Vezir Sâhip Atâ Fahreddin Ali tarafından 1258-1279 tarihlerinde yaptırılmıştır. İnce Minareli Medrese 19. yüzyılın sonuna kadar faaliyetini sürdürmüştür. Osmanlı Devleti döneminde 1811, 1876 ve 1899 yıllarında tamir edildiği bilinmektedir. Anadolu'nun ilk üniversiteleri arasında gösterilen medresenin özellikle Ayet-el Kürsü yazılı 22 metre çapındaki kubbe eteği ve Yasin ile Fetih surelerinin yer aldığı zengi düğümlü taç kapısı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Mescit ve medrese olarak planlanan yapının malzemesi, Konya'da ‘Sille taşı’ olarak bilinen andezit esaslı bir taştır.”
’25 KEZ TAMİR VE RESTORE EDİLDİ’
Binanın tam 25 kez tamir ve restore edildiğini ifade eden Tokgöz, “Selçuklu mimarisinin tipik örneklerinden olan Sahip Ata Dar-ül Hadis Medresesi, Cumhuriyet Dönemi’nde 1936 yılında başlayan çeşitli onarım çalışmalarından sonra, 1956 yılında Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Müzede halen Beylik, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait taş ve ahşap eserler sergilenmektedir.” şeklinde konuştu. Tokgöz, Dar-ül Hadis kurumu olan medresenin halk arasında zarif ve ince minaresinden dolayı İnce Minareli Medrese olarak isimlendirildiğini ve literatüre böyle geçtiğini belirtti. Binanın Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde olmak üzere 25 kez tamir ve restore edildiğini belirtti.
‘EN ESKİ FOTOĞRAFI 140 YIL ÖNCE’
İnce Minare’ye ait fotoğrafın 140 yıl önce çekildiğini ifade eden Tokgöz, “Bu günlerde yeniden restore çalışmaları başlatılan tarihi esere ismini veren ve simge olan İnce Minare’nin orijinal iki şerefeli haline göre yapılması gerekiyor. İnce Minareli medresenin en eski fotoğrafı 140 yıl önce Amerikalı seyyah ve arkeolog John Henry Haynes tarafından çekilmiştir. İnce Minareli medresenin eski ve yeni fotoğraflarının Konyalılar, ülkemiz insanları ve ülke dışından insanlar tarafından çok beğeniliyor ve yüzlerce yorum geliyor.” dedi. Bu noktada bir sosyal mecra sayfasında dokuz yıldır yönetici olduğunu belirten Tokgöz, Konya Eski ve Yeni Fotoğraflar isimli 57 bin üyeli Facebook sayfasında İnce Minareli medrese hakkında sadece kendisinin 65 kez bilgi ve fotoğraf yayınladığını belirtti. Sosyal medyada Konya kamuoyunun medreseye isim veren mescit minaresinin orijinal şekliyle yenilenmesini içeren mesajlar gönderdiğini vurguladı.
‘ORİJİNAL ŞEKLİYLE YAPILMALI’
İnce Minare’nin tarihteki orijinal haliyle yapılması gerektiğini ifade eden Tokgöz, “Konya içinden ve dışından birçok kimse İnce Minarenin orijinal ve ihtişamlı haliyle tamir edilmesini talep etmektedir. Yaptığım paylaşımlarda sürekli olarak kendisine ve yetkililere hitaben: ‘Ecdadımız o günkü imkanlar ile önemli bir ilim ve eğitim kurumu yapmış, müze olarak önemli bir işlevi var. Tarihi eserlerin yeniden ihyası alanında onlarca mimarlık fakültesi, sanat tarihçileri, restorasyon alanında yetişmiş insan gücü ile ilgili bakanlık, genel müdürlük, üniversiteler ve Konya Büyükşehir Belediye başkanlığı olarak son derece güçlü kurumlarımız var iken neden İnce minare tarihteki orijinal şekliyle yapılmıyor? Biz ülke olarak ve Konya olarak bunu yapabilecek modern teknoloji ve maddi imkanlara sahip değil miyiz?’ şeklinde talepler ve sorular yöneltiliyor.” şeklinde konuştu.
‘SÂHİP ATA DÂR-ÜL HADİSİ’
Tokgöz, açıklamasını şu şekilde sürdürdü; “Sosyo-kültürel açıdan Türkiye’nin önemli büyük kentlerinden birisi olan ve Anadolu Selçuklu Devletinin başkentliğini de yapmış olan Konya, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin bırakmış olduğu kültürel olgular üzerine inşa edilmiş bir tarihi ve kültürel mirası üzerinde taşımaktadır. Konya’da avlusunun üzeri kubbeyle örtülü üç medreseden biri olan yapı bânisinden, yaptıran kişiden dolayı ismi Sâhip Ata Dâr-ül Hadisi olarak bilinmektedir. Medreseye bitişik olarak yapılan mescidin cephe üzerinde yer alan sırlı tuğlalarla süslenmiş zarif minaresi zamanla çok beğenilmiş ve yapıya İnce Minareli medrese adının verilmesine sebep olmuştur. Aslında iki şerefeli olan minare binaya nispetle 50-55 m civarında yapılarak taç kapıya göre oldukça yüksek inşa edilmiştir. Medrese ve mescit aynı zamanda Selçuklu Veziri Sâhip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyesi ise sonradan hicri 663-679 miladi olarak (1265-1280) yılları arasında yazılmıştır. Mimarı ise taç kapıda üstteki iki madalyon içinde adı yazılı olan Kölük b. Abdullah’tır. Mimar Kölük bin Abdullah, Hıristiyan bir ailenin çocuğudur. Vezir Fahreddin Ali'nin himayesinde Gulamhane'de yetiştirilmiştir. {Gulamhane, Osmanlı'daki Acemi oğlanlar kuruluşuna benzer bir askeri müessesedir). Mimarın medrese yapımından önce ihtida ederek müslüman olduğu için bu ismi almıştır. 1901 yılında Kasım ayı içinde minareye yıldırım düşmesiyle önce birinci şerefeden yukarısı, daha sonra da alt şerefe kaidesi tahrip olarak yıkılmıştır.”
‘PORTAL KAPISINDA AYETLER YAZILI’
Medrese’nin dış özelliklerinden bahseden Tokgöz, “Gayet güzel ve süslü taç kapı, cephenin ortasında 5,45 m. kadar dışa taşan bir kütle önünde yer almaktadır. Klasik formların dışında oluşuyla dikkat çeken kapı, Anadolu’da Selçuklu döneminde yapılmış en ihtişamlı taç kapılardan biridir. Dışta köşelerde iri bir düğümle bağlanan üçlü kaval silmelerle, cephede ise kıvrık dallı rûmîli, geometrik, Fetih sûresinin yazılı olduğu kitâbe kuşağından oluşan üç bordürle iki yandan sınırlanmıştır. Bordürlerin üstten kesilerek devam etmemesi kapının yukarıdan eksik olduğunu açıkça göstermektedir. Özellikle bugün başlangıcı ve sonu eksik olan bu kitâbe şeridinde üstte sûrenin 6. âyeti bitmeden yazı kesilmekte, diğer tarafta ise 10. âyetin son kısmı ile yazı aşağıya dönerek devam etmekte ve 13. âyetin bitimiyle sona ermektedir. Altta sivri kemerli açıklığa sahip olan kapının iki yanında, kapı pervazı biçiminde başlayıp kemer üstünde bir düğüm yaptıktan sonra saçağa ulaşan ve saçak önünde de bir çıkıntı yaparak düğümlenen diğer kitâbe şeridinde ise sülüs hatla kabartma halinde Yâsîn suresi yazılıdır. Bu kitâbede de sûrenin 3. âyetinden ilk kelime eksik olarak başlayan yazı üstte kesilmekte ve birkaç âyet sonra tekrar devam edip 31. âyetle bitmektedir. Simetriğine göre biraz yukarıda kalan son bölümde aslında bir iki âyet daha mevcut olmalıdır. Özellikle üstte surelerin eksik oluşu, saçağın daha yüksek olduğunu ve yazı şeritlerinin de saçak altında dönerek devam ettiğini göstermektedir.” dedi.
'KOZMOLOJİK BİR ANLAM TAŞIMAKTA’
Taç kapıdan bahseden Tokgöz, “İnce Minareli medrese olarak bilinen Dar-ül Hadis’in insanı hayret içinde bırakan taç kapısında kozmolojik bir evren tasavvuru ve betimleme söz konusudur. Nitekim şair ve yazar Kâmil Uğurlu makalesinde: “Bazı sanat tarihçileriyle birlikte, Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir isimli eserinde İnce Minareli Medreseyi, Türklerin geleneksel konutu toprak eve veya 'yurda benzetir. Yurt, bilindiği gibi bir çadırdır. Kapının sağından ve solundan dolaşarak kapı üstünde düğüm yapan ve yukarıya devam eden yazı şeritleri ise çadır iplerini çağrıştırmaktadır. İslam tasavvufunda insanın, bu maddeler dünyasından semavi yolculuğuna bir ‘kapı’ dan yollandığı sembolize edilir. İnsan, madem ki bir kapıdan geçerek kozmik çevreye dahil olmaktadır, o zaman bu kapının farklı bir şekilde düzenlenmesi, kozmik çevrenin insan üzerindeki etkisinin güçlendirilmesi gerekir. Zira ol Kadir-i Mutlak' ın huzuruna varırken insanın bir ‘inşirah’ içinde olması gerekir. Türk-İslam sanatında, özellikle mimaride "manevi fakirlik’ tavrı, zaman zaman belirgin şekilde verilmektedir. ‘Allah zengindir, siz ise fakirsiniz’ ayet-i kerimesinin beyanı, sanatın mimarlık şubesinde enteresan görünüşler sergiler. Gösterişli birtakım ölçüler, cepheler, kapılar ve dış elemanlar Allah'a adanmıştır. Bir taraftan insanın ilahi varlık karşısındaki ‘fakirliğini’' ortaya koyan bu davranış, diğer taraftan insani ölçeğini asla kaybetmez’ demektedir.” diye aktardı.
Siyah Beyaz Fotoğraflarda yaşayan İnce Minareli medrese
Konya’nın 140 yıllık geriye dönük siyah beyaz görsel portresi fotoğraflarla izlenmektedir. Aynı durum ilk fotoğrafları çekilen mimari eser olarak İnce Minareli medrese için de geçerlidir. Gertrude Bell, Guıllaume Berggren, John Henry Haynes ve padişah 2.Abdülhamit dönemi Yıldız sarayı arşivi için çektirilen fotoğraflar İnce Minareli medresenin bize 140 yıl önceki konumu ve görünümü hakkında bilgiler vermektedir.
Siyah beyaz fotoğraf karelerinde beş basamakla çıkılan İnce Minareli medrese bugün zamanla yol dolduğu için zeminle aynı hizaya gelmiştir. Minarenin zarafet ve ihtişamı olanca güzelliğiyle ve nasıl olduğu görülmektedir. Zemin iç kale dışı ve yerleşim az olduğu için toprak olup tesviye edilmemiş yol olduğu göze çarpmaktadır. Medresenin alt kısımları bugün de devam eden nemlenme ve zeminden su alma nedeniyle kireçlenmiş olarak görülüyor. Sol taraftaki öğrenci odaları medreselerin kapatıldığı dönemde yol ve imar gerekçesiyle yıkıldığı için bugün müzenin avlusu ve bahçe olarak kullanılmaktadır.
Yine o döneme ait fotoğraflardan 1901 de düşen yıldırım sonucu yıkılan minare, mescit kubbesi ve virane hali gözlemlenmektedir. 1905 ' te ise minarenin sağlam kalan şerefe üstüne koruyucu başlık eklenerek o kısım tamir edilmiştir. 1926 yılı ve sonraki restorasyonlarda minare birinci şerefe itibarıyla korunmuştur. Virane halde çeyrek asır bekleyen harap mescit ise 1930'larda kaldırılmıştır. Dönem fotoğrafları içinde tüm bu kesitler görsel olarak izlenmektedir. Söz konusu mescit 1990'lı yıllarda yapılan restorasyonla yeniden yapılmıştır. Günümüzde vakfiyesine uygun olarak hadis dersleri yapılmaktadır.
Amerikalı arkeolog ve seyyah John Henry Haynes Konya’nın ve İnce Minareli Medresenin ilk fotoğraflarını çekmiştir.
J. Henr Haynes ilki 1884, ikincisi 1887 olmak üzere iki kez Konya’ya geldi. Şehirdeki anıtların ilk fotoğraflarını çekti. Bu fotoğraflar çekim tarihi bilinen, Konya’nın en eski fotoğraflarıdır. Haynes bu seyahatler sırasında Konya’nın yanı sıra Çorum, Ankara, Antakya, Akşehir, Göreme, Sultan hanı, Üçhisar, Binbir kilise, Everek, Midas, Fasıllar, Eflatun pınar, Afyonkarahisar, Kayseri, Bünyan ve Aksaray gibi tarihî yerleşim birimlerini de ziyaret etti. Benzer şekilde 1890 ile 1910 yılları arasında Garabet Solakian, G. Bergren ve Gertrude Bell çekimleri ile Yıldız sarayı Konya albümündeki fotoğraflar İnce Minareli medrese için önemli bir görsel hafıza oluşturmaktadır.
İnce Minarenin orijinal yüksekliği 55 metre olarak hesaplanmıştır.
Mevcut minare üzerine statik analiz gereği ekleme yapılamayacağı, komple yıkılıp yapılmasının ise zemin, malzeme, işçilik ve aslına uygunluk noktasında eşdeğer bir inşa tekniği olamayacağı yönünde mimari ve teknik arızalar olacağı ortak kararıyla minarenin orijinal şeklinde yapılmasından vazgeçilmiştir. Minarenin orijinalinin 55 m olduğu hesaplanmış (Konya İnce Minareli Medrese’nin Özgünlük Ölçütü Bileşeni Biçim ve Tasarım Unsuru Bakımından Analizi, Zehra USLU BÜLBÜL, Z. Gediz URAK)
İnce Minare 27 Kasım 1901 yılında yıldırım isabet etmesi sonucu yıkılmıştır.
İki şerefeli zarif bir incelik ve güzellikte olan minaresi hicri olarak 15 Şaban 1319 yılında yani bir kış mevsiminde miladi olarak 27 Kasım 1901’de bir yıldırım isabetiyle birinci şerefesine kadar yıkılmış ve düşen minare parçaları ile mescidin de kubbesi çökmüştür.
İnce Minareli medresenin konumu
Bu bölge Konya iç kale ile dış kale arasında olan ve 1884 yılında seyyah J.Henry Haynes tarafından ilk kez çekilen Konya fotoğraflarında boş tarla ve tek tük bulunan bağ evi olarak görülen ve yerleşim olmayan bir yerdir. Daha sonra bölge imara açılarak Sakarya Savaşında kazanılan Zafer nedeniyle zafer ismini alan yeni bir mahalle olduğu için Cumhuriyet döneminde Hamidiye ve Binari mahallesi olarak anılan bölgede yerleşim artmıştır. Bölge 1880’lerden bugüne tren garı ve istasyon etkisiyle de gelişerek Konya'nın önemli bir muhiti ve yerleşim yeri olmuştur. Cumhuriyet sonrasında geçen 100 yıl içinde medrese/müze şehrin orta yerinde ve trafik keşmekeşi içinde kalmıştır. Günümüzde medresenin etrafında konutlardan çok ticari işyerleri bölgeye hakim durumdadır.
1920’li yıllarda çekilen fotoğraflarda medresenin solunda görülen ve bugün ayakta olan iki katlı bina ise Millî mücadele yıllarından itibaren Kolordu komutanı olan Fahrettin Altay Paşa'nın konağıdır. Fahrettin Paşa 1929-30 yılında Konya'dan ayrılırken konağı satmıştır. Bugün mesken ve işyeri olarak kullanılmaya devam eden balkonlu ve iki katlı ve 100 yıllık bu mutena konak cihannüma denilen cumbası ile dikkat çekmektedir.
O döneme ait fotoğraflarında Zafer semtinin göze çarptığı, iki katlı tuğla evlerin yapıldığı, Takkeli dağın arkada güzel bir fon oluşturduğu gözlemlenir. Medresenin arka ufuk bölgesinin ise tamamen yeşil alan olduğu gözlemlenmektedir. 1940’lı yıllardan itibaren çekilen fotoğraflarda ise İnce Minareli medrese ile birlikte Alaattin tepesinin ağaçlarının yeni yeni toramanlaştığı görülür.
Fahrettin Altay Paşa Konya'da görev yaparken özellikle Vali İsmail İzzet Bey ve dönemin Konya Belediye başkanları ile birlikte han, medrese, cami, İslam ve Hristiyan mezarlıklarının, vakıf niteliğindeki bazı binaların yol ve imar gerekçesiyle tasfiye edilmesi ve kaldırılmasında müşterek rol almışlardır. Bu dönemde İnce minareli medrese, Karatay, Amber Reis, Ulaş Baba türbesi vb. ayakta kalabilen diğer tarihi yapılar çoğunlukla askeri depo olarak kullanılmıştır. Bir kısmı da özel şahıslara satılmıştır.
İnce Minareli Medrese bir süre askeri depo olarak kullanılmıştır.
İnce Minareli medrese 1924 yılı sonrasında medreseler devre dışı kaldığı için askeri depo olarak kullanılmıştır. 1930 da Gazi Mustafa Kemal'e çekilen telgraflar ve şikayetler sonucu 5-6 eserle birlikte Atatürk'ün emriyle depolar tahliye edilmiş ve Milli Eğitim bakanlığına devredilerek restorasyon ve tamirat çalışması başlatılmıştır. 1934-36 arası Mili Eğitim Bakanlığınca başlayan çalışmalar 1952 de son bulmuş ve medresenin müze olarak açılmasına karar verilmiştir.
İnce Minareli medrese 1956'da müze olarak açılmıştır. Takip eden yıllar içinde Kültür Bakanlığı, Anıtlar kurulu, Vakıflar Genel Müdürlüğü yabancı seyyahların çizdiği gravür, 1895, 1901, 1905 tarihli fotoğraflara göre mimari rölöve planını çıkarmışlardır.
Depo olarak kullanılan bu eserler Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın hükümete çektiği meşhur talimat telgrafı ile askeriyeden boşaltılmış ve Milli eğitim bakanlığı gözetiminde 1932 yılında başlayarak 15-20 yıl süren bir çalışma ile restore edilmiştir. İnce minareli medrese, Karatay medresesi, Sırçalı medrese ve İplikçi cami ve Alaattin cami restore edilmiştir. Tamir edilen medreseler konularına göre hepsi birer müzeye çevrilmiştir. Sırasıyla taş eserler müzesi (İnce minare), çini eserler müzesi (Karatay), mezar taşları (Sırçalı) ve arkeoloji müzesi (iplikçi cami) olarak yeniden açılmıştır.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal 1931 yılındaki Konya ziyaretlerinde Hükümete Konya’daki tarihi medrese ve camilerin tamir edilmesini ve askeri amaçla kullanılanların tahliye edilmesini emreden telgraf çekmiştir:
Tarihi telgraf:
Atatürk, 19 Şubat 1931 tarihinde Konya'daki gezisi sırasında İsmet İnönü'ye gönderdiği telgrafta şunları yazdı: “(Acele ve Mühimdir) Konya: 19.2.1931 Başvekalete Son tetkik seyahatimde, muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim.
1. İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda, şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak, memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin, ileride tarafımızdan meydana çıkarılacak olanların ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat'i lüzum vardır. Bunun için, Maarifçe harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisinin muvafık olacağı fikrindeyim.
2. Konya'da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabi içinde bulunmalarına rağmen, sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri kıymettar bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaaddin Camisi, Sahipata medrese, cami ve türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce Minare, derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi, bu abidelerin kamilen inhirasını mucip olacağından, evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kaffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin buyrulmasını rica ederim. Gazi Mustafa Kemal”
İnce Minareli Müzede hangi tarihi eserler bulunuyor:
Selçuklular döneminde Konya'nın 12 tane Kale Kapısı Vardı. Krokiden nerede hangi kapı olduğu görülüyor. Toplam olarak 5-6 km uzunluğunda ve Alaattin tepesinden 1-2 km. çapında bir genişlik içeren kapılar bulundukları mahalleye, alana isimlerini vermişlerdir. Kapı, sur ve kale duvarlarından hiçbiri günümüze gelmemiştir. Kale ve sur taşları 18.yüzyıldan itibaren hem zamanla yıkılmış ve harabeye dönmüş hem de bilinçli olarak okul, cami, valilik binası vb. yerlerde kullanılarak ortadan kaldırılmıştır.
Sultan Alaattin tarafından tahkim edilerek 12 burç, 12 kapılı kale ile şehir giriş çıkışı kontrol edilmiş, 12 ayrı kapıda düşmana korku salmak ve heybetli görünmesi için konulan Roma dönemi aslan, çift kanatlı melek, kartal, Herkül gibi rölyef ve kabartmalar ise Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi müzeye kaldırılmıştır, çoğu İnce Minareli Medrese müzesindedir. Müzede Selçuklu ve Karamanoğlu Devrine ait taş ve mermer üzerine oyma tekniği ile yazılmış inşa ve tamir kitabeleri, Konya Kalesi'ne ait yüksek kabartma rölyefler, çeşitli ahşap malzemeye oyma tekniği ile yapılmış geometrik ve bitkisel motiflerle bezenmiş kapı ve pencere kanatları, ahşap tavan göbeği örnekleri ve mermer üzerine işlenmiş mezar şahidesin ve sandukalar teşhir edilmektedir. Başkenti Konya olan Selçukluların sembolü çift başlı kartal ve kanatlı melek figürlerinin en güzel örnekleri de bu müzede sergilenmektedir.
İnce Minareli Medrese ressamların Konya tasvirinde kullandığı yegâne ilham kaynağıdır.
Çoban, İbrahim ve Hasan Işık. “Cumhuriyet Sonrası Türk Resminde Konya‟yı tema Edinen Sanatçılar ve Eserleri” idil, 64 (2019 Aralık): s. 1869-1894.
Sosyo-kültürel açıdan Türkiye’nin önemli büyük kentlerinden birisi olan ve Anadolu Selçuklu Devletinin başkentliğini de yapmış olan Konya, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin bırakmış olduğu kültürel olgular üzerine inşa edilmiş bir tarihi ve kültürel mirası üzerinde taşımaktadır. Mevlâna Celaleddin-i Rumi'nin manevi mirasıyla birlikte Selçuklu ve Osmanlı dönemi mimari eserlerini de barındıran bu kentin özellikle de Cumhuriyet Sonrası Türk Resmi içinde birçok sanatçının resimlerine konu edildiği görülmüştür. İnce Minareli medrese yerli ve yabancı birçok ressam tarafından çalışılmıştır.
İnce Minareli Medrese, Mescit, Dar-ül Hadis ve Minare
Konya merkezinde, Alaeddin tepesinin batısında yer alan yapı, kapalı avlulu bir medrese ile, bunun kuzeydoğusundaki minareli bir mescitten oluşur. Minare, mescidin doğusundaki revakın güney tarafına inşa edilmiştir. Mescidin çok yüksek ve narin olarak yapılmış olan iki şerefeli minaresi, bitişiğindeki Dar-ül-Hadisin de "İnce Minareli" adıyla anılmasına sebep olmuştur. 1901 yılında, isabet eden bir yıldırım sebebiyle, alt şerefe hizasına kadar yıkılmıştır.
İnce Minareli adıyla anılan Dar-ül-Hadis, Selçuklu veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından Hicri 663, Miladi 1264 yılında yaptırılan taç kapının üzerindeki üstte yer alan sqağ ve sol madalyonların içinde yapının mimarı olan ünlü mimar Kelük Bin Abdullah' ın adı yazılıdır.
İnce Minarenin mimari özellikleri
Minarenin kaidesi kare planlı olup, 8.20 m. yüksekliktedir. Alt kısmı kesme taş, üst k1smı tuğladan örülmüştür. Taş kaidenin yerden 6.10 m. Yükseklikteki ön cephesi, birbirine geçen; kabartma taş kordonların çerçevelediği sivri kemerli iki pano ile süslenmiştir. Bu panoların içleri bitkisel motiflerle doldurulmuştur. Bitkisel motiflerin arasından dışarıya doğru fırlayan akant yapraklar, değişik perspektiflerden yapıya bakış açısını dikkate alan, ince bir düşüncenin ve ustalığın sembolüdür.
Çerçevenin üstünde bir mazgal pencere bulunmaktadır. Selçuklu dönemi yapıların bir karakteristiği olarak, bu minarenin kaidesinde de süsleme, ön cephede yoğunlaşmış, diğer yüzeyler sade olarak bırakılmıştır. Kaidenin üstündeki sekizgen tuğla pabucun köşelerini üçgen prizma dolgular doldurur. Tuğla pabucun üzerinde, aralan düşey kordonlarla ayrılmış, üçgen ve yarım daire planlı dilimlerin oluşturduğu sekiz dilimli gövde devam etmektedir. Bu dilimli gövde yer yer sırlı tuğlalarla, kilim desenlerini hatırlatan geometrik motiflerle süslenmiştir.
Minarenin şerefe altındaki, mevcut çini parçalarına; tuğla izlerine ve eski fotoğraflara bakarak, birinci şerefeye geçişte 3 sıralı mukarnas dizisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bugün birinci şerefenin üstü bir külah ile kapatılmıştır.1901 yılından önce çekilen fotoğraflarla ve çizilen rölövelere göre şerefe korkuluklar, geometrik desenli taş kafes panolardan oluşmuştur. İkinci gövde, aynı belgelere göre, araları beşgen kesitli düşey dairesel stilde gövde de olduğu gibi sırlı tuğlalarla, geometrik bir süsleme yapılmıştır.
İkinci şerefeye geçiş, birinci şerefede olduğu gibi üç sıra halinde çini mukarnaslarla gerçekleştirilmiş, şerefe korkulukları ise, ayrı geometrik desenlerle süslenmiştir. Şerefe korkuluğu kafes şeklinde olmayıp kabartma şeklindedir. Şerefe kapısının hangi yöne açıldığı resim ve çizimlerde belirgin değildir. Eski fotoğraf ve rölövelere göre petek kısmı sekiz dilimli olup, dilimler yarım daire planlıdır. Bu dilimlerin üzeri, birinci ve ikinci gövdede olduğu gibi sırlı tuğlalarla farklı geometrik kompozisyonda süslenmiştir.
Peteğin üstü kurşun kaplı konik bir külahla kapatılmıştır. Külahın Osmanlılar zamanında yenilendiği eski fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Bu basamakların her biri çekirdeği oluşturacak biçimde yekpare taştan inşa edilmiş, alttan ise dönerek yükselen düzgün düz bir tavan biçiminde yapılmıştır. (12.13.yy. Anadolu Minareleri, M. Emin Başar. Doktora tezi, Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Dekanlığı, Konya,1997)
1929 yılında tamamen yıkılına tehlikesiyle karşılaşan minarenin, sonradan yapılan bir onarımla, birinci şerefe korkuluğunun üstü bir külahla kapatılmıştır. 1954 yılında, Mili Eğitim Bakanlığınca yeniden tamir edilerek bugünkü halini almıştır. İnce Minareli Medresenin, mescit minaresinin küçük ölçekli kısmi rölöveleri, Türk Arkeoloji Dergisinde, Arkeolog-Mimar Mahmut Akök tarafından yayımlanmıştır.
Restorasyonda dikkat edilmesi gereken noktalar ihmal edilmemelidir.
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz İnce Minareli medresenin tamir ve restorasyonunda dikkat edilmesi gereken noktaları irdeleyen sanat tarihi ve mimari açıdan yapılmış birçok akademik çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar akademik camiada tarihi ve kültürel mirasa verilen önemi göstermektedir. Bugüne kadar farklı zamanlarda yetkili kamu kurumlarınca 25 civarında tamir ve bakım yapıldığını belirtti. Bina statiği kadar özellikle zemin mekaniği etüdü yapılması, Sille taşından kaynaklanan erimeler ve malzemede nemlenmenin olumsuz etkilerinin giderilmesi konularında yoğunlaşılması gerektiğini vurguladı. Özellikle bu bağlamda:
- Yazı bordürlerinin eksik olan kısımlarının aynı büyüklükte ve Selçuklu sülüs hattı ile yazdırılması,
- Süsleme sütunçelerinin kum saati şeklinde kaideleri imitasyon olarak betondan yapılmış, bu süsleme unsurlarının orijinal taşı ile yaptırılması,
- Portalin imitasyon olarak yapılan kaidesinin orijinal taşı ile değiştirilmesi,
- Tahribat az olan kısımlarda nem giderici malzeme kullanılarak tahribatın önlenmesi,
- Restorasyonu yapılacak alanların tespit edildikten sonra bu bölgelerin gerektiği kadar çürütülmesi, orijinal taşın yazı bordürü ile geometrik ve bitkisel bordürlerin birebir örneğinin yapılması, derz yapılmadan diğer taşların oturuş şekline göre oturtulması gerekmektedir. (Arşiv Belgelerine Göre Konya’daki Selçuklu Cami ve Medreselerinin Tamir Ve Onarımları, Şerife Gökbaş, Y.L. tezi, Selçuk Üniversitesi S. B. Enstitüsü, Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı,2019 Konya)
İnce Minareli Medresedeki Nem Problemi ve Çözüm Önerileri başlıklı akademik çalışmada ise: “Şöyle ki, Konya’nın hemen her eski eserinde kendini gösteren nemlenme ve bunun neticesinde, bozulma olayı İnce Minareli Mescidin minare kaidesinde de görülmektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarla bu nemlenmenin önüne geçilememiştir. Bu nedenle de kaide kısmındaki taşlar erimekte ve pul pul dökülmektedir. Bunun için önce bu nemlenmenin önüne geçilmesi ve kaide kısmı ile birlikte zeminin sağlamlaştırılmasından sonra restorasyona başlanması gerekmektedir. Bu nemlenmenin önüne geçebilmek için, medrese etrafında bulunan ve sonradan kapatılmış olan kuyuların açılarak zemin suyunun buralarda toplanmasını sağlamak gereklidir.
Zemin mekaniği ile ilgili bir araştırmaya yapılmalıdır. Anıta yapılacak yeni bir müdahale öncesinde modern yöntemler kullanılarak zemin kotu altı incelenmeli, yapının havuzuna su getiren ancak devre dışı kalan künk’ ün yapı dışında kalan kısmının izleri tespit edilmeli, dönemsel bile olsa aktif hale gelip gelmediği incelenmelidir. Zemin kotu altı çalışmasında bodrum odasının devamı niteliğinde bir yapının/ bölümün olup olmadığından emin olunmalıdır.
Zemin altında kalan bölümlerin Geo-radar ve ERT gibi teknolojik aletler kullanılarak incelenmesi, çözüm önerisinin bu sonuç doğrultusundaki bir müdahale ile gerçekleşmesi önerilmektedir. Sorun tespit çalışmaları yapıya zarar vermeden, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılmalıdır. Sarnıç, bodrum vb. yapının tespiti halinde, drenajın yapılması için doğru kot tespit edilmeli, drenajın yapıyı çepeçevre sarması sağlanmalı, gerekli temizlik ve onarım çalışmaları yapılmalı, havalandırması sağlanmalıdır.” denilmektedir. (İnce Minareli Medresedeki Nem Problemi ve Çözüm Önerileri, Ülkü Eroğlu-Hicran Hanım Halaç, Vakıflar Dergisi 57- Haziran 2022)
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, Son olarak Sahip Ata Dar-ül Hadisine anlam katan ve Konya’nın simgesi haline gelen İnce minarenin aslına uygun biçimde restorasyonunun yapılması için tüm bilimsel ve teknik imkanlar sarf edilmelidir diyerek açıklamasını tamamladı.