Çay 3 lira… Su 2 lira…
Çayı Karadeniz’den, suyu ise membasından yani İvriz’den getiriyorlar.
Yemek fiyatlarına girmiyorum bile…
Güzel şehrimizde, son yıllarda hızlı bir kafe kültürü yayılmaya başladı.
Hem de pahalı bir kafe kültürü.
Ailecek gidilebilecek yerler de var, ailenin önünden dahi geçemeyeceği yerler de…
Gençlerin ahlakını yozlaştıran da var gençleri içkiye alıştıran da…
Bu kafeler genelde belirli bölgelere açıldı ve açılıyor.
Buralar pahalı bölgeler.
Haliyle, “ben buraya kafe açıp, seni içeriye girdirebiliyorsam kusura bakma 3-4 liraya çayı içersin.” mantığı hakim.
Birbirleriyle anlaşmışlar gibi 3 aşağı 5 yukarı hepsinin fiyatı da aynı.
İşin ilginç tarafı buralar tıklım tıklım dolu.
Kafe kitlesinin büyük bölümünü üniversite ve lise öğrencileri oluşturuyor.
Bu kitlenin peşinden giden bir kitle de var. Pusuda avını bekleyen örümcek gibi kafelerin köşelerini dolduruyorlar.
Öğrenciler çaya 3, suya ise 2 lira verebiliyor.
Dışarıda mendil satan çocuk yanına gelse “1 liraya mendil alır mısın” derse “para yok” der. “Sokaktaki aç kedi ve köpekler için 2 ekmek al” desen “para bitti” der.
Ama görsel yönden zengin kafede 30 liralık çay içer… Bu arada 30 liraya 1 kilodan fazla çay alınır.
Yaz ayında Antalya’nın Kemer ilçesinde denize nazır ve lüks bir kafede 2 buçuk liraya çay içmiş ve şaşırmıştık.
Konyalı kafeler mi esnaf kültürüne uyuyor yoksa buradakiler mi diye sorgulamıştık.
Uzun lafın kısası; kafeler “bardağı 3 liraya çay var” diye bağırsalar, neredeyse kapıda kuyruk olacak.
Asgari ücretli veya o ücretin biraz üzerinde çalışan insanların bile kafelerde para saçtığı görüldü.
Yani içen var ki satılıyor.
Nasıl bir millet olduk. Düşünelim, sorgulayalım…