Üzülerek söylemeliyim ki dedikodu kültürü Konya’da çok yaygın. Kendini bilen, hakka ve hukuka riayet eden insanlar hariç tabii ki. Bu tür insanlar yok değil. Ama ne yazık ki birinci grup, yani dedikoducu güruh daha yaygın, daha etkili görünüyor.
Toplumda sürekli fısıltılar yayılıyor; sürekli arkadan konuşmalar sürdürülüyor; sürekli birilerini çekiştirme operasyonları yapılıyor. ‘Sebebi nedir’, ‘niçin insanlar doğrudan konuşmaz da arkadan laf üretirler’ hiçbir fikrim yok. Aslında bir fikrim var, ama ifade etmeye dilim varmıyor.
Oysa Konya kadim kültürüyle, tarihte üstlendiği önemli rolleriyle tebarüz etmiş bir şehirdi. Selçuklu döneminde ilimde, sanatta, edebiyatta ve kültürde zamanın çekim merkezi olmayı başarmıştı. Sonraki dönemlerde vakur insanlarıyla, ciddiyete değer veren toplumuyla ön plana çıkabildi. Bununla ne kadar gurur duysak azdır. Konya manevi yönden bu kadar güçlüyse, mutlaka kendisine yön veren manevi önderlerinden, mutlaka toplumda var olan sükûnet ve kararlılık kültüründendir.
Bugün ne haldeyiz? Aslında durum çok vahim. Bir şekilde dedikoduya prim veren bir toplum haline gelmişiz. Tarihsel tecrübe gösteriyor ki, başkentler eskiden beridir hep entrikalara açıktırlar. Yükseklerde rüzgâr çok kuvvetli eser. Konya’da bu özellikler mebzul miktarda mevcut.
Niçin bu konuyu sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettiğim konusu aslında son günlerde tedavülde olan dedikodularla alakalı. Durumumu önceden açıklamama, partilerin aday adayı belirleme süreçlerinde hiçbir adayın ismini yazılarımda zikretmemeye kararlı olduğumu ifade etmeme rağmen birileri şahsım üzerinden birbirinden değerli adayları karalama yolunu seçiyorlar. Şahsımdan sadır olduğunu iddia ettikleri laflarla kamuoyu belirlemeye, insanları yanıltmaya çalışıyorlar.
Hala aynı noktadayım. Konuşmama kararlılığım devam ediyor. Aday adayları hakkında yorum yapmayacağım. Benim karakterime uygun değil. Çok sevdiğim dostlarımdan bir kısmı da aday adayı oldular. İsimlerini zikretmem yönünde farklı kişilerden yapılan telkinlere rağmen o yola girmedim.
Bu tutumum, süreci takip etmediğim anlamına gelmez. Hatta benim de bir aday listem mevcut. Bu listemi sır vermeyen sadece birkaç arkadaşımla paylaştım ve bir kenara da not ettim. Listeler açıklanınca listemi önüme alıp, bir karşılaştırma yapacağım.
Bu benim siyaseti ve siyasetteki ilişkileri doğru bir şekilde analiz edip, edemediğimi de ortaya koyacak. Bir nevi kendi kendimi test etme yolum. Bir siyaset bilimci olarak bu kadar lüksüm olsun. Bilgi ve analiz yeteneğimi değerlendirme imkânım ortaya çıksın.
Yapmış olduğum değerlendirme geçtiğimiz hafta sonu yapılan Temayül yoklaması ertesinde değişmiş değil. Listemde revizyon yapma ihtiyacı hissetmiyorum. Analizlerimin hala geçerli olduğunu düşünüyorum.
Beni asıl kaygılandıran şey dedikodu kültürünün niçin bu kadar yaygın olduğu. Sebeplerini düşünürken kendi kendime konuşmadan duramıyorum: Demek ki Konya dedikoduya itibar ediyor; itibar ettiği için sürekli birileri tarafından dedikodu üretiliyor.
Geçenlerde Mehir Vakfı Başkanı sevgili dostum Mustafa Özdemir’in sosyal medyada paylaştığı şu söze zaten eskinden beri itibar ederim: ‘Eğer benim dostumsan benim hakkımda yapılan dedikoduları bana iletmeyi bırak da senin yanında o sözlerin sarf edilmesine nasıl izin verdiğini bana açıkla’.
Bizlere dedikodu taşıyan, hakkımızda olmadık şeyleri uyduranlara bu soruyu sormamız lazım: Dostumsan neden benim hakkımı korumadın? Korumadıysan niçin dedikodu yayıyorsun? Toplumda ön plana çıkan değerleri harcamada çok mahiriz.
Tartışmaların belli merkezlerden yönlendirildiğine inanıyorum. Hep aynı mihraklar, hep aynı kesimler. Maniple ediyorlar. Dedikodu merkezinin neresi olduğunu anlamak için en geçerli yol hakkında hiç dedikodu yapılmayan kişil(er) ve grup(lar)a bakmak. Birileri hakkında hiç dedikodu yapılmıyor, çünkü dedikodu merkezi onlar da ondan.
Konya kendi meselelerini tartışamıyor. Kimse açıktan konuşamıyor. Eleştiri ve değerlendirmeler alenen yürütülmüyor. Birileri sürekli yaranma, sürekli güç kazanma, sürekli laf üretme durumundalar. Eleştiren ve alenen konuşanlara karşı tavır konuluyor, adeta bir linç kültürü yerleştirilmeye çalışılıyor.
Toplum olarak açık olamamamız bizleri sıkıntıya sokuyor. Şahsen ben toplumda temayüz etmiş veya etmekte olan insanlar hakkında açık olmanın daha önemli olduğuna inanırım. Belli kişiler eğer topluma mal olmuşlarsa, toplumsal denge ve hassasiyetleri yansıtıyorlarsa onlarla ilgili değerlendirmeler de topluma mal edilmelidir. Açıktan yapılmalıdır ki o kişiler kendilerini savunabilsinler.
Daha önceleri sayısız defalar ifade ettiğimiz gibi, toplumun önüne geçen insanlar özel hayatlarının, ilişkilerinin ve durumlarının tartışmaya açılmasını önceden kabullenmiş sayılırlar. Bu durumdaki insanlar değerlendirilirken hiçbir surette iftira, yalan ve karalama operasyonlarınaysa cevaz yok.
Günümüzün geçerli ve değerli toplum biçimi açık toplum yaklaşımıdır. Açık toplum problemsiz toplum demek değildir. Açık toplum meseleleri tartışmayı başarmak suretiyle doğru sonuca ulaşabilen toplumdur.
Konya açık bir toplum haline gelmeden siyasette ve sosyal hayatta hak ettiği pozisyona gelemez. Başbakan çıkarmayı başaran, ülke siyasetine yön verme gücüne ulaşan şehir bu küçük ‘saray entrikaları’ ile önü kesilemeyecek kadar büyük düşünmek ve büyük davranmak durumundadır.
Peki, şehir buna hazır mı?