KONYA TRAFİK KÜLTÜR(SÜZLÜĞ)Ü

Prof. Dr. Önder Kutlu

Şehrin trafik kültürü en ufak duyarlığı olan herkes tarafından eleştiriliyor. Eleştiriler sadece Konya’da meskûn bulunanlardan değil, belki daha fazlası, şehre gelen ziyaretçiler tarafından yöneltiliyor. Üzülerek belirtmeliyiz ki, son dönemlerde bu eleştirilerin dozunda her geçen gün artış meydana geliyor. Zira rahatsızlık seviyesinde ciddi bir artış var.

Trafikte tedbirsiz hareketlerden, hoşgörüsüzlükten ve kurallara uymamadan dolayı maddi ve manevi kayıplar yaşanıyor. İnsanımız üzülüyor, ekonomimiz zarar görüyor. Kurallara uygun bir şekilde seyreden sürücüler kendilerini güvende hissetmiyorlar. Trafik terörü almış, yürümüş.

Trafik kaynaklı çok acılar çektik. Kayıplar verdik. ‘Terörün veremediği acıyı trafik tattırdı’ desek yanlış olmaz. Onun ulaşamadığı ocaklar, trafik kazaları tarafından söndürülüyor.

Konya trafiği ‘olması gereken’ yerde değil. Şehir trafik kaynaklı hasar ve zararlardan, genel anlamda, ülke ortalamasından daha fazla zarar görüyor. Kazalar sayı ve içerik bakımından canımızı yakmaya devam ediyor. İnternette, ‘tarihteki en elim trafik kazaları’ diye bir araştırma yapsanız, Konya bir düzine sonuç verir. Daha geçtiğimiz aylarda Akşehir yakınlarında yaşadığımız acı, maruz kaldığımız kayıplar hepimizin canını yaktı.

Şehir trafiği ve trafik kültürü, bu nedenle, üzerinde düşünülmesi, kafa yorulması gereken bir konu. Konya trafiği Konya’lıyı ‘mutlu’ etmiyor. Sıkıyor.

Meselenin temel nedenleri ve çözüm yolları nelerdir?

En önemli noktalardan biri, kuşkusuz, ortaya çıkan ‘psikolojik ve moral’ hasar. Konu daha fazla ve çözüm üretici çalışmalarla araştırılmalıdır. Selçuk Üniversitesinde bir (Kazaları Araştırma, Önleme ve Uygulama) merkez(i) mevcut. Ama son dönemlerde merkezin faaliyetleri konusunda hiç bilgi sahibi olmadım. Adında da problemler var: ‘Kaza odaklı’ bir merkez. Mesele sadece kaza odaklı bir şekilde ele alınmamalı.

Trafik meselesi ‘çok disiplinli’ bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. Psikolojik, sosyal, hukuki, ekonomik, kültürel, dini, çevresel ve pedagojik faktörler beraberce ele alınıp, değerlendirilmeden bir netice alınamaz. Sonuçta trafik insanımızı daha sinirli, daha hoşgörüsüz ve daha hastalıklı hale getiriyor.

Son söyleyeceğimizi ilk söyleyelim: Konya’da kurumlar tarafından verilen diğer bütün eğitimlerden önce trafik eğitimine, diğer bütün faaliyetlerden önce trafik etkinliklerine ağırlık verilmelidir. Sunulan eğitim hizmetinin adında ‘medeniyet’, ‘değer’ ve ‘erdem’ gibi çok iddialı kelimeler olması gerekmez. ‘Trafik’ yeterli. Kelime zaten ‘anlam’ yüklü. Herkeste ‘karşılığı’ var.

Çok güzel bir şekilde organize edildiğini düşündüğünüz bir toplantıdan, belki de Sema töreninden evinize ‘huşu’ içinde dönerken trafik terörüne muhatap olursanız, yani sokağa çıktığınız anda içerideki ‘ulvi’ atmosfer berhava oluyorsa, ağırlık verilecek ilk faaliyetin trafik olması gerektiğini kabul edersiniz.

Trafiğe çıkıp, ‘yanlışlarla’ muhatap olunca Martin Luther King’in şu sözleri aklıma geliyor: “Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı.” Hakikaten Konya trafiğinde ‘kardeş’ olarak yaşamanız mümkün değil. Başka şehirlerde hissetmediğiniz baskıyı Konya’da hissediyorsunuz. Bu da bizim ayıbımız.

Bunun birtakım sebepleri var: Maddi ve manevi boyutlar. Psikolojik yani manevi boyut, birinci problem: Sürücüler karşılarındakine ‘saygı’ duymuyorlar. ‘Hata’ yapana hoşgörü yok; yabancı plakalıya saygı da.

Manevi sorunu iki yolla düzeltebilirsiniz: Eğitim/ikna ve korkutma/zorlama. Eğitimin önemini anlatacak değilim. Eğitim bilimciler trafik kültürünün kazandırılmasına öncelikle aileden, okuldan, küçük sosyal gruplardan başlamanın gerekli olduğunu söylüyorlar.

Yanlış yapana en ağır ceza verilmelidir. İki çözüm beraberce kullanılmalıdır; birbirini destekler: ‘Yumurta-tavuk’ meselesi.

Konya’lı trafik kurallarını ya bilmiyor ya da önemsemiyor. Az bilineceği düşünülen levhaların üzerine ne anlama geldikleri açıkça yazıldığı halde sürücüler bunlara bile riayet etmiyorlar. Böylece kazalar yakamızı bırakmıyor.

Sürücüler, trafik lambalarına yaklaşırken, çok ani şekilde şerit değiştiriyor, nerede ‘boşluk’ görürlerse oraya kayıyorlar. Eğer dalgınsanız, önünüzdeki aracın direksiyonunu önünüze kırması, size çarpması an meselesi.

Kavşaklar bir başka dert. Özellikle lambalı kavşaklarda ve yoğun saatlerde sürücüler kavşak dolu olduğu halde kavşağa giriyorlar. Yan yoldan gelen araçlara yeşil yanınca o şerittekiler de kavşağı işgal ediyor. Normal seyrinde hızlı bir şekilde akacak trafik bu sefer sıkışıyor. Başka ülkelerde kavşaklara baklava dilimi çizgiler çizilir, karşı tıkalı ise araçlar kavşağa giremezler. Girenlere ağır cezalar yazılır.

İngiltere’deki döner kavşakların pek çoğunda, özellikle dar yollarda kavşak ‘yuvarlağı’ boya ile çizilir; araçlar ortadaki çizgiye basmadan etrafını dönerler. Adeta ‘sanal’ bir kavşağı çağrıştıran bu kavşaklar tüm sürücüler tarafından dikkate alınır.

Konya’daki trafik problemlerinin ikincisi olan fiziksel altyapı yetersizlikleri trafik sorunlarında ciddi etken. Hızlandırılan yolların belli noktalarındaki ani tıkanıklıklar sürücülerde olumsuz ruh haline neden oluyor. Ani iklimsel değişiklikler gibi, ani hız değişiklikleri de insanların psikolojisini bozuyor.

Şehrin merkezi yerlerinde trafik yoğunluğunu artırıcı faaliyetler, dikey yapılaşma türü olumsuzlukları da eklediğinizde konunun vahameti daha fazla dikkat çekiyor.

Sonuç olarak; trafik gündelik hayatımızda tahminlerimizin üzerinde etki yapıyor. Toplumsal psikolojimiz, sosyal refah seviyesi, ekonomik kaygılarımız ve daha önemlisi birlikte yaşama refleksimizi doğrudan bir şekilde etkileyen trafik konusuna daha çok mesai harcamalıyız.

Şehrin karar vericileri, sorumluluk üstlenenler ve toplumun tüm kesimlerinin yapabileceği, yapması gereken şeyler ayrı ayrı.

Bektaşi’nin deyimiyle: ‘İstek şart’…