Oyun ve oyuncakların büyülü dünyası hepimiz için bir tebessüm kaynağı, sosyalleşme aracı, arkadaşlık ve ekip çalışması, hatta küsmece, darılmaca unsurları ile kişilik gelişiminin en temel faktörlerinden biridir, bazen basit bir doğal oyun aracı, bazen bir tahta, teneke ve digital bir oyun, karmaşık Tetris veya playstation bile olabilir. Kuşaktan kuşağa anlatılır, bazen adı var kendisi kalmayan aşık atmak oyunu gibi kuşaktan kuşağa deyimlerde yaşamaya devam eder. Aşık atmaktan maksat ütmek, yani kazanmak-kaybetmek değil mi? diye vurgulanarak oyunların fantastik dünyasından güncel hayata geçiş yapılır ve oyun dünyası ile gerçek hayata dönüş arasında bir hatırlatma vurgusu sık sık yapılır.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın tahta oyuncaklar yapan ve tüm oyuncaklarını çocuklara dağıtan Affan Dede’yi hatırlatarak;
Affan Dede’ye para saydım
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Diyebileceğimiz bir çocukluk özlemini pek çoğumuz dönem dönem yaşarız sanırım.(1)
Kentlerimizde bu özlemi gidermek ve oyunları yaşamış yetişkinler ile çocuklar arasında deneyim paylaşımını sağlamak üzere bir geleneksel oyun parkuru olmalı, burada dede, nine, torun üç kuşak bir arada oyun atölyelerinde oynayabilmeli, balmumu heykel ve ortam canlandırması olmalı, oyunların yazılı metinleri, video ve foto görseli olmalıdır.
Sonra reanimasyon alanında aktif olarak geleneksel oyunlar(2) canlandırılmalı ve realize edilmeli, kişiler aktif olarak rehber eşliğinde çeşitli oyunlar oynamaya geçmeli: Mesela aşık atmaktan, bilya oynamaya çember çevirmeye, billalı sürmeye, uçurtma yapıp uçurtmaya, harmanbiş(8) oynamaya, seksek, yakar top, istop, carkcurk yapmaya, körebe, mısır koçanına güvercin kanadı takıp uçurmaya, kayısı çekirdeğinden düdük yapmaya ve kuyu oynamaya, kağıttan uçak yarıştırmaya, telden ve makaradan araba ve kamyon yapmaya geçmeli, çivili tahtada gol atmalı, kız ve erkekler ortak ve ayrı ayrı oynananlar sıralanmalı, sokağa çizilen kömür karası labirentte gazoz kapağı yarıştırmalı, futbolcu ve araba kartları biriktirilmeli/ütülmeli, 3 taç bir korner, 6 golde bitmeli mahalle maçı veya japon kale oynanmalı, hafif çamurlu toprakta 10'luk çivi ile şekil yapmalı, kabaralı fırçayı/topacı örneğin vınlatarak bal mumuna sürülmüş ip ile çevirmeli, ip sekmeli, meşale yakmalı, saklambaç oynamalı ve oyuncak yapma atölyeleri ile de el becerileri geliştirilmelidir.
1960'lı yılların sonlarında başlayıp 1970'li yılların ortasına kadar devam eden çocukluk ve ilkokul dönemine dönüp baktığımda mahalle bakkalından bir çay bardağı çitlek 25/50 kuruş idi. Elde külah geze geze çitlerdik, olmadı pantolon cebine koyardık. Akide şekeri, gofret, toz leblebi, eskimo denilen renkli buzlu dondurma çok hoş idi, yala yala bitmez lafı oradan çıktı galiba, Çamlıca, Yerköy ve Ankara gazozu içmek lüks idi, Arap kızı veya tipi tip ve dandy sakızlarda modaydı, sakızlardan çıkan futbolcu, artist, otomobil kartlarını biriktirir, sonra oyun eder, kim kimi ütecek diye kartları açardık, gazoz kapaklarını toplar, taşla düzler ya da içine çamur veya portakal kabuğu basar, kömür tozuyla veya bulursak tebeşirle labirent çizer içinde 3 vuruşla çıkmadan başa gitmeye çalışırdık.
Mesela kaldırım üzerine şekil çizer üç taş ile saatlerce carkcurk oynardık, arda evin yolunu bulur, yoğurt ekmek ile doyardık. Her şey oyun nesnesi olabilirdi, mesela kayısı çekirdeğini taşa sürterek deler ve düdük gibi üflerdik, kayısı çekirdeklerini duvar dibine kazdığımız küçük çukuru hedef yapardık, tabi ki ev de duvarda kerpiç idi, sokak ise genelde çıkmaz sokak olurdu ki oynaması rahat olsun. Birdir bir atlar, çamurdan kardığımız toprağı harmanbiş Keloğlan'ın başı biş diye mani söyleyerek küçük tepe yapar, sonra dört bir yandan kazıp deler sonra en üstten su döküp kimin tarafı çökecek diye yarışırdık, telden arabalar yapar, makaradan teker takar, bilyalı sürer, kaldırım ve trafiği olmayan sokakta, caddede seksek oynar, ip atlar, çember çevirir, hotmiş diker, istop ve yakan top oynar, kağıttan uçurtma yapar, şivlilik toplardık.
Bahar aylarında ise yağmurlu havalarda Arap kızı camdan bakardı ve tüm çocuklar yağmurdan sonra mis gibi toprak kokusu içinde erkekli kızlı kafile halinde ev ev dolaşır, pilav yapmak için bulgur, yumurta, yağ isterdik ve yağmurdan bulgurdan toplardık. Sonra gönüllü bir teyzemiz toplanan bir sini bulgur pilavı pişirir, tahta kaşıkla kapışa kapışa yerdik, pelit ağacını taşlar, düşen pelitleri yerdik. Kavakaltında Ali Ağa'nın bahçesine atlar, kayısı ve erik çağla yolardık, sonra bir ses duyar, eşek sıpaları, vay gidiler diye ve apar topar yakalanmayalım, kulağımız çekilecek diye korkar kaçardık, sonra ertesi gün bir daha girerdik bahçeye... Nerede mi? Şimdi yerinde yeller esen hatta ismi bile artık meçhul olan Kayacık Araplar Mahallesi'nde Cıngırıklı kuyunun dibinde, kuyu ise Kavak altı caminin yanında idi. Sonra mahalleden dört nala bir at arabası ve üzerinde süvari olarak ayakta arabayı süren "bıktık" lakaplı komşumuz araba ile tur atardı, ortalık nal sesi ve at şakırtısı ile dolardı, şenlikli bakışlar arasında bir gider bir gelirdi.
Yani Konya'mızın Araplar, Sedirler, Uluırmak, Keçeciler, Yanık cami, Karaciğan, Büyük Sinan ve ismini sayamadığım bir çok güzide mahallesinde basit ama zevkli bir o kadar da doğal ve organik oyunlarla çocuklar hem arkadaş olurlar hem de vakit geçirirler idi. Ancak günümüze geldiğimizde ne bu semtlerin eski hali kaldı, ne oyun oynanacak sokakları kaldı, ne de bu oyunları oynayanlar kaldı. Kentsel dönüşüm adeta negatif etki yaparak fiziki olarak yaşadığımız semtin çehresini ve sokaklarını değiştirmekle kalmadı bireysel anılar ve kolektif belleğimizi de giderek aşındırdı ve yok olmaya mahkum etti.
Bu bağlamda önerdiğim oyun parkuru düzenlemesi ile bu oyunların yaşamasını sağlayacağımız gibi yanı sıra bir de şehrimizde oyuncak müzesi kurularak Boncuklu höyük ve Çatalhöyük'ten başlayarak 10 bin yıllık bir evrede Konya çocuk oyunları ve oyuncakları geçmişten bugüne korunup sergilenmelidir. Burada başta Konya'nın kırk oyunu(9) başta olmak üzere derlenmiş tüm oyun görselleri, metinleri, animasyonları çeşitli oyun araçları ve nesneleri, bebekler, arabalar, atariler vb.kültürel ve sosyal zenginliğimiz ve çocukluğumuzun büyülü dünyası herkes için fantastik bir masalsı dünyanın ve reel bir oyun ve oynama etkinliğinin kişilik gelişimine katkısı herkes tarafından bilinmeli, yok olmamalı, unutulmamalıdır.
Çoçukluğumuzun bu neşeli oyunlar dünyasına Konya'nın emeğiyle geçinen onurlu ve kalender işçi ailelerinin yaşadığı semtlerin dünyası eşlik eder idi. Bir uçtan bir uca herkes birbirini tanır, lakabını bilir, yatsı namazından sonra rafıklar ve Hacı emmiler ahbaplarına çay içmeye gider, aileler ise konu komşuya misafirliğe gitmeden önce biz çocuklarla haber salar ve bir maniniz yoksa annemgil/babamgil size oturmaya gelecek diye kapıyı çalar ve sorardık, aldığımız cevabı da eve getirir söylerdik.
Çocuk oyunlarının hem çocukken kişiliğimize renk kattığını hem yetişkinlik dönemine damga vurduğunu ise bir şairimiz (10) çok güzel dillendirmiş:
Sek Sek
Hep bir yanlışındayım hayatın
Yaşamım sek sek oynayan çocuk misali
Çizilen çizgiler içinde sek sekliyorum
Çizgiden taşarsan cezalısın
Zıplamazsan cezalısın
Ne zıpladıkça kafamız bir karış yükseliyor
Ne de yükselen kafamız bir yerlere eriyor
Çizgi aynı zıplamak şart
Ve de kuralları koyan kader
Habire zıplatıyor
Başını uzatıp çizgi dışı baktığımda
Ceza yağıyor
Ne cezalar...Ne cezalar ki
Hastalanıp kısa zamanda oyun dışı
Kimisi de ölüp komple kadro dışı
İşte böyle bir sek sek tutturduk ki
Ömür boyu gidiyor
Ömür bitti bitiyor
Aman çizgiye dikkat
Sakın zıplamayı kesme
Öyle bir yaşam ki bu çözemedim
Sanki biri bizimle dalga geçiyor.
Oyuncak müzesi denilince bu alanda ilkleri başaran yazar Sunay Akın çocuk müzesi kurulumuna(3) öncülük etmiş ve ülkemizdeki ilk oyuncak müzesini kurmuştur. Bursa'da açılan bir özel müze ile sayısı yediye ulaşmıştır. Bir de sosyal medya aracılığı ile başlayıp dernek olarak devam eden oyuncağı olmayan çocuklara oyuncak götürme misyonu ile çocuklara dokunan eski ve yeni oyuncakları, ihtiyaç fazlası oyuncakları imece usulü ile hediye etme uygulamaları ile bütünleştirmek gerekir.(6)
Gönüllü bir Konya'lı çıkar da hatıraları(nı)mızı ve hayallerini gerçekleştirir ve/veya yerel yönetimler bu yönde bir projeksiyon yapar ise Konya Oyuncak Müzesi ve Çocuk Oyunları (7) Oynama Sokağı önerim eskilerin deyimiyle kuvveden fiile çıkar ve gerçekleşmesi için adımlar atılır ve darısı bizim şehrimize diye talep ve dua ile inşaallah diyelim..!
Kaynak ve Okuma Notları:
1-https://www.memleket.com.tr/konyanin-kirk-cocuk-oyunu-22628yy.htm
2-https://bbnhaber.com.tr/yerel/konyanin-geleneksel-cocuk-oyunlari-106171h
3-https:istanbuloyuncakmuzesi.com/pages/hikayemiz
4-https://www.ntv.com.tr/galeri/n-life/kultur-ve-sanat/yazilimci-cift-oyuncak-muzesi-kurdu,ramPMAajBEyXwKFOgcjc8w
5-https://youtu.be/YoTnwC8G6qk?si=Zp9X8k5uNzNu8kt4
Bursa Oyuncak müzesi
6-https://oyuncaksizcocuklaricin.com/haberler
7-https://erzurumportali.com/shf/3460/Eski-Cocuk-Oyunlari
8-https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/konya/kulturatlasi/harmanbis-oyunu
9-https://www.dijitalkitabim.com/kitaplar/konya/konyanin-kirklari-serisi/kirk_cocuk_oyunu/index.html#page=1. Yazar Ali Işık, 2015, Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 115 sf.Konya
10-https://www.antoloji.com/sek-sek-2-siiri/Cemil Aygen