Geçen hafta iktidar partisiyle başlayan seçim beyannamelerinin kamuoyuna açıklanmasına, büyük bir gürültüyle, sanki cennet müjdelenmiş edasıyla diğer partiler de katıldı, özellikle 7 Haziran seçimlerinde iddialı olanlar başta olmak üzere. Bu beyannamelerinin içeriğine parti farkı gözetmeksizin objektif olarak bakıldığında dikkati çeken en önemli ortak tarafın, hemen hepsinin dozları farklı olmak üzere popülist vaatlerle bezenmiş olduğu.
İktidar partisi (AK Parti) yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğundan dem vurarak %55-%60, hatta %75’lere yürüdüğü şeklinde kamuoyu oluşturmaya çalışırken, ana muhalefet partisi (CHP) bir yandan vaat ettiği hizmetleri ve vereceğini söylediği maddi olanakların kaynağını nasıl sağlayacağı şeklinde sorulara cevap yetiştirmeye çalışarak kamuoyu değerliliğini yükseltme peşinde. Önceki seçimlere göre sanki daha bir güçlü giriyor imajı veren muhalefet partisi de (MHP) iktidarı, hem ekonomi hem de vatanın bölünmez bütünlüğü konuları üzerinden sıkıştırmaya ve halktan daha fazla oy alacağı düşüncesinde politikalar üretmeye çalışmakta.
İlk defa bağımsız adaylarla değil, Türkiye’nin partisi olma amacıyla genel seçimlere giren diğer muhalefet partisi (HDP) ise özgürlüklerden, demokrasinin yetersizliğinden, halkların kardeşliği konuları üzerinden giderek en az %10 oy alarak meclise girmeyi hesap etmekte. Tüm bu düşünceler partilerin tabi ki kendi görüşleri, yani masanın öbür tarafı. Birde masanın bu tarafı var, önemli olan bu beyannamelerin ne kadarının halk üzerinde ne düzeyde etkili olacağı, ne kadarının kabul göreceği. Umarım halkımız kısa, orta ve uzun vadede hem kendileri, çocukları hem de ülkemizin geleceğini düşünerek en doğru kararı vererek oylarını kullanırlar.
Bir diğer konu 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle yurdumuzun her tarafında kutlamalar düzenlenerek günün anlamını ve önemini belirten konuşmalar, etkinlikler icra edildi. Bayram nedeniyle TBMM olağan üstü toplandı ve siyasi parti yetkilileri derin anlamlar! içeren mesajlarını, Meclis kürsüsünden topluma anlattılar. En baştan söyleyeyim, parti yetkililerin konuşmalarını dinledikten sonra gerçekten çok üzüldüm.
Dikkatli takip edenler de mutlaka farkına varmışlardır, her parti tüm toplumu kapsayan mesajlar yerine adeta sanki kendi parti programından pasajlar okudular. Ve işin en üzücü tarafı ise, kürsüde konuşan her parti yetkilisini sadece ve sadece kendi parti grubu alkışladı. Soru şu: Böyle milli bir bayram kutlanırken bile, her partinin kendi görüşlerinin sunulmasındaki amaç ne olabilir? Partiler böyle davranarak ne tür bir kazanç sağlamayı ümit etmiş olabilirler? Böyle milli bir bayram sunumunda bile birbirlerini alkışlamaktan bile çekinen milletvekilleriyle, ülkemizin çözmek zorunda olduğu iktisadi, sosyal, hukuki ve kültürel sorunların altından nasıl kalkılacak? Tüm ülkemizin ortak paydası olan bir milli bayram kutlamasında bile bir duygu birlikteliği sağlayamayan bu iktidar ve muhalefet -fark etmez- vekilleriyle ülkemizin geleceğine nasıl güvenle bakabiliriz?
İyi niyetli olduklarına nasıl inanabiliriz? Umarım yaklaşan bu genel seçimlerle önemli oranda yenilenecek olan yeni meclisimiz, ülkemizin çıkarlarını kendi çıkarlarının önüne koyan, kaliteli, nitelikli ve niyeti bozuk olmayanlardan meydana gelen bir topluluk olur. Değilse ülkemizin önünde yığınla duran sorunları bırakın çözüme kavuşturmayı, daha da derinleştirmekten başka bir sonuçla karşılaşmaktan kendimizi kurtaramayız. Sonuçta olan ülke enerjimizin boş tartışmalara kurban gitmesi, kaybedilen yıllar, daha yıllarca sürecek olan gelişmekte olan ülkeler grubunda yer almamız, takılı kaldığımız orta gelir tuzağı girdabında saplanıp kalmamız, yarım asır önce arkamızda olan ülkelerin ( Güney Kore gibi) arkalarından bakakalmamız.
Hiç istemeyiz tabi ki ama millet olarak, meclis olarak aklımızı başımıza almazsak karşılaşacağımız sonuç, varacağımız son durak bu yani istisnasız hepimiz, ülkenin her ferdi için boşa giden hüsranlı yıllar, kavgalar, sosyal olaylar, yoksulluk, mutsuzluk… Çünkü hepimiz aynı geminin yolcularıyız. Böyle bir sonuçla karşılaşmamıza yol açacak vekillerden oluşacak bir meclisle - Allah Korusun - hiçbir sorunumuzun çözülemeyeceği açık. Siyasi istikrar sağlanmadan ülkenin hiçbir sorununun çözülemeyeceği de aşikar, yukarıda üzerinde uzun uzun durmamın nedeni de bu zaten.
Gelelim ekonomiye. İktisadi verilerin olumsuz sinyaller verdiği Çin, ekonomisini canlandıracak önlemleri almaya başladı. Bu hem Çin için hem de dünya ekonomilerinin ivme kazanması açısından olumlu bir gelişme. ABD’de açıklanan ekonomi rakamları da genel olarak pek iç açıcı nitelikte değil, büyüme trendi yönünü aşağıya doğru çevirmiş durumda mesela. AB ülkelerinde ise Draghi’nin açıklamalarını referans olarak alırsak, Euro bölgesinde toparlanmanın devam edeceği görülüyor. Umalım toparlansın, ülkemizin en önemli ihracat yaptığı bölge olması nedeniyle, bizi de çok yakından ilgilendiren bir durum. Ülkemizde ise Yemen’e yönelik hava saldırılarının petrol arzını azaltacağı sonuçlar doğurmasının petrol fiyatlarının artmasına yol açması, ekonomimizin yavaşlama sürecine girmesi, beklentilerin durağanlaşması yanı sıra yaklaşan genel seçim, ekonomimizde acaba sorularının oluşmasına neden oldu. Temennimiz bu sisli ortamın bir an önce ortadan kalkması. Bunun için hepimize önemli görevler düşmekte. Her bir vatandaşımız kendi önemini anlasın artık!...
Soru: Keynes, enflasyonla uğraşmış mı? Neden?…
Sözün Gözü: Çok şeyi biraz bilme, ama bildiğini tam bil.