Hangi avukatla görüşsem, “neden Konya’da yapılacak Baro seçimleri ile ilgili yazmıyorsun” diyor. Şaşırtıcı, zira yazsam, eminim birçok meslektaşları, “neden bizim içişlerimize karışıyorsunuz” derler, yazmasam, yine çok sayıda Avukat arkadaşımız onların içişlerine karışmadım diye beni eleştiriyor.
Beni eleştirmelerinin altında yatan kaygıyı da anlıyorum aslında, zira bugün Konya’da sağduyu sahibi avukatların tamamı paralel ihanet çetesi ile arasına mesafe koyamayan haşhaşi takımının hem Baro’da hem de yargıda etkinliğinin kırılmasını istiyor.
Bugün yargının en büyük sorunu ne yazık ki paralel ihanet çetesinin yargının üzerine karabasan gibi çökmesidir. Verilen kararların birçoğu insanlarda güvensizlik oluşturmaktadır. Paralel ihanet çetesine kendini mensup hisseden birçok hâkimin verdiği karar ne yazık ki bugün yargının en büyük sorunudur.
Yargı kendi kendini yemektedir adeta, paralel ihanet çetesine mensup yargıçlar ve savcılar en üst düzeyden tutunda, en aşağıdaki yargı mekanizmasına kadar ülkemizde yargının bitişinin fermanı haline gelmiştir.
Paralel ihanet çetesinin ülkemize ihaneti bitmemiştir, bu ihanet yargıda da en ağır bir şekilde devam etmekte, yargıya güveni tamamen bitirmektedirler.
Onun için yargıda bağımsızlık isteyen, yargının paralel ihanet çetesinin etkisinden kurtulmasını isteyen her avukat kardeşimiz- arkadaşımız da doğal olarak Baro Seçimlerinde haşhaşilerle bir kirli anlaşma gölgesini kabul edememektedirler.
Böyle bir anlaşma varsa derhal ondan vazgeçilmesi gerektiğini ve bunun da medyada yer alması gerektiğini düşünmektedirler.
Anlıyorum ve haklı buluyorum.
Mesele şudur; kesinlikle HSYK seçimlerinde paralel ihanet çetesinin kolu kırılmalıdır, Baro Seçimlerinde paralel ihanet çetesinin beli kırılmalıdır. Elbette konu bununla da sınırlı değildir, mesela üniversitelerde yapılacak rektörlük seçimlerinde de gözümüz açık olmalıdır, paralel ihanet çetesi ile bağı olan insanların üniversitelerimizi işgal etmesinin önüne geçmeliyiz.
Bu milli bir davadır, zira paralel ihanet çetesi ülkemize ihanet etmiştir, bir sivil darbe girişiminde bulundular, ülkemizin kriptolu telefonlarını dinlemiş ve başka ülkelere servis etmişler. Milli İstihbarat Teşkilatına ağır operasyonlar düzenlediler ve ülkemize büyük zarar verdiler, seçilmiş başbakana, hükümete yönelik ağır operasyonlar yaptılar…
Böyle bir örgüt bugün ülkemiz için çok tehlikelidir ve her alanda bunlardan devletimizin her kademesi, belediyelerimiz, yargı mekanizmamız temizlenmelidir.
Burada bir sorun yok. Şimdi tarihi soruya gelelim, peki Konya’da sağduyulu bildiğimiz bazı avukatlar paralel ihanet şebekesi ile her hangi bir anlaşma yapmışlar mıdır ve bu hoş görülebilir mi?
Amacım fitne olsa buna uzun uzun cevap yazarım ama amacım fitne değil, amacımız yanlışa dur demektir ve yanlışı kabul etmemektir.
Yaptığımız görüşmeler sonrası da epey bir süre ne yazacağımızı tahlil ettik, kendi içimizde istişare ettik.
Sonuçta şöyle bir karara vardık:
1- Paralel ihanet çetesi CHP ve MHP gibi değildir, bir siyasi parti değildir, terör örgütüdür ve çok tehlikelidir.
CHP ve MHP’ye biz karşı değiliz, siyaseten, politikalarını yanlış bulduğumuz için yanlarında durmuyoruz.
2- Paralel ihanet çetesi ülkemizin milli güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Resmen bu örgüt ülkemizde bir başka ülkeye yönelik istihbarat ajanlığı yapmış ve ülkemize kesin ve net ihanet etmiştir.
3- Paralel ihanet çetesi Müslümanlara ve bu millete ihanet etmiştir. Onlara verilen zekât paralarını papaz okullarına hibe etmişler, adam etsinler diye teslim edilen evlatları ülkesine ihanet edebilecek, ülkesine düşman, köksüz ve şahsiyetsiz bir haşhaşiye dönüştürmüşlerdir. Müslümanların güvenine sadık olamamışlar ve doğal olarak da bizim kapımızdan ilelebet kovuldular.
4- Paralel ihanet çetesinin İslam’ı tahrif etme politikası da ayrıca büyük bir ihanettir.
5- Paralel ihanet çetesi darbecidir, seçilmiş hükümete yönelik darbe girişiminde bulunmuştur.
6- Paralel ihanet çetesinin avukatları baroda etkili olacağına, Konya Barosu paralel ihanet çetesine bırakılacağına CHP ya da MHP'li avukatlara bırakılsın, daha mantıklıdır.
Evet, bunları yazdıktan sonra soralım:
Sayın Fevzi Kayacan’ın listesindeki diğer isimleri boş veriyoruz,
1- Sayın Fevzi Kayacan 17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerini ne olarak görmektedir? 17 ve 25 Aralık operasyonlarına darbe diyebilmekte midir?
2- O darbe operasyonlarını hırsızlığa yönelik operasyon olarak mı görmektedir? Çok net 17 ve 25 Aralıkta yapılanlar hırsızlık mı darbe operasyonu mudur?
Bu adi operasyonları yapan paralel ihanet şebekesinin karşısında olabilir mi?
Bu cevabı bir televizyonda, bir basın açıklaması ile açıklayabilir ya da ne bileyim, bir gazeteciye özel demeç vererek açıklayabilir.
Bunun içinde 19 Eylül 2014 Cuma gününe kadar bir açıklama bekliyoruz.
Fevzi Kayacan bu açıklamaları yapsın, darbe planına, “darbe planı” desin, paralel ihanet çetesi ile arasına mesafe koysun, bu çetenin karşısında olsun, biz kendisi için oy bile isteriz.
Ama bu soruya yanıt vermezse “sukut ikrardan gelir” babından, Sayın Fevzi Kayacan Konya Baro
Başkanı (her ne şekilde ve şartta olursa olsun) olmamalıdır.
Bunu ifade etmekte bir mahzur görmeyiz. Ve hatta Fevzi Kayacan’ın yanında yer alanların bile paralel ihanet çetesine yardım yaptığını düşünürüz.
İşte o zaman, çok açık yazıyorum, AK Partili avukatlar da böyle bir insanın yanında yer alamazlar, alırlarsa işte o zaman her şeyden önce ülkemize, AK Partiye, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ihanet etmiş olurlar.
Hatta AK Partili bile olmasa bu ülkeyi seven hiç kimse Sayın Fevzi Kayacan’ın yanında yer alamaz, alırsa ülkemize ihanet eden bir çete ile arasına mesafe koyamayan birisi ile birlikte olmuş olur.
Herkes bilmelidir, yargımızın bütün mekanizmaları paralel ihanet çetesinden ve paralel ihanet çetesi ile arasına mesafe koyamayanlardan temizlenmelidir ve bu milli bir görevdir.
Çünkü dediğimiz gibi bugün itibariyle “paralel ihanet çetesi Türkiye’miz için güvenliği tehdit eden bir örgüt” konumundadır. PKK, IŞİD gibi örgütler ne ise onlara karşı nasıl duruyorsak paralel ihanet çetesinin karşısında da dururuz.
Başka bir şey söylememize gerek var mı?