D. J. Trump’ın ABD çıkarlarını koruma adına orta ve uzun vadede, cephe açtığı ülkelerin yanı sıra ABD ekonomisinin de ayağına kurşun sıkma anlamında kaçınılmaz sonuçlar doğuracak olan korumacı politikaları hortlatmasıyla başlayan, görünürde terörist ülkelerden birisi olarak değerlendirdiği ama gerçekte üzerinde otorite kuramadığı için İran’a yönelik ambargonun ikinci ayağını Kasım başında uygulamaya koyacağını açıklamasıyla süren, global ölçekte etkilere neden olacak gelişmeler, hız kesmeden devam etmektedir. En başta Trump’lı ABD, uygulamaya koyduğu ekonomi ve siyasi görüşleriyle, tüm dünyayı kıskacına almış durumdadır. Ülke ekonomilerinin üretim, ihracat, ithalat, dış ticaret dengesi, cari denge, bütçe dengesi, tüketici güven endeksleri, beklenti eğilim anketleri, enflasyon oranları, merkez bankaları vb. ile ilgili veriler ve bunların olası sonuçları, ayrıntıdan öteye geçmeyecek bilgilerdir. Dünya üzerinde bu vakitten sonra meydana gelecek tüm olaylar ABD, Almanya, İngiltere, Japonya gibi gelişmiş ülkelerle, gelişme yolundaki ekonomiler içinde en büyük GSMH’ya sahip olan Çin ile zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip, üstelik Avrupa’nın kaloriferi konumundaki Rusya arasındaki düellonun sonuçlarına göre şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Tabir yerindeyse filler tepişirken, karıncalar gibi ezilmemek için yukarıda sıralananların dışında kalan diğer ülkeler; ekonomi, siyasi, eğitim, sosyal ve toplumsal politikalarını, kendi iç dokularına uyumlu hale getirmelidir. Bunu başaran ülkeler, kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede, gelişmiş ülkeler grubuna yükselirken; günlük, geçici, sanal gündemlerle uğraşan, demokrasi, insan hakları, özgür düşünce iklimini oluşturamayan, ekonomilerini üretim odaklı ayaklar üzerine bina edemeyen, kısacası her alanda popülist politikalar peşinde koşan ülkeler ise, yaya kalmaktan kendilerini kurtaramayacaktır.
Küresel ölçekte Eurozone bölgesi ve ABD sanayi üretiminin artması, ABD ekonomisi güven endeksinin düşmesi, ABD dolarının diğer gelişmiş ülke paralarına göre değerindeki değişmeleri gösteren DXY endeksi yükselmesi, Florence Kasırgası’nın neden olduğu öne sürülen ABD perakende satışlar verisinin beklenenin altında gerçekleşmesi, açıklanan FED tutanaklarının sonraki toplantılarda faiz artırımlarına devam edileceğiyle ilgili güçlü sinyaller vermesi, Çin’in %6.5 gibi beklenen performansının gerisinde kalması, üretim sürecinde hala ilk sırada yer alan petrol fiyatlarının arz ve talepteki belirsizlikler nedeniyle fiyatındaki artış yönlü volatil durumun kısa vadede stabil hale gelme olasılığının çok düşük olması gibi gelişmeleri, ABD ve AB merkezli ülkelerin politikalarından ayrı düşünülemez.
Türkiye penceresinden bakıldığında ise ülkemiz içindeki ve sınırlarımız dışındaki ekonomik ve siyasi gelişmelerin yoğunluğu ve birbiri içine girmesi dikkat çekmektedir. S. Arabistan konsolosluğunda işlenen gazeteci cinayeti (Cemal Kaşıkçı) dünya gündeminin ilk sırasına yerleşmiştir, tabi ki olayın geçtiği ülke olan Türkiye’de. Bu olayın salt bir gazetecinin öldürülmesi gibi basit bir eylem olarak görülmesi yapılabilecek en büyük hatadır. Konu biraz derinlemesine incelendiğinde Türkiye, Katar, S. Arabistan, ABD dörtgeni başta olmak üzere, zincirleme olarak İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya’yı hatta tüm Orta Doğu’yu da içine alacak iktisadi ve siyasi sonuçlar doğuracak boyutta etkileyebilecek niteliktedir. Ayrıca otomobil sektörü üretiminin Eylül ayında gerilemesi, işsizlik oranının %11’lere sıçraması, bütçe verilerinin YEP hedefleriyle paralellik göstermesi, yıllık sanayi üretim endeksinin %1.1 düşmesi, enflasyonun yıl sonunda %30 civarında gerçekleşebileceği beklentisine girilmesi gibi, siyasi belirsizlikler yanında ekonomik bakımdan da olumlu olumsuz verilerle karşı karşıyayız.
Trump öncülüğünde global ekonomi, korumacı politikaların peşinden üstelik siyasi ve jeopolitik hassas noktaları kaşınarak, küresel durgunluğa doğru koşturulmaktadır. Sonuçta, uzun dönemde tüm ülkelerin kaybedeceği ortada iken, korumacı ekonomi politikalarında kısa vadeli kazanç uğruna ısrar edilmesi de, anlaşılmaz bir ironidir.
Soru: Kıtlık gelişme yolundaki ülkeler yanında gelişmiş ülkeler için de geçerli midir? Neden?
Sözün Gözü: İki şeytanın toplamı yine iki şeytandır, bir veya iki melek değil.