Nasıl olursa olur, şehirli bir genç kız köye gelin gelir. Köy bu tabi, kolay değil yaşamak. Evin altı ya da yanı ahır. Kokular vardır evin dört köşesinde. Daha ilk gün Gelin Hanım, nasıl yaşarsınız diye çıkışır evin büyüklerine. Alır eline deterjan, çamaşır suyu, kokulu temizlik suları vs. üç gün uğraşır kokular çıksın diye. Üçüncü gün çıkar kaynanasının ve kayınpederinin karşısına bakın der nasılda temizledim evi ve içindeki tüm kötü kokuları. Artık daha rahat ve güzel bir geleceğimiz olacak “kokusuz”. Her iki yaşlıda tebrik eder gelini ama içlerinden gülerler. Ahırın, ahılın ya da hayvanların gittiği bir yer yoktur aslında. Kokuda durur öylece. Sadece gelin alışmıştır artık o kokuya üçüncü günün sonunda. Yok zannettiği şeyin bir parçası da kendisi olmuştur aslında…
Ne yazacağını bilemediği için bir hikayeyle başlayıp sonrada işte bende tam bunu anlatmak istiyordum diye yazısını bitiren kalemlere gülmüşümdür aslında. Ama “Maarif Nezaretimizin” Yüz elli yıldır” içinde bulunduğu buhranları, sıkışmışlıkları, çözümsüzlükleri bu hikaye kadar güzel nasıl anlatırım bilemedim. Her gelen Bakan bu pis kokuların içinde nasıl yaşarsınız hayret diyerek oturdu koltuğuna ve aslında değişim bile sayılmayacak devrimlerle başladı işe. Her yeni yönetimin yaptığı ise sadece işi daha da içinden çıkılmaz bir hal almasını sağlamaktan daha fazla bir şey değil aslında.
En kötüsünü örnek vermek gerekirse hala bir öğrenci seçme ve yerleştirme sistemi getirememiş ve hala tartışılıyor olması. İki yöntem denenmedi sanırım bugüne kadar; Birincisi kulise velileri alıp, öğrencileri bir podyuma çıkarıp müdür ve öğretmenleri de sahneye oturtup öğrenci seçme sınavı, ikincisi ise kurbanlık seçiminden esinlenerek bir model bulunması ki bunu ben asla tasvip etmiyor teşbihini bile yapmıyorum.
Bunun dışındaki bütün sistemler denendi denenmeye devam ediyor ve sanırım ne yazık ki bundan sonra da devam edecek. Her yetkili koltuğunu bırakırken de bakın işte nasıl düzelttim yüz elli yıllık sorununuzu edasındadır. Vatandaşsa kayınvalide pozisyonunda içinden gülmektedir hep.
Benim çözemediğim sağlıktan ulaşıma, ekonomiden demokratik atılımlara 12 yılda hemen hemen her alanda büyük devrimlere imza atmış bir hükümetin de bu konunun en azından çerçevesini çizebilecek yenilikleri sağlayamamış olması. Her geçen gün bir öncekine göre elbet daha iyi. Bunu inkar etmek de anlamsız tabi. Ama bir eğitim öğretim yılına daha sıkıntılarla giriyoruz. Her sene olduğu gibi.
Ancak bu sene “Nezaretimiz,” öyle bir girişimde bulundu ki; hatta bugüne kadar “eğitim sistemimiz tamamen hayatın dışında, hayatta karşılığı olmayan bilgileri dağarcığımıza türlü eziyetlerle enjekte ediyor “ iddialarını tamamen çürütecek düzeyde bir girişim. -Böyle bir girişimin benzerini en son herkes mahallesindeki okula kayıt yaptıracak kararıyla almıştı Nezaretimiz. Böylece her veli her öğrenci iyi bir okula kayıt yaptırabilmenin tüm sosyal ve tüm bürokratik yollarını öğrenmiş, bu şeklide “eğitim bir ömür sürer” gerçeğini hatırlatarak velilerimizin aksiyonerliğini ve stratejik planlama yapma yeteneklerini bir hayli geliştirmişti.- Asıl eğitim veli olunca başlıyormuş bu ülkede. Bu sene de özel okul desteği vererek böyle bir girişimde bulundu yetkililerimiz. “Yıl sonunda 3500 TL nin cebinizde olması, olmamasından daha iyidir” sloganıyla yola çıkan Nezaret, öğrenciyi de veliyi de şekilden şekile pozisyondan pozisyona soktu. Bu girişim hem öğrencinin hayata hazırlanmasında hem velinin hızlı düşünüp hızlı karar verebilme yeteneğini artırabilmek hatta ileride olabilecek alzheimer gibi sorunların önünü daha şimdiden kesmek için alınmış bir karar diye düşünüyorum. Suçları sadece daha önceden özel okula kayıt yaptırmak olan yüzbinlerce öğrenciyi madde dışında tutarak sadece devlet okulunda okuyan öğrencilere destek verilince, özel okul velileri hemen yeni bir plan ortaya koyarak çocuklarını önce devlet okuluna kayıt yaptırıp sonra yeniden özel okula dönüş yaptırdılar çocuklarını. Ancak bu hızlı düşünüp hızlı hareket ederken herkesin gözden kaçırdığı şeyler de vardı. Devlet okuluna yazılan bir özel okul öğrencisinin farkında olmadan, o devlet okulunda okumaktan başka çaresi olmayan ya da o devlet okulu kendisi için en uygun olan öğrencilerin hakkına girip girmediği. Maarif Nezaretinin iyi niyetinden şüphemiz yok. Ama iyi niyet her şeyi çözmüyor, özellikle de eğitimde. Velileri bu şekilde yanlışlara yönlendirmek de hiç olmuyor. Hatta bazen öyle yaralar açıyor ki; telafisi mümkün olmuyor. Eğitimi böyle çirkin işlere mağlup etmeyin. Kapitalist düzenin ilmi, bilimi, okulu, öğrenciyi ve veliyi mataryelleştirmesine izin vermeyin. Yeni Türkiye’nin en büyük devrimi olmalı Milli Eğitim.
Öyle bir devrim ki ahırı uzağa taşımak şöyle dursun, gerekirse evi yıkalım uzak bir yerde baştan sona yeniden inşa edelim. Yeter ki pis kokular gelmesin… Yeni Türkiye’ye bu yakışır…