Avrupa’da birlikte yaşama kodlarının ve pratiklerinin yeniden düşünülmesi bir gereklilik haline gelmiş bulunuyor. Avrupa her ne kadar ekonomik krizlerle boğuşmaktan siyasi ve sosyal gündemleri ertelemek durumunda kalsa da mevcut sorunlar, ertelenmeyi ve kestirme çözümler bulunulmasını kabul etmiyor. Söz konusu sosyal ve siyasi sorunlar çeşitli fırsatlarda ortaya çıkıyor ve üstelik her geçen gün daha kronik hale geliyor.
Avrupa’daki birlikte yaşama alışkanlıklarının sınanması göçmenler ve Müslümanlar üzerinden yapılıyor. Zira Müslüman nüfus Avrupa’da artmaya devam ediyor ve geldikleri topraklara geri dönüş mümkün görünmüyor. Birlikte yaşamak zorunda kalanların arasındaki büyük uçurum sürdürülmesi zor bir düzene karşılık geliyor.
Aynı hafta içerisinde İngiltere’de, Fransa’da ve İsveç’te yaşanan olaylar , gerçek” vatandaşlarla sonradan gelen vatandaşlar arasında zihni ve kültürel farklılaşmanın ötesine geçen nefreti ve hırsı gözler önüne seriyor. İsveç’in başkenti Stockholm’de göçmenlerin yaşadıkları banliyölerden birinde bir polis tarafından elinde silah bulunan yaşlı bir adamın öldürülmesi üzerine günlerce süren şiddet eylemleri başladı. Bir polis merkezine saldırı düzenlendi, araçlar ateşe verildi, okullar hasar gördü, eylemler diğer göçmen semtlerine yayıldı.
Bu tür kundaklama ve şiddet eylemleri daha önce Avrupa’da İngiltere, Fransa gibi başka ülkelerde de yaşandı. Bu doğrultuda göçmenlerin ve Müslümanların yaşadıkları koşullardan, toplumsal adaletsizlikten ve düşmanca bakışlardan bıktıkları ve olaylar karşısında tepkilerini sert bir tonda verdikleri görüldü.
Göçmenlerin ve Müslümanların yaşadıkları toplumdan duydukları rahatsızlığın, toplumsal düzeni tehdit etme noktasına geldiği biliniyordu. Bu tehlike karşısında göçmenleri ve Müslümanları terörist ilan etmekten başka bir siyasi tasarrufta bulunmayan yönetimlerin, yeni toplumsal tehditlerin oluşmasına açık kapı bıraktıkları söylenebilir. Bu çerçevede İngiltere’de meydana gelen olay toplumsal tehdidin İsveç’tekinin aksine, izole edilen banliyölere sıkışıp kalmayacağını ve her an, her yerde herkes için harekete geçebileceğini gösteriyor.
Son olarak şu tahlili yapıp bitirmek istiyorum ;
Birbiri için nefret besleyen, birbirine sabır gösterme üzerinden yaklaşan ve dolayısıyla bu sabrın tükenmesiyle birlikte yaşamaya ilkesel olarak karşı çıkan, vatan hainlerinin vatanseverlerle çatışmasına dayanan bu ortamın istikrar anlamına gelmediği açık. Buna ek olarak toplumun patlamaya hazır bomba haline gelmesi devletler açısında da her sokak başında, pazarda-manavda terörist aranması anlamına geliyor.
Bu da neo-nazi cinayetlerini çağrıştırıyor. Sonuç olarak sistematik tavırların ve önyargılı bakış açılarının ötesinde ulusal çıkarların formüle edilmesi sürecinde benimsenen yaklaşımların değişmesi önemli görünüyor.