Klişeden kim ölmüş(!)

Ömer Kocabaş

Yoğun gündemde bir oraya bir buraya savrulup gidiyoruz. Durup bir şeyleri tartışıp üzüleceğimiz zaman hop yeni bir gelişme oluyor, kendimizi bambaşka bir konuyla baş başa buluyoruz. Aslında biraz geriye çekilip meselelere daha geniş bir pencereden baktığımızda görüyoruz ki yeni bir şey yok. Daha birkaç hafta, ay, yıl önce tartıştığımız olaylar farklı şekillerde yine karşımıza çıkmış.

Türk Dili Kurumu’na göre basmakalıp söz, görüş anlamına gelen klişe kelimesi aslında bizim ülkemizdeki günlük rutin yaşantımızı özetliyor. Sadece ülkemizle de sınırlandırmayalım, dünya gündemi de işine geldiği zaman sırtını onlarca yıllık klişelere yaslamaktan geri durmuyor. Adana’da meydana gelen yurt yangınının ardından yine bildik klişe bahaneler, açıklamalar, bir taraftan olayı hükümete, cemaatlere yıkma çalışmaları. Diğer yandan aman bizimkiler zarar görmesin diye hedef saptırma, olayı birkaç kişinin üstüne yıkıp kapatma, “Ülkemizin içinden geçtiği süreçte daha temkinli, daha sağduyulu açıklamalar yapılmalı” tarzında klişenin dibine vuran açıklamalar yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Mecliste yaşını başını almış vekillerimizden biri çıkıp, artık ne alakaysa “Aynı sizin Madımak Otelinde aydınları yaktığınız gibi oradaki çocuklarda yandı” diyor, hemen sonra mesajı yerine ulaşınca özür diliyorum diyerek saf ayağına yatıyor. Sanki koca meclisin işi gücü yokmuş gibi vekiller birbirine giriyor. Yurt yangını unutulup Madımak’ı kim yaktı tartılması başlıyor…

Kimse sorumluluğu üstlenmek istemediğinden meselelerin soyut olaylar üzerinden tartışılması iktidarıyla, muhalefetiyle hepsinin işine geliyor. Yurt örneğinden devam edersek o yurdun açılmasından itibaren, teknik ya da idari olarak denetimini yapacak makamlar en küçük ilçe yöneticisinden, ilgili bakanlığa, oradan bakana kadar bellidir. Olayın detayları ortaya çıktıktan sonra kimin ne ihmali, suçu varsa cezasını çekmeli, aşağıdan birkaç kişinin üzerine yıkılarak bu meselenin üzeri kapatılmamalı. Çok değil bundan sekiz yıl öncede Konya’da bir öğrenci yurdu çökmüş çok sayıda çocuk ölmüştü. Amacımız gerçekten üzüm yemek olsa o günden bugüne önlem alınırdı ama nerde. Çok saygılı yetkililerimiz fazla üzülmesinler birkaç güne kalmaz yeni bir olay olur bu yangında unutulur gider, bir daha ki benzer felakete kadar.

 Yurt yangınından önce Siirt’te bir maden kazası yaşanmıştı. Üzerine yeni bir felaket gelince hemen unutuldu. Ondan fazla insan öldü. Soma faciasının üzerinden daha üç sene bile geçmeden. İşin ilginç yanı maden çok ünlü bir şirkete, aynı zamanda medya gücüde olan Ciner grubuna ait olunca nedense medyamızın önemli bir kısmı bu konudaki haberleri mümkün olunduğunca küçük görmeye çalıştı. Olayın üzerinden kaç gün geçmesine rağmen toplamda kaç kişi öldü, olayla ilgili kimler tutuklandı tam olarak bilmiyoruz. İnternet üzerinden epey detaylı bir araştırma yaparsanız belki bir şeyler öğrenebilirsiniz. Bu konuda her ne hikmetse hükümet ve muhalefet cephesi karşılıklı susma kararı almış gibi görünüyor. Sanki böyle bir olay hiç olmamış gibi yaşamaya devam ediyorlar.

Hükümeti, muhalefeti eleştiriyoruz da sanki biz sıradan insanlar çok mu iyiyiz. Her şeyi yetkililerin üzerine bırakıp, günlük yaşamda gördüğümüz aksaklıkları neme lazım diyerek göz ardı ediyoruz. Birçoğumuz sosyal medyada bu olaylarla ilgili sözde acımızı bile kendi kelimelerimizle ifade etmekten aciziz. Takip ettiğimiz bir sayfanın afili grafiğini, ya da ünlü birinin konuyla ilgili bir yazısını paylaşıp üzerimizden sorumluluğu atıyor, yeni sosyal medya diliyle duyar kasıp, kasım kasım kasılıyoruz. E tabi ki de ölen öldüğüyle kalanda acısıyla baş başa kalıyor.

Gayet klişe cümlelerle bir yazıyı daha çok şükür bitirdik. Duyar kasarak gereken mesajları da verip üzerimizdeki köşe yazarı sorumluluğunu attık. Şimdi başkanlık tartışmalarına, döviz fiyatlarına gönül rahatlığıyla geri dönebiliriz(!)