Öfke toplumu haline geldik. Trafikte öfke. Ailede, okulda, çarşıda, pazarda, ekranda, sokakta öfke.. Kadına dönük şiddet de bunun bir parçası.. Yaşadığımız toplum fertlerine; sevgi, saygı, hürmet, adalet, doğruluk, merhamet ve halîm olma ahlakını nasıl yerleştireceğiz?
Biz duygu ve merhamet eğitimini ailede başlatmalıyız. Öğretilmiş merhamet sonradan da kazanılır ama çocukluk döneminde kazandırılırsa daha kalıcı hale gelir.
Çocuklarımıza bu ahlakı nasıl kazandıracağız?
Bir hatıramı anlatmak istiyorum. Merhum Kezban ninem okuma-yazması olmamasına rağmen sözel aktarım yoluyla da olsa hem dini bilgiler ve hem de sahip olduğu bazı tarihsel malumatı bize şifahi olarak aktarırdı. Meselâ, o Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necât isimli Mevlid kitabını ezbere bilirdi. Bilindiği gibi Mevlid kitaplarına eklenen bazı halk hikâyeleri vardı: Hikâye-i geyik, kesikbaş, Fâtımâtü’z-zehrâ, hikâye-i güvercin, hikâye-i deve, hikâye-i İbrahim, hikâye-i İsmail vb. bunları da ezbere makamlı olarak destan gibi okurdu, biz torunlarına. Henüz yaşımız 5-6.. Onun makamlı olarak bu hikayeleri anlatması, bize çok dokunaklı gelirdi. Çocuk olmamıza rağmen gözyaşlarımızı tutamazdık. Ben inanıyorum ki, onun anlattığı bu öyküler bizde sadece hayvanlara karşı değil, tüm canlı varlıklara karşı merhamet ahlakının gelişmesinde büyük tesir yapmıştır.
Meselâ bu hikâye ya da destanlardan birisi “güvercin destanı” idi. Elbette sadece güvercin hikâyesinde değil, diğer hikâyelerde de değerler ve ahlak aşılanırdı. Bir de akıldan daha çok gönüllere hitap edilir, böylece çocukluk döneminde duygu eğitimi gerçekleştirilmiş olurdu. Örneğin güvercin hikâyesi de böyle bir şeydi.
Güvercin hikâyesinde bir av ve bir avcı vardır. Hz. Peygamber (a.s) da av konumunda görülen güvercini avcıdan kurtarma rolünde anlatılırdı. Aynı zamanda büyük merhamet sahibi Muhammed Mustafa (a.s) öğretilir ve ona karşı sevgi de artardı. Anlatıya göre bir doğan tarafından avlanmak istenen güvercin Hz. Peygamber (a.s)’a sığınarak ondan korumasını ister. Çünkü geride üç yavrusu vardır. Eğer doğan kuşuna av olursa yuvada ağlaşan yavruları annesiz kalacak ve açlıktan da öleceklerdir. Bu sebeple güvercin bakıma muhtaç üç yavrusunun olduğunu, kaçmaktan mecali kalmadığını, kendisini üç gündür takip eden doğan tarafından avlanacak olursa, yavrularının açlıktan öleceğini anlatır. Neticede Hz. Peygamber (a.s) aracı olur, güvercinin doğan kuşuna yem olmasını önler. Tabii ki bu arada yardımlaşma, acıma, koruma, adalet, hakkaniyet, sevgi, merhamet, hoşgörü gibi birçok değer anlatılır. Diğer hikâyelerin içeriği de buna benzerdir.
Ne yapılabilir?
Meselâ, bahsettiğim kitaplar Milli Eğitim klasikleri arasında basılır. Devlet bu kitapları ana ve ilkokullarda öğrencilere meccanen dağıtır. Bunlardan aileler de faydalanır. Bu kitaplar seslendirilir ya da tiyatro, piyes gibi sahne ve perdeye aktarılır. Eğitimin bir parçası haline getirilir. Derslerde bir şekilde bu hikâyeleri anlatmak mecbur kılınır. Ben inanıyorum ki, hayatının baharında bu çocuklarımızda merhamet, adalet, saygı, sevgi, yardımlaşma, dürüstlük gibi duygu ve değerler yer edecektir. Yetişkinlik çağlarında da hayatlarına yön verecektir. Ayrıca ailede anneler de çocuklarına bu değeri kazandırırlarsa, onlar yetişkin hale geldiklerinde eşlerine, diğer insanlara, hatta tüm canlılara merhametle bakmanın bir erdem olduğunu öğreneceklerdir. Bu eğitim tarzı ve kazandırılacak merhamet ahlakı, bugün toplumumuzun en büyük yarası olan kadın cinayetlerinin durdurulmasında bir nebze de olsa fayda sağlayacaktır.