Baiyun havaalanı, Guangzhou…Toplam 10 saatlik direkt uçuştan sonra kendimizi bulduğumuz yer.Boğucu havadaki nem daha ilk anda kendisini hissettiriyor. 2004 yılında hizmete açılmış, ülkenin en yoğun ikinci havaalanı, şehir merkezine 28 km uzaklıktadır. Uçaktan inip de apronda bekleyen otobüse biniyoruz. Otobüs Taksim metrosu gibi, fuara gelen Türklerle dolu. Pasaport kontrolünden sonra herkes çil yavrusu gibi kalacağı otele dağılıyor. Otelimiz fuara yakın, şehir merkezine 30 dakika mesafede. Çin’de elektriğin çok ucuz olması ve binaların dış ışıklandırma masraflarının devlet tarafından karşılanması şehrin geceleri rengarenk olmasının sırrı. Resepsiyondaki kadın fuar alanına sabah giden ücretsiz otobüs servisi olduğunu söylüyor. Sabahın erken saatlerinde pencereden kadınlı erkekli maskeli, formalı ve bisikletli temizlik işçilerine bakıyorum. Binaların çatıları ejderhanın kuyruğu gibi uzanıyor. Daha ilk anda katlı yollar, geniş ve temiz caddeleri gözüme çarpıyor. 14 milyonluk yoğun nüfusuna rağmen modern yollar ve altyapının trafiğin oluşmasının önüne geçtiğini anlıyorum. Guangzhou; Çin’in güney kapısı, Guangdong Bölgesi'nin ticari merkezi ve başkenti, ortasından akıp okyanusa dökülen Çin’in en büyük üçüncü nehri olan Pearl River (İnci Nehri) üzerindeki deltada kurulu olup, ülkenin en büyük liman kentlerinden biridir. Şehircilik anlayışı ve peyzaj düzenlemesi gelişmiş, viyadüklerin ayaklarını sarmaşıklar, yeşillikler kaplamış.
Fuar alanına geliyoruz. Kapısında balmumu kıvamında esas duruşta duran askerler var. Alan çok büyük; A,B,C,D binalarından oluşuyor. A ve C salonları arasında ulaşım golf arabası benzeri araçlarla yapılıyor. Çin ve dünya ticaretine yön veren devasa büyüklükte ve üç katlı fuar alanı bizi büyülüyor. B binasında Bank of China fuar şubesi bulunmaktadır. Çin’in Para birimi Yuan. 1$ yaklaşık 7 Yuan ediyor. Şehirde döviz bozdurabileceğiniz birçok banka mevcut. Para bozdururken pasaportunuzun yanınızda olması gerekiyor. Paranızı banka yada döviz bürolarında bozdurmaya dikkat edin, çünkü fazla miktarda sahte para var. Otellerde de döviz bozdurma işlemi yapılıyor fakat güvenliği konusunda ciddi endişeler var. Ayrıca döviz bozdurduğunuzda size verilen dekontu gezi süresince saklamanızı önemle tavsiye ediyoruz, Çin’den ayrılırken elde kalan Yuan’larınızı değiştirmek için bu dekontlara ihtiyacınız olabilir. Fuar giriş kartı için kayıt yaptırmak için sırada binlerce ziyaretçi ile birlikte biz de bekliyoruz. Kartımızdaki barkodu bilgisayara okutup içeri giriyoruz. Geniş ve büyük salon, aydınlatma düzeninden büyüleniyoruz. Bazı standlar ilgi çekmek için gerçekten çok ilginç tasarımlar ve yöntemler bulmuş. Kristal taşlarla kaplamalı koltukların başında görüntü almak isteyenler çok büyük bir kalabalık oluşturmuş. Az ileride kavga olduğunu düşündüğümüz bir yerden, bıçaklanmış gibi bağırıp çağıran bir Çinlinin sesine yöneliyoruz. Adam malının kaliteli olduğunu anlatmak için koltuğun üzerinde topuklu ayakkabı ile çılgınca zıplıyor. Koltuğu açtığında sedye oluyor, başka bir işlemle masaya dönüştürüyor. Her köşede bir gösteri, bir eğlence var, lunapark gibi. Ziyaret ettiğimiz bazı stantlarda şakalar yapıyorum, bizimle resim çektiriyorlar.
Fiyatlar gerçekten çok cazip. Kataloglara dikkatlice bakınca gelişmiş ülkelerin tasarımlarından kopya olduğunu hemen anlıyoruz. Fuarda stantlarda genelde patronlar durmuyor, stant elemanlarıyla pazarlığa oturup vakit kaybetmek yerine patronlarla görüşme yapmalısınız. Gittiğimiz, dünyanın en büyük ofis mobilyası fuarı. Çinliler eğer ciddi olduğunuzu anlarsa fuar saati çıkışında sizi fabrikalarını gezdirme teklifi yapıyorlar. Biz de böyle bir daveti kabul ettik. Foshan, Guangzho’ya bir saat mesafede, 5.000 tane ofis mobilyası fabrikasının bulunduğu bir şehirdir. Burada 5 katlı bir fabrikaya gittik. Firma sahibi Tayvanlı genç bir bayan. Birkaç sene evvel Türkiye’ye gelmiş, on gün kalmış. Hem kendisi hem de yanındaki yardımcısı bayan iyi derecede İngilizce konuşuyorlar. Önce fabrikayı ve teşhir salonlarını gezdik, ilgimizi çeken bazı ürünlerin fiyatlarını soruyoruz, Türkiye’de mağazada 2.500 TL satılan koltuk takım setini sadece 250 TL sattıklarını duyunca, baş döndürücü bu cazip fiyat teklifi karşısında heyecanlanıyoruz. Sonra bize meşhur Çin çayı ikram ediyorlar. Çok acı, zehir mübarek. İçer gibi yapıp, fark ettirmeden çöpe döküyoruz. Sonra binlerce teşhir salonunun bulunduğu kilometre uzunluğundaki devasa bölgeyi gezdirdiler. Şehrin iyi bir lokantasında yemeğe gittik. Masamıza ilk sıcak su geldi. Çin restoranlarına gittiğinizde masanıza ilk gelen buymuş. Bize çubukla nasıl yemek yenir öğretmek istediler. İlk denemede pilavlar masaya savruldu tabi. Bize iyi ve samimi davrandılar. Ayrılırken beğendiğimizi düşünüp ikişer kutu çay hediye ettiler. Guangzhou’da kaldığımız süre içinde beş tane fabrika gezdik. Bazıları mağara gibi karanlık ve nemli yerlerdi. Hatta 4-5 yaşlarında ailelerinin yanında çalışan çocukları bile gördük. Mum ışığına yakın aydınlıkta kaynak yapan işçi gördük. Ziyaretler neticesinde en dikkatimi çeken husus şu oldu. İşçiler çalışırken hiç konuşmuyorlar, hepsi işine odaklanmış, çevreyle ilgilenmiyordu, müthiş bir disiplin vardı. Halbuki bizde adam fabrikanın bir köşesinden diğer köşesindekine akşam seyrettiği diziyi anlatıyor. Seyrettiği maçı analiz yapıyor. Ne ararsan var…
Dört gün süren fuarın bitiminde şehri de gezelim istedik. Otelin resepsiyon memuruna gideceğimiz yerin
adresini Çince yazdırdık. Genelde numaralarla belirlenmiş hatlarda çok sayıda otobüs çalışır. Metrolar
donanımlı, tabelalar Çincenin yanı sıra İngilizce ile de yazılmıştır. Duyurular da ingilizce tekrarlanmaktadır. Taksiler tüm merkezlerde kolayca bulunabilen ve ucuz diğer alternatiflerdir. Çin’de hiçbir taksici tek kelime İngilizce bilmez. Yanınızda otel kartı ve gideceğiniz yerin Çince yazısını bulundurmayı ihmal etmeyin aksi takdirde olduğunuz yerde donup kalırsınız. Düzenli ve gelişmiş bir toplu taşıma sistemi var, özellikle metro sistemi çok gelişmiş. Taksilerin ucuz olması muhtemelen metro kullanımına gerek bırakmayacaktır. Taksiye bindiğinizde buzdolabına girmiş gibi oluyorsunuz. Sürücü demir kafes içinde, ön koltuğunun camında her taksicinin bir kimliği bulunuyor. Karşılaşabileceğiniz en ufak sorunda hemen kimlik numarasını almak taksicinin sicilini bitiriyor. Bu yüzden müşteri kazıklama riskine giremiyorlar. İlk durağımız şehrin en işlek ve önemli caddelerinden Beijing Lu. Cadde taşıt trafiğine kapalı, insan seli kalabalık var. Cadde üzerinde birçok yerli ve yabancı ürünlerin satıldığı ünlü mağazalar ve eğlence merkezleri var. Sokak aralarında irili ufaklı onlarca alışveriş merkezinde telefon ve saat başta olmak üzere her türlü sahte ürün bulmak mümkün. Ayakçılar üç gram dahi etmeyen İngilizce seviyeleri ile sizi hemen kendi dükkanına götürmeye çalışıyor. Eğer işportacı ile göz göze gelirseniz yandınız, hele ki meraktan fiyat sorarsanız artık çok geç, kurtuluşunuz yok. İşte böyle bir mikrop bize de bulaştı. Kovuyorsun gitmiyor, yok diyorsun anlamıyor. Tam bir virüs. Girdiğimiz her dükkanda peşimize takıldı. O bıraktı öbürü takıldı peşimize. İki saat boyunca bizimle gölge gibi gezdi. Sakızdan daha beter! Alışveriş yaparken mutlaka pazarlık edin. Söyledikleri rakamı dörde bölün. Çin ticareti tamamen pazarlık üzerine kurulu. Orta büyüklükte bir alışveriş merkezine giriyoruz. Yürürken arkamızdan yaklaşan bayan elinde masaj aletiyle önce sırtımıza masaj yapıyor sonra masaj koltuğuna oturmamız için ısrar ediyor. Masaj harika! Teşekkür edip ayrılmaya kalktığımızda kadın peşimizi bırakmıyor. Yürüyen merdivenden aşağıya inerken bile nerdeyse koltuğu peşimizden getirecek.
Çin’de, bir şey satın almak için bir dükkana girdiğinizde, kesinlikle unutmayın ki, o dükkanda gördüklerinizden yalnızca “satıcı” gerçek, diğer tüm ürünler sahtedir. Oyuncakçılar çarşısına gidiyoruz, 8 katlı bina, karınca yuvası gibi kalabalık. Çarpa çarpa ilerliyoruz. Bina önündeki onlarca tıra yükleme yapılıyor. Bijuteri bölümünde çoğunluğu İstanbul’dan gelmiş Türklerle karşılaşıyoruz. Dizili bavullar gözümüze çarpıyor. Alışveriş yaptığım sırada bina dışında düz taş üstünde sigara içen arkadaşın yanına bir satıcı yaklaşıyor.Çantasından i-phone 4 cep telefonu çıkarıyor. Telefonun görüntüsü çok güzel. 400 usd talep ediyor. Ayaküstü pazarlık sonucunda 200 usd anlaşılıyor. Arkadaş beleş fiyata telefon aldığı için yüzünde papatyalar açıyor, bunu hisseden satıcı bulduğu kazı kaçırmak istemiyor, öbür cebinden başka telefon çıkarıyor. 200 usd de ona ödüyor. Arkadaş yolda sevinçle, birini kendine aldığını diğeriyle de eşine sürpriz yapacağını söylüyor. Bunların maket olduğu Türkiye’ye dönünce anlaşılıyor tabi. Sahtekarın, gerçek telefonu el çabukluğu ile sahtesiyle değiştirdiğini düşünüyoruz.
Fuardan artan zamanda yükseklik korkunuz yoksa 600 metre yüksekliğe sahip dünyanın dördüncü, Çin’in en uzun yapısı olan Canton Tower (Kanton Kulesi) tam size göre. En yüksek seyir teraslarından biri olan bu televizyon ve gözlem kulesine çıkarak şehri bir de yukarıdan seyredebilirsiniz. Çoğunluğu kadınların çalıştığı pazar yerinde; filelerin altında satışı bekleyen iri kurbağalar, derisi sıyrılıp kilo ile satılan yılanlar, çekirgeler, fareler, çamura bulanarak satılan kurbağalar, kedi ve tavuk ayaklarının satıldığı, Çin yemek kültürünün detaylarından sadece birkaç tanesi olan sokaktan saatçiler marketinin bulunduğu sokağa giriyoruz. Beş katlı eski ve kirli bir bina. Yer gök saat. Her satıcın güvendiği bir zulası var. Gerçek değeri elli bin doları bulan saatlerin taklitlerini 15-20 dolara bulmanız mümkün. Birkaç akşam türk lokantalarına gittik, biri iyi ama çok pahallı, diğerlerinin hem yemekleri hem de servisi berbat. Hatta bazılarında masanın başında yemeğinizin bitmesini bekleyen garson bile var. Dünyaca ünlü Fast Food resturantlarını hemen her yerde kolaylıkla bulabilirsiniz. Halk tuvaletlerini kullanmayınız. Çin’de hayat semboller üzerine kurulmuş gibi. Her yerde ejderha resmi görebilirsiniz. Ejderha Çin’in simgesi, efsaneye göre yedi farklı hayvanın özelliklerini kendinde toplayan Ejderha; gücün, şansın, ve mutluğun simgesi. İmparatorun, ejderhanın oğlu olduğuna inanılıyor. Yeşim taşından yapılmış ejderhanın oğlu motifli bileziklerin insanı kötülüklerden koruduğuna inanılıyor. Onlar için tahta hayat, beton ölüm demektir. O yüzden hep tahta içerisinde yaşamayı tercih etmişler.
Tek bir seyahate sığmayacak kadar büyük bir ülke Çin. 28 eyalete ayrılmıştır. Yönetim Sosyalist Cumhuriyettir. Halkının çoğu Budist’tir. Yüzölçümü Türkiye’nin 12 katı. Ülkemiz arasında 6 saat farkı var. Şehir bir saat gibi, aynı tempoda ilerliyor. Kahvaltıda süt, peynir yoğurt yok. Her yemekte pirinç tercih ediyorlar. Çorbayı çok seviyorlar, günde birkaç öğün yiyorlar. Meyveyi ilk, çorbayı en son yiyorlar. En ucuz et domuz eti, en pahallı et köpek eti. Karınca, böcek ve yengeç en çok sevdikleri çerezlerdir. Lokantalarda masa hariç dört ayağı olan her şeyi yiyorlar. Yemeklerde çatal, kaşık yerine çubuk kullanıyorlar. En popüler yemeği Pekin ördeği. Çin erkekleri pek tatlı yemez, tatlı yemeği kadınsı bir hareket sayarlar. Erkekler sağ serçe parmak tırnaklarını kesmez, bunun kendilerine şans getirdiğini inanıyorlar. Gençlerde aşırı derecede batı hayranlığı var. Pek çok Çinli, özellikle yabancılarla temas etmeyi gerektiren işler yapanların, kendilerine birer Avrupalı isim seçtiğini öğreniyoruz. İngilizce seviyeleri çok düşük, kahvenize süt isterseniz önce sesli olarak ineği tarif edin, daha kolay sonuca ulaşırsınız. Çayı seviyorlar, suyla birleşen yaprak veya meyve dahil her şeye “çay” deniyor. Harfler heceyi gösterir, bu nedenle alfabelerinde 5 binden fazla harf var. Bir Çinli’nin gazete okuyabilmesi için en az 2000-3000 karakter bilmesi gerekir. Çinli çocukların ancak 6 yıllık bir okul eğitiminden sonra yazı yazabildiğini, kuzey Çinlilerin, Han Çinlileri ve güneylilerden daha uzun olduğunu öğreniyoruz.
Gece, her yerde aynidir. Ay, ışığını göğün balkonlarından aşağıya boşaltırken, gözlerimin penceresini kapatıyorum ve insanı hızla içine çeken bu şehirden, uçağın hızına eşit hızla uzaklaşıyoruz….
Birinci bölümün sonu…