2011 yılının haziran ayına kadar kitaplarım bir dolapta gelişi güzel bir şekilde dururdu. Bu tarihte Yazır Mahallesi’nde bir apartman dairesine taşınmamızla birlikte odamın bir duvarına neredeyse bütünce kitaplık yapılınca, kitaplarım hem gün yüzüne çıktı hem de daha kolay ulaşabileceğim bir düzene kavuştu. Kitap severler çok iyi bilirler ki bu düzen çok önemlidir. Romanlar bir tarafta, şiirler bir tarafta ve diğer kitaplar belli bir sıralamanın içerisinde öylece durur. Bu gerçekten de büyük bir haz verir. Bazen uzun onlara bakar her birini ayrı ayrı selamlarım. Renkleri, boyutları, üzerlerinde yazıları ile kendilerine has bir kimlik sunarlar.
Kitaplık aynı zamanda bir kabristanı hatırlatır bana. Mezar taşlarında yazan isimler gibi yazar isimleri kapak kapak gözüme ilişirler. Çoğu sahiden bu dünyadan ayrılmış bu güzel insanlar kitaplarıyla nefes almaya, duygulanmaya, duygulandırmaya devam ederler. Tarık Buğra, Necip Fazıl ile selamlaşır, Faruk Nafiz, Attila İlhan ile yan yana sohbet eder. Nazım Hikmet şiir döker Reşat Nuri’nin kulağına. Çoğu zaman yalnız olduğum odamda sadece bu yazarlarla avunmam tabi ki, bir de onların kahramanları gelip gönül dünyamı süslerler. Tanpınar’ın Huzur’ndan Nuranla Mümtaz çıkar gelir. Tolstoy’un Anna Karanina’sı, Gonçarov’un Oblomov’una el sallar. Dostoyevski’nin Raskol Nikov’u, Arthur Conan Doyle’nin Sherlock Holmes’ine suçun göreceliği hakkında fikrini beyan eder.
Yazarlar ve şairler her kitaplıklarda hayatlarına devam ederler. Kafka’lar, Hugo’lar, Balzac’lar çağlarını ve yaşadıkları şehirleri önümüze renkli bir kumaş açıverirler. Peyami Safa’lar, Kemal Tahir’ler, Oğuz Atay’lar yılların ötesinden bize seslenmeye devam ederler. En çok da şairler cezbeder beni. Ümit Yaşar, Ayten derken, Abdurrrahim Karakoç, Mihriban derken, Sezai Karakoç Mona Rosa derken sanki benim sevdamı sevdalımı anlatır dururlar.
Evet kitaplığımla muhabbetim böylesine içten ve süreklidir benim. Her kitap bir evren, her sayfa farklı bir semttir bana. Yalnızım dersem onlara ayıp etmişim gibi gelir. Günümü, gönlümü, ömrümü onlarla paylaşırım, onlarla çoğaltırım. Mekân onlarla genişler, dünya onlarla renklenir, hayat onlarla anlam kazanır. Sayfalarda kahramanlarla yürür, yazarların hayal ettiği diyarları gezerim. Bazen mutlu bir sonla yüzüme bir tebessüm yerleşir, bazen acı bir sonla içim burkulur. Bazı şiirlerde sevgilim gelir karşıma oturur. Bazı şiirlerde elimden kopup giderken gözlerimi yaş içinde bırakır.
Okumak hayatı çoğaltır. Başkalarının yaşadıklarından tecrübe süzdürür ve bilge bir yürek hediye eder size. Sevginin, umudun ve sonsuz hayallerin kapısını sonuna kadar açar kitaplar. Yorgunluğunuzu, dargınlığınızı, yıpranmışlığınızı tamir eder ve yeniler sizi. Ben böyle hissederim, böyle olurum okuduğum zaman. Direncim artar hayata karşı. Sabretmeyi de azmetmeyi de kitaplarla bileğiler dururum. Elbette herkes kendi hayatını, kendi şartlarında yaşar. Ancak ilk insandan bu yana her insan duygulanan bir yüreğe sahiptir. Duyguları canlı kılan en önemli unsurların başında edebiyat gelir bana göre. Edebi olmayan metinleri, edebi olanlar kadar iştiyakla okuyamam bu yüzden. Saf bilgiye dayalı kitaplar da tabi ki önemli ve değerlidir. Ancak benim tercihim o bilgileri bile bir edebi dille yazılmış metinlerden yanadır.
Bu küçük kütüphanemde bir de dergilerim var. Kimileri bütün seri halinde, kimileri de üçer beşer sayı olarak dururlar raflarda. Dergi okumanın da ayrı tadı vardır. Dergi yazarları kitap yazarlarından farklı olarak çoğunun yaşayan çağdaş yazarlar olmasıdır. Ve onlar bir yazar oldukları kadar bir okur olduklarını da hissettirirler. Zaman zaman tanıttıkları kitaplar ve şair ve yazarlar vardır. Geçmişi günümüze okuduklarını yazarak aktarırlar. Ayrıca yazdıkları öyküler ve şiirlerle de yazarlık, şairlik neslini devam ettirirler. Dergiler sayesinde eskileri hatırlar ve onların hayatlarına, dünya görüşlerine ve eserlerindeki temalara daha çok yaklaşırız.
Günümüzün dijital dünyasında kitaplar organik bir alan oluşturuyor benim düşünceme göre. Eski şehirleri, eski sokakları ve eski evleri okudukça içimiz çimleniyor ve hayatın özünü duyumsuyoruz. Yağmuru, karı, rüzgârı kelimelerin dünyasında yeniden kuruyor ve anlamlarını zenginleştiriyoruz. Aşklarımızı eski aşklarla kıyaslıyor ne kadar eksildiğini ve ne kadar tamamlamamız gerektiğini anlıyoruz. Kötülüğün sınırlarını öğreniyor, iyiliğin hudutlarına gönül erlerimizi dikiyoruz. Güzellik için savaşımızda direncimiz artıyor. Ve çağın bütün sanallığını okuyorsak görebiliyoruz.
Bir dilekle bitirelim yazıyı: her ev kütüphaneli olsun.
Sevgiyle kalın.