Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla
29.Ankebut: Örümcek demektir.
Sûre, ismini kırk birinci âyette geçen ve “örümcek” anlamına gelen el-ankebût kelimesinden alır. Bu âyette Allah’tan başkasına güvenenlerin durumu, ördüğü ağa güvenen örümceğin haline benzetilir ve ağdan ibaret olan örümcek evinin evlerin en çürüğü olduğu açıklanır. Müminlerin Allah’a güvenmeleri, O’nun emirleri doğrultusunda hareket etmeleri gerektiğine dikkat çekilir.
Bir önceki Kasas sûresinde (âyet 85) Hz. Peygamber’in, bu sûrede ise (âyet 56) müminlerin hicretine işaretler bulunmaktadır. Bu durum, her iki sûrenin hicret sırasında yakın aralıklarla nâzil olduğuna delil sayılmaktadır. Ayrıca ele alınan konuların başlangıç ve sonucu açısından da iki sûre arasındaki mâna ilişkisi dikkat çekmektedir. Önceki sûrenin son âyetlerinde en güzel âkıbetin takvâ ehline ait olduğu müjdelenir; bu sûrenin ilk âyetlerinde ise takvâ ehli olmanın yolları gösterilir; yalnızca “iman ettik” demenin kâfi gelmeyeceği, inanmanın insana birtakım sorumluluklar yüklediği, yüce hedeflere ulaşmanın azim ve irade, sabır ve sadakat, samimiyet ve gayrete bağlı bulunduğu önemle hatırlatılır.
*Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz. (Ankebut 57)
30.Rum: İlk âyetlerinde Bizanslılar’dan (Rûm) bahsedildiği için bu adla anılmıştır.
Sûrenin ilk âyetlerinde (1-7), daha önce başlayıp Mekke döneminde devam eden İranlılar ile Bizanslılar arasındaki savaşa değinilmektedir. Müslümanlar, kitap ehli olan Bizanslılar’ın puta tapan İranlılar’a galip gelmesini isterken Mekke müşrikleri bunun aksini arzu ediyordu. Ancak savaş Bizanslılar’ın aleyhine neticelenmiş ve Araplar’a yakın bazı topraklar İranlılar’ın eline geçmişti. Müşrikler bu durumu müslümanların aleyhine kullanmak istemiş, bunun üzerine nâzil olan sûrenin ilk âyetlerinde birkaç yıl içinde Bizanslılar’ın İranlılar’a galip geleceği, o zaman müminlerin sevineceği ve bütün bunların Allah’ın yardımıyla olacağı haber verilmiştir. Kaynaklar bu zaferin İslâmiyet’in Medine döneminde gerçekleştiğini yazmaktadır (Tirmizî)
İslâmiyet’in doğuşundan on yıl kadar sonra nâzil olduğu anlaşılan Rûm sûresinde Mekkî sûrelerde en çok vurgulanan Allah’ın birliğine ve âhirete iman konuları işlenmiştir. İmandan sonra yaratana yönelik en büyük görev olarak namaz, yaratılmışlara yönelik en büyük görev olarak malî yardım üzerinde durulmuş, başarmak için de sabır ve samimiyet tavsiye edilmiştir.
*Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.(Rum/21)
31.Lokman
Hz. Lokman’dan bahsedilmektedir. Ancak burada onun hayatı ve kimliği hakkında bilgi verilmeyip sadece Allah’ın ona hikmet bahşettiği belirtilmekte ve oğluna hakîmâne öğütleri sıralanmaktadır. Bu öğütler Allah’a ortak koşmamak, anneye babaya iyi davranmak, namaz kılmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, sabırlı olmak, böbürlenmemek, başkalarını küçümsememek, alçak gönüllü olmak gibi dinî ve ahlâkî konuları içerir. Burada Allah’ın kıyametin vakti, yağmurun yağdırılması, rahimlerdeki çocuklar, insanın gelecekte elde edeceği şeyler ve ölüm vakti konularındaki kuşatıcı ilmine dikkat çekilmektedir. Bir hadiste Hz. Peygamber’in gaybın anahtarlarının beş olduğunu söyleyip bu âyeti okuduğu bildirilir (Buhârî, “Tefsîrü’l-Ḳurʾân”, 31). Bu sebeple âyette sayılan konulara “mugayyebât-ı hams” (beş bilinmeyen şey) denilmiştir (Taberî, XXI, 88-89; İbn Atıyye el-Endelüsî, IV, 356). Ancak âyette kıyametin ne zaman kopacağına dair bilginin yalnız Allah’a ait olduğu, hiç kimsenin yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemeyeceği belirtilmiş; yağmurun yağma vakti ve rahimdeki çocuk hakkında, “Bunları da yalnız Allah bilir, başkası bilemez” gibi sınırlayıcı bir ifade kullanılmamış, “Allah ... yağmuru yağdırmakta ve rahimlerdekini bilmektedir” buyurulmuştur. Bu ise meteorolojik tahminlerle ve ceninin cinsiyetinin tesbit edilmesiyle çelişmemektedir. Ayrıca âyette, Allah’ın diğer bütün varlık ve olaylar gibi bu beş konuyu sadece zamanı bakımından değil insan bilgisinin aksine bütün yönleriyle ve kusursuz, sınırsız olarak bildiğine dikkat çekilmektedir.
*(Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.”
32.Secde
Sûre, 16. âyette yine müminlerin vasıfları belirtilirken kullanılan “rablerine ibadet etmek amacıyla vücutları yataklarından uzak kalanlar” meâlindeki ifadede “medâci‘” (yataklar) kelimesinin yer almasından dolayı Medâci‘ sûresi olarak da anılır.
Secde sûresinin muhtevası Allah’ın varlığı, Kur’an’ın vahiy ürünü olduğu, ceza ve mükâfat günü olan kıyamette herkesin dünyada yaptıklarından sorumlu tutulacağı temel fikri etrafındaki hitap ve beyanlardan ibarettir
Secde sûresi Hz. Peygamber’e İncil mukabilinde verilen sûrelerden (mesânî) biridir. Resûlullah’ın gece uyumadan önce Secde ve Mülk sûrelerini (Tirmizî, Dârimî) diğer bir rivayette ise cuma gününün sabah namazında Secde ve İnsân sûrelerini (Buhârî, Müslim) okuduğu nakledilmiştir.
* Âyetlerimize gerçekten iman edenler ancak o kimselerdir ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve rablerini hamd ile tesbih ederler. Korku ve ümit içinde rablerine ibadet ve dua etmek üzere vücutları yatak görmez, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah için harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.(Secde 15-16-17)