Bir gazeteci bozuntusunun Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT Başkanı Hakan Fidan’ın kimlik bilgilerini paylaşmasıyla başlayan kişisel verilerin korunmasına yönelik tartışmanın bir süre daha devam edeceğini öngörebiliriz.
Sonuçta ülkenin en kritik iki pozisyonundaki kamu görevlisinin bilgileri kamuoyu ile paylaşılıyor.
Arkasından sosyal medya üzerinden yayılan e-devlet bilgilerinin üçüncü kişilerin eline geçtiği bilgisiyle toplumda bir panik ve korku havası oluşturulmaya çalışıldığı da aşikâr.
Etrafımızın ateş çemberi haline geldiği, Kuzey Irak’taki terör unsurlarına karşı ülkenin bir harekât başlattığı bir dönemde vuku bulan bu gelişme hafife alınacak bir olay değil.
Bilgiyi paylaşan kişi iyi incelenmeli, arkasında kimlerin bulunduğu açığa çıkarılmalı, toplumda oluşturulmak istenen olumsuz hava hızlıca bertaraf edilmelidir.
Bir devletin kendisine emanet edilen bilgilere sahip olamama, ilgisiz kişilere ve özellikle kötü niyetli mihrakların eline geçmesine izin verme algısı oluşturabilecek bir hadise ülkenin yönetilemediği düşüncesini yaygınlaştırma amacına hizmet eder.
Ülke için hayati olduğu kuşkusuz olan Cumhurbaşkanlığı seçimine bir yıl kala bu tür saldırı ve savaşların sayısında bir artma olacağını tahmin etmek zor değil.
Devlet zafiyeti, istihbarat açığı algısı kime fayda verir, diye sormak gerekiyor.
Sonuçta MİT Başkanı bu konuda en mahrem kalması gereken bilginin sahibi, Cumhurbaşkanını tartışma konusu bile yapmıyorum.
Evet, dünya savaşları artık konvansiyonel araç, gereç ve yöntemlerle yapılmıyor. Defaatle ifade ettiğimiz gibi, bugün bir dünya savaşı var. Enformasyon cephesindeki saldırılar bunun bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
Hatta, Cumhurbaşkanına ait olduğu söylenecek yalan-yanlış bilgiler ortalığa saçılırsa neler olabilir?
MİT Tırları olayını tezgâhlayanların kurgusuna benzer bir operasyondan bahsediyoruz. Kanaatimce orada kimler varsa, bugün de onlar var. Toplumda güven tesisine yönelik atılan adımları baltalayacak bu girişimin arkası da gelebilir.
Yarın, ilgili-ilgisiz insanların bilgileri de ortalıkta dolaşırsa şaşırmamak gerekiyor. Böylece, bakın sadece ünlüler değil, sıradan insanlar da risk altında kanaati oluşturulmak istenebilir.
Bilgileri yayımlayan şahsın bu bilgileri nasıl elde ettiği araştırılmadan, arkasında duranların kim oldukları açıkça belirlenmeden saldırıların ardı arkası kesilmez.
Pandemi hayatımızı iyiden iyiye dijitalleştirdi. Sağlık başta olmak üzere, eğitim, finans, sosyal ilişkilerimiz ve tüm resmi irtibatlarımız sanal âlemde kayıt altında.
Israrla uzak durduğumuz temassız işlemler, internet bankacılığı, kişisel bilgi ve belgelerin saklandığı alanların güvensiz olduğu düşüncesi gibi başlıklar toplumu geriyor.
Umarım yetkililer güven artırıcı önlemleri alır, sızmaların nereden ve nasıl olduğunu bizlerle paylaşırlar.
Bu arada sosyal medya üzerinden algı operasyonlarını yönetenlere de işlem yapılmalıdır.
Ak Parti döneminde kişisel verilerin korunmasına yönelik kapsamlı bir mekanizma geliştirildi. Bu konuda görevli bir üst kurul var. Ancak, kurul olması verileri otomatik olarak güvence altına almıyor. Sıradan bir vatandaş olarak korkabilir, çekinebilir, tedbir alınmasını isteyebiliriz.
Esasen bu problem sadece Türkiye’nin bir sorunu da değil. Her ülke, hassaten gelişmiş olduğu söylenenler bu riske bir şekilde maruz. Hatta dijitalleşme ne kadar fazlaysa bilgilerin çalınma ihtimali de o kadar artıyor.
Sosyal medya platformlarının Amerikan seçmenine dair bilgileri sattığı bilgisi yeni değil mesela.
Ülke olarak dikkatli olmalıyız. En fazla bilgisayar korsanı saldırısına maruz kalan ülkelerde biri olduğumuz bilgisini hatırlıyorum.
Devlet tedbir almak, özellikle tutuklanan şahıs üzerinden olayın içyüzünü çözmek zorunda. Toplumsal tedirginlik hayra alamet değil.
Lütfen tedbir alınsın, spekülasyonlar önlensin, yalan-yanlış haber yapanların üzerlerine gidilsin.
Ülkemizde daha fazla operasyon istemiyoruz.