Bugünkü yazım 200 küsür devleti, Dünyanın 5 efendisine hizmet etmek üzere dizayn eden 3 kitap hakkında olacak.
İlki Kırmızı Kitap, siyaseti dizayn etmekte, milletlerin kendini yönetme hakkını elinden alan bir kitap…
İkincisi Mor Kitap, aileyi dolayısı ile toplumu dizayn eden bir kitap…
Üçüncüsü ise Beyaz Kitap, eğitimi, eğitim üzerinden de bütün bir milleti biçimlendiren bir kitap…
Türkiye, resmi isimlendirmesi Milli Güvenlik Siyaset Belgesi olan Kırmızı Kitap’ı uzun süre var olup olmadığını tartıştı, işlevini, içeriğini, çalışma sistematiğini anlamlandıramadı, anlayamadı. Sahnede demokrasi oyunu oynanırken, millet kendi yöneticilerini seçtiğini zannederken, milletin vekilleri ülkeyi yönettiklerini düşünürken bir gücün hepsini yönettiğini uzun zaman fark edemedi.
İlk olarak 1960, 27 Mayıs Darbesinde öğrendik. Cumhuriyeti kuran kadronun mütemedi İsmet İnönü’nün ülkenin Başbakanına, Cumhurbaşkanına ‘Sizi Ben bile kurtaramam!’ ifşaatında ‘Bile’nin bir gücü işaret ettiğini anladık ama tanımlayamadık. Ülkenin Başbakanı Adnan Menderes ile birlikte Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilerek şehid edilmesi ile ‘Bile’nin ne menem bir güç olduğunu öğrendik amaBile’nin Kırmızı Kitap’a tekabül ettiğini anlamamız için yıllar geçmesi gerekecekti. Kırmızı Kitap’ın esasında Milli Devlet’in küresel sistem ile uyumunu sağlayan bir mekanizma olduğunu 27 Mayısçıların ‘NATO’ya, CENTO’ya bağlıyız.’ açıklaması ile öğrendik. Kırmızı Kitap, amaçlarını gerçekleştirmek için ordunun yeterli kalmayabileceğini değerlendirerek yargısal araçlar, üniversite gençliği, sendikalar ve meslek odalarını da kontrol aparatı olarak dizayn etti. Öyle ki demokrasinin vazgeçilmez unsuru siyasi partileri kontrol için Yargıtay, hükümeti kontrol için Danıştay, yasamayı kontrol için de Anayasa Mahkemesi önemli bir rol üstlenmeye başladı. Akademisyenler ve üniversite gençliği üzerinden sokaklar, sendikalar ve meslek odaları üzerinden de ülkenin üretim altyapısı kontrol altına alındı. 1980 darbesine giden süreci de bu yapılar dizayn etti. Tabi Kırmızı Kitap’taki ilkeler dahilinde…
12 Eylül 1980 Darbesinin Cunta Lideri Kenan Evren’in darbe gerekçesi olarak sunulan bildirideki ‘bozulan devlet düzenini rayına oturtmak için’ cümlesinden de Kırmızı Kitap’ın bir başka görevini öğrendik. Devleti rayında tutmak…
27 Mayısçılardan farklı olarak 1980 Darbecileri Kırmızı Kitap, Milli Devleti kontrolde kullandığı araçların rol tanımlamalarını değiştirdi, yeni araçlar üretti, kurguladı. Üniversite gençliği 1960 darbecilerin kurduğu sistemde politize edilerek kullanılırken, 80 Darbecileri üniversite gençliğini depolitize ederek kullandı. Gerektiğinde istikrarsızlık üretme görevini PKK üzerinden etnik temelde kurguladı.
28 Şubat ile birlikte Kırmızı Kitap’ın devleti ve toplumu dizayndaislamı ve müslümanları kullandığı bir dönem başladı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun ‘Türkiye’nin cari laiklik anlayışı Müslümanları iktidarda uzak tutmak için kullanılmaktadır.’ açıklamasında Kırmızı Kitap’ın bir başka standartınıdaha öğrendik. 28 Şubat ile birlikte Muhsin Bey’in Müslümanları iktidardan uzak tutmak boyutunu aşan cari laiklik anlayışı sahnelendi. Öyle ki Müslümanlar ekonomik hayattan, toplumsal hayattan kamusal alan söyleminde dışlandı. Hatta sağlık hizmeti alımları bile engellenmek istendi.
Yine 28 Şubatta Kırmızı Kitap’ın Milli Güvenlik Kurulu’nu çok etkili bir şekilde çalıştırdığını gördük. Hükümet ve meclisin sistem içindeki rolü ikincileşmiş, özelikle hükümet itibarsızlaştırılmıştır. MGK’nın Kırmızı Kitap’ın uygulayıcı olduğunu gördük. Kırmızı Kitap’ın korumasında seçilmiş hükümetinin başbakanına hakaret edebilen, küfür edebilen bürokratları gördük. Millet olarak MGK'nın her ayın son günü yapılan toplantılarını dört gözle izler olduk, bildirilerinin her bir kelimesini analistler televizyonlarda saatlerde tartıştı. Ve Kırmızı Kitap, MGK’yı kullanarak, medya, sendika ve meslek odaları üzerinden hükümete ayar verdi, sonunda hükümeti düşürdü ve Devleti tekrar rayına oturttu(!).
Tabii, Türkiye büyük bir ekonomik kriz yaşadı, sonrasında‘Yönetilemeyen Türkiye’ye doğru giderken 2002 Kasımında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber 2 yıllık stabil bir dönem ardından darbe süreçleri, kapatma davaları, 367 garabeti, sözde değil özde Atatürkçü Cumhurbaşkanı talepleriyle Kırmızı Kitap yeniden çok güçlü bir şekilde gündemimize geldi. Ama bu, Kırmızı Kitap için yeni bir aşama idi;
2007 referandumu, 2008 seçimlerinde AK Parti’yeverilen büyük halk desteği, 2010 referandumu ile Kırmızı Kitap kontrol altına alındığı düşünülürken…
2013’te Gezi olayları, 17-25 FETÖ Bürokratik darbesi ve nihayetinde 15 Temmuz FETÖ askeri kalkışmasının hepsinin başarısızlığa uğratılması ile Türkiye Kırmızı Kitap’ı yönetebilir hale geldi.
Türkiye, iki bakanı ile birlikte bir başbakanının idam edilerek şehit edildiği, 2 doğrudan darbeye, 2 olaylı darbeye maruz kaldığı, Güneydoğu'da düşük yoğunluklu savaş olarak nitelendirebileceğimiz bir süreci yaşadı ama nihayetinde Kırmızı Kitap’ı kontrol edebilmeyi kısmende olsa başardı. Bu başarının sahibi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında kenetlenen millettir. .
Kırmızı Kitap’a daha sonra tekrar döneriz.
Aileyi, dolayısı ile toplumu dizayn eden Mor Kitapüzerine de yazmak istiyorum. İnşallah o da nasip olur.
Beyaz Kitap…uluslararası literatürde ‘White Paper’denilen metinler;
Türkiye'nin, Türkiye gibi yönetilmesi kontrol altında tutulması ve sömürgeleştirilmeden yönetilmesi gereken ülkeler için kullanan bu kitabın temelleri 1920'li yıllarda atıldı. Daha çok pozitivist eğitim bilimcilerce hazırlanan, seçilmiş ülkelere dikte edilen ve kitle eğitimi ile birey ve ulus yaratan bu metinler, II. Dünya Savaşı sonrasında kurumsallaşmıştır. FulbrightBurs Sistemi ve Komisyonları üzerindenülkelerin eğitim sistemleri, eğitim programları kurgulanmaktadır.
Beyaz Kitap, Türkiye’nin yanı sıra İran, Mısır, Cezayir, Tunus, Fas, Endenozya, Pakistan gibi ülkelerde de vardır. Beyaz Kitap, 3 temel üzerine inşa edilmiştir;
İlki Avrupa merkezli ilerlemeci tarih anlayışı,
İkincisi darwinist evrimci biyoloji,
Üçüncüsü ise Lider Kültü…
Bu 3 temel parametrenin işlevine dair de yazmak istiyorum. Nasip…
Necmeddin Erbakan Üniversitesi öğretim görevlisi Dostum Halil İbrahim Çelik,Prof.Dr. Caner Arabacı danışmanlığında hazırladığı doktora tezi Türk-Amerikan ilişkilerini eğitim boyutuyla ele aldı ve tabi ki Fulbright Komisyonunu da detaylı bir şekilde çalıştığı tezini, Nobel Yayınları'ndan kitap olarak çıktı.
Eğitim Politikası Yapıcıları mutlaka bu çalışmayı incelemeli.