Vaktiyle “bir maniniz yoksa babamlar size gelecek” ricasıyla gönderildiğim yıllar. Oysa çok uzak bir geçmişten bahsetmiyorum, şunun şurasında kırk yıl geçmemiştir, yani bir fincan kahvenin hatırı kadar… Davetsiz de gidilirdi komşuya, çat kapı yapılırdı. Hatırlarım; evin misafir odası her daim hazır ve nizamlı, akşam sofrasında bugün biri gelir mi misafirliğe, gelirse var mı hazırlığımız konuşmalarının yapıldığı günler…
Annem fazlaca yapardı yemekleri, komşuya kokmuştur der bir kap da onlar için ayırırdı. Mahallede kim hasta, kimin taze bebeği var, kimin derdi var herkes bilir ama asla dedikodusu yapılmazdı.
Babam, komşularla muhabbet ederdi; ne hoş gelirdi onların birbirleriyle sohbeti. Şakalaşırlardı tatlı tatlı, evimizde az mı “yüzük kimde” oyunu oynandı… Koca koca adamlar gülüşmeler içinde çocuklar gibi oynar bir de birbirlerine ceza keserlerdi. Tüm bunlar olup biterken hiçbirinin diğerine kem söz söylediğine hiç şahit olmadım. Hiç mi darılmazlardı, hiç mi birbirlerine ters düşmez, hiç mi kırılmazlardı? Yok, eminim öyle değildi lakin bir hali yolu bulunur iş tatlıya muhabbetle bağlanırdı.
Unutmam; çat kapı gidilen misafirlikler için evin sahibi evde yoksa “geldik bulamadık” babında, kapıya kıyıya köşeye küçük bir iz bir belirti konurdu. Ya kapının kulpuna bir ayakkabı asılır ya küçük bir ip bağlanır ya da iki cümlelik bir name bırakılırdı. Babamın yarenlerinden biri, evde bulamayınca bizi o an kapının yanında yığın olarak duran briketlerden, erinmemiş bel boyunda bir duvar örmüş harçsız sıvasız. Sandım babam kızıp öfkelenecek… Yok hayır, gülümsedi sadece. Neden dedim muhabbettir oğlum dedi. Sahi muhabbet neydi?
Çok zaman geçmedi babam bana bu cevabı vereli lakin muhabbetin anlamı değişti. Bana mı öyle geliyor, abartıyor muyum acaba tedirginliği yok değil. Mamafih dijital çağın, saf ve temiz “muhabbeti” aramızdan aldığına inanmaya başladım. Daha ötesi dün birbirini kırmamak için azami gayret gösteren, kazara kırdığı gönlü almak için büyük çaba veren gönül ehlinin muhabbeti çekilmiş olmasın aramızdan!
Muhabbet, sevgiyle alakalı bir kelime. Menfaat beklemeden sevmek, gönül kırmamak, bağlanmak demek. Yanlışsam düzeltin bahsini ettiğimiz sıcaklıkta ve çıkarsızca bir muhabbet ortamı ne kadar da azaldı.
İnsanlar şimdilerde sıkılı yumruklarla geziyor. Kimsenin eyvallahı yok. Hiç kimse kendinden, kendi doğrularından vazgeçmiyor. Hak olan nedir kaygısı yerine benim doğrum haktır inancı hâkim. İki tatlı söz, bir özür ifadesi, bir affediş, bir küçük hoşgörü, bir el sallayış ile çözülecek durumlar, kavgaya, çetrefilli mevzulara dönüşebiliyor. Hiç yere, yoktan sebeple başkasına zarar vermekten ve hatta cana kıymaktan çekinmiyor kimse. “Hırs ve hınç” önü alınamaz bir dürtü oldu çoktan.
Gergin ve donuk yüzlü insanlar sardı dört bir yanı. Her şeyden rahatsız her şeye öfkeli. Kimseyle anlaşmak istemedikleri gibi kendilerine atılan adımdan da rahatsızlar. “Ters baktın kavgası” nedir, kim izah edebilir. Bir istatistik bilgim yok ama sonuç tahmin ettiğim gibi çıkacaktır; silahlı ve yaralanmaların olduğu kavga sayısındaki artış sizi de rahatsız etmiyor mu?
Kem söz ve hakaret bahsini hiç açmıyorum bile. Edebim el vermiyor örnek vermeye ve benim duymaya tahammül edemediğim galiz küfürleri, birileri insanları güldürmek için kullanıyor.
Toplum her an patlamaya hazır bir yanardağ gibi. Ürkütücü geliyor… Tüm bunların benim vehmimden olduğunu zannetsem keşke… Filhakika muhabbetten ümidimi kesmiş ve yitirmiş değilim. Böyle olsaydı bu yazıyı yazamazdım belki de.