Cumhurbaşkanımızın yükseköğretim sistemine gösterdiği üç hedef yükseköğretim sisteminin müesses nizamı tarafından maniple edilmiş, etkisizleştirilmiştir.
İlki ‘doçentlik sürecini hızlandırın, doçentlik sözlü sınavını ve akademik yükselmenin önündeki engelleri kaldırın.’ talimatı idi.
Yükseköğretim sisteminin örgütlü müesses nizamı Cumhurbaşkanımızın ve TBMM’nin açık iradesine rağmen ‘Doçentlik Sözlü Sınavı Devam Etmeli’ diplomasisi ile 80’e yakın üniversitede doçentlik sözlü sınavını devam ettirmeyi başardı. Son 2 yıl içinde pek çok üniversite, sözlü sınavı kaldırsa da hala 17-18 üniversitede sözlü sınav devam etmektedir. Yine ‘doçentlik sürecini hızlandırın.’ talimatı maniple edilerek ‘yardımcı doçentlik unvanının kaldırılması’ talimatı olarak algılatıldı. Yardımcı doçentliği, doktor öğretim üyesine dönüştüren bir isim değişikliği ile bir şey yapmadan, bir şey yapılmış gibi yapılarak devlet aklı ile alay edilmiştir. İlk teklifteki doktor öğretim görevlisi unvanındaki garabete ise hiç değinmiyorum bile.
Ama, bu maniplasyonu ile yükseköğretimin müesses nizamı ‘Akademik Klan’ operasyon kabiliyetini ispat etti.
Cumhurbaşkanımızın ikinci talimatı ‘kültür ve eğitimde başarısız olduk itirafı ve ardından topyekün yükseköğretim reformu’ idi.
3 yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen bu talimattan da yükseköğretim sisteminin karar vericileri üzerlerine hiç alınmadılar. Hala yükseköğretim reformu ile ilgili bir adım yok. Kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine kasımda bir şura yapılacağı açıklandı. Umutlandık ama doçentlik sözlü sınavında yaşanan anketi bildiğimiz için tereddütlerimiz var.
Cumhurbaşkanımızın son talimatı ise ‘Akademik Klan’lara dair idi. Cumhurbaşkanımız Kayseri Erciyes Üniversitesi akademik açılış töreninde, yükseköğretim reformunun önündeki en büyük engel olarak Akademik Klanları deşifre etmiş, ‘Bunların varoluş gayesi akademik tekamül değil, akademik klanların tetikçiliği yapmaktır.’ diyerek sert bir farkındalık mesajı vermişti.
Yükseköğretim sisteminin müesses nizamı Akademik Klanlar son birkaç yıldır Öğretim Üyeliğine Atanma ve Yükseltilme Yönetmelikleri üzerinden operasyonlara devam ediyor. Son iki yıl içinde hemen hemen bütün üniversiteler ‘aralarında Konya üniversiteleri de var.’ peşpeşe Öğretim Üyeliğine Atanma ve Yükseltme Yönetmelikleri çıkarıyorlar, henüz çıkarmamış olanlar da hazırlıyorlar. Bu yönetmeliklerde gördüğümüz ortak özellik Cumhurbaşkanımızın ‘Akademik yükselmenin önündeki engelleri kaldırın.’ talimatını yok sayan, zorlaştıran hatta akademik yükselmeyi imkansızlaştıran yeni kriterlerdir. Öyle ki;
Birkaç ay önce, bir üniversitemizin öğretim üyesi atama yönetmeliğini incelemiştim. Bu yönetmeliği hazırlayan ve kabul eden 61 senatörden ‘senatörler, biliyorsunuz hemen hemen tamamı profesör ünvanlı hocalarımızdan oluşur.’ 43'ü senatörü olduğu üniversiteye bırakın doçentliği doktor öğretim üyesi olarak dahi atanamamaktadır.
Soru;
Bir profesör olarak taşımadığı bir niteliği, üniversiteye yeni atanacak bir yardımcı doçentten (doktor öğretim üyesi) isteyebilmek hangi akademik gerekçede izah edilmektedir?
Merak ediyorum…
Yükseköğretim sisteminin müesses nizamı tarafından kurgulandığı açık olan bir diğer filtre yabancı dil puanlarıdır. Hemen hemen bütün üniversitelerde yabancı dil puanları 65,70 hatta 75’e yükseltilerek akademik yükselmeler belirli yapıların kontrolüne terkedilmektedir.
2018 yılında 65’ten 55’e düşürülmüş doçentlik dil puanı barajının 65’e yükseltilmesi için Üniversiteler Arası Kurul’da çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Cumhurbaşkanımızın açık talimatı olmasa çoktan yaparlardı ama projeden vazgeçilmiş değil.
YÖK, bir anket düzenleyerek bu projeye sayısal gerekçe üretmeye çalışmaktadır.
FETÖ Üniversitelerinin vermiş olduğu belgeler için Doğu Avrupa ve Türki Cumhuriyetler ağırlıklı sahte dil belgeleri için bir çalışma yapılmaz iken 70-75 dil puanı istemek nasıl bir akademik aklın ürünüdür?
FETÖ Üniversitesinin vermiş olduğu sahte 85 puan ile öğretim üyesi atanacak, dürüst bir emeğin mahsulü 69 puan almış bir bilim insanının ataması yapılmayacak?
Hafsalam almıyor…
Bir zihniyet kontrol mekanizması olarak çalışan Yükseköğretim Kurulu, gerekli olduğunda üniversite özerkliği kavramının arkasına saklanarak sorumluluğu üniversitelerin üzerine atmaktadır. Üniversitelerin peşpeşe akademik yükseltilme yönetmelikleri çıkartması, arka planda merkezi bir aklın ve bir kirli suflenin varlığı ispatlamaktadır. ‘Akademik yükselmenin önündeki engelleri kaldırın.’ talimatını veren Cumhurbaşkanımızın iradesi üniversite koridorlarında, YÖK'ün karanlık mahfillerinde kadük bırakılmaktadır. O zaman;
1982 müesses nizamının mücessem kurumu YÖK’ün, tasfiye edilerek Yeni Türkiye vizyonu gereği Yükseköğretim ve Bilim Bakanlığına dönüştürmenin zamanı gelmiştir.
Sonuç olarak, yayınlar yolu ile üniversite sıralamalarında 1 sıra yükselmek üzerine kurgulanmış bir akademik yükseltilme yönetmeliğinin Türkiye'nin yarınlarına katkısının olmayacağı açık iken;
Binbir zorlukla ürettiğimiz ve en büyük güç kaynağı bilginin fikri mülkiyete, nihai ürüne, ticari ürüne dönüştürmeden salt bilgi olarak, uluslararası yayınlar yolu ile küresel sisteme transferi gaflet ötesi bir şeydir. Ne için;
Üniversite rankinglerinde bir sıra daha yükselmek,
Doktor öğretim üyesi, doçent, profesör olmak için, yazık….