Herkes düşüncelerinden, siyasi tercihlerinden, hayatın bireye yüklediği sorumlulukları yerine getirmiş olmaktan yana herhangi bir problemi(!) olmadığı için öz denetim, fantastik bir fikir jimnastiği anlamına bile gelemiyor.
Denetim konusunda kendimize karşı cimri, başkalarının ayıplarını afişe etme konusunda cömert olmamızın altındaki psikolojik sebebin, öz güvenle ilgili olduğunu sanmıyorum. Biraz abartılı olacağının farkındayım ama Kur’an, Firavun örneğini neden tekrar eder durur sorusu kaç Müslümanın zihnine takılmış olabilir?
‘’Kendisini öven insanın aklından şüphe ederim’’ diyen Hz. Ali’nin, nefsi putlaştırma eşiklerinden birinin aşılmış olabileceğine dikkat çekmek istediğini, Batı düşünürlerinin ateizme sapmalarından anlayabiliyoruz. Kibrin akılla desteklenmesi yarı tanrılık iddiasının görünmeyen bir yüzü gibi geliyor bize.
Sosyal medyada Cumhurbaşkanı veya muhalefet liderlerini kötüleyen (hele bir de küfür sosuyla sunulmuş) bir videoya gösterilen binlerce beğeniye(!)karşı ‘’Hayır bu video veya yazıda anlatılanlar cumhurbaşkanını veya muhalefet liderlerini anlatmıyor. Hataları var ama doğruları da var; bu insanlar bu kadarını hak etmiyor. Örneğin Cumhurbaşkanı burada doğru anlatılmıyor’’ diyebilecek cumhurbaşkanına muhalif kaç vicdan gösterebilirsiniz? Siyasi tercihli saplantı, fikir üreten bir akademisyenin makalesine gelen beğeni sayısıyla ters orantılı. Binlere karşı beş on.
Yeni fikir ve düşünceye insanın kendisini kapatması, ruhun öleceği anlamına geldiğine dair kaçımızda bir tedirginlik vardır? İnsanlar, kendilerinin iyi olduğunu anlatmak için neden başkalarının kötülüklerini kullanırlar da, aynı insanın güzel taraflarının da olacağı yönünde bir değişimi öğrenmeyi istemezler; kendilerinin de iyileşeceğini bile bile
Alman şair ve yazarı Henrich Von Kleist’in, intihar etmeden önce ‘’Benim hayatta öğreneceğim yeni bir şey kalmamıştır. Öğreneceğim ne varsa öğrendim. Elveda…’’ notu 34 yaşında intihar eden bir insanın gerçekliği olabilir mi? Sürekli eserlerinde işlediği akılla duyguların çatışmasında, duygularının aleyhine olarak savaşı kaybetmiş oluşu onu intihara götürmüş olamaz mı? Gariptir, inanmak hislerin ürünü ama çarpılınca değiştirmek zordur; yeniliğe kapalı akıl içinse imkansızdır. Allah, Kleist’in sonu gibi olmaktan herkesi korusun.
Öyleyse değişmek, öğrenmeyi istemektir. Öğrenmek de, içimize düşmeden kendimizi sorgulayarak hayatı anlamlı kılmaktır. İnsanın bilmediğini bilmesi erdemdir ama biliyor gibi görünmek cehalettir. Müslüman olmayan bir yazar ‘’Bir gün gelir zekat verecek fakir kalmazsa zekat da hükümsüz olacaktır. Öyleyse Kur’an hükümleri evrensel değildir’’ diyordu.
‘’Zekat, fakirle zengin arasında, kin ve nefreti, insani ırmağına koyar; bu metafizik boyutu. Cinayet olmuyor diye polis teşkilatını lağveder misiniz? Öyleyse, zekat fakirliği ortadan kaldırıyor ama fakirliğin geri dönmemesi için evrensel disiplinini muhafaza ediyor Kur’an gibi. Bu da fiziki boyutu’’ diye cevaplamamız, bu adamı değiştirir mi? Sanmam ama değişime hepimizin ihtiyacı yok mu dersiniz? Selamlar.