Sakın isteyeni azarlama!" Kendini dağlarca yüksek sanan gafil, zavallı bellediğin yetim üzülüyor ardından. Kocaman göbeğiyle servetini beline bağlamış sefil, öfkeyle boş çevirdiğin eller kimsesizliğin karşısında iç geçiriyor.
Her şey senin olsun diyelim, sen taksim et etrafındakilere... Denizi mesela, kime vermek istersin? Kimin olsun, yorgunluktan terlemiş güneşin yüzünden dökülen yağmur taneciklerinin ardına saklanmış gökkuşağı? Zifir karanlıkta yolunu kaybetmiş yolcuya kutup yıldızını vermek ister misin?
Tepsi gibi karşına dikilen ay, masal kitaplarında gördüğünde, ona ay dede diyen bebeciğin olsun mu? Çakıl taşlarını bari ellerinde sıkıp ayalarının içerisine iz yapmış yalnıza versen diyorum, nasıl olur? Kar taneleri en çok kardelen çiçeğini sevene layık değil midir? Çamuru, suya karıp kumdan kalesini yapmak isteyene sunsan acayip şık düşmez mi?
Verdin gitti değil mi bütün bunların hepsini... verdin gitti! Serveti eksiltmeyince vermek nasıl da kolay geldi varyemez yüreğine. Nasıl bir huzurla doldun değil mi? Öyle sandın ya da... İçin olmaz dese de sen kendini aldatmaya karar kıldın.
Bilsen verdiklerinin nasıl lazım geldiğini sana. Anlayabilsen onlar olmayınca ne denli noksan kalacağını... Sakladıklarını saçardın havalara, geri alabilmek için işe yaramaz sanarak yüzüne bile bakmadıklarını! Seni deniz değil köşkün ilgilendiriyor. Ebemkuşağının renklerindense paha biçilemez tabloların, benim diyebildiğin küstahlığı sana hoş geliyor.
Kutup yıldızı kaç yazar, karanlığa geçit vermez sandığın ışıltılı dünyan yanında? Ay dede mi? Kafanı kaldırıp bakmayalı yıllar geçti üzerinden. Çakıl taşlarının yok edeceği yalnızlığın bile gitmiş elinden, yapmacık kalabalıklar sardığından beri etrafını. Bahçıvanına emanet ettiğin çiçeklerin arasında kardelen çiçeğinin ne zaman adı geçti ki zaten. Kumdan kalelerle oynamak, gerçek sandığın hayatının yanında ne ehemmiyetsiz kalıyor değil mi?
Öyle sanıyorsun. Varettiğini sanarak öğündüğün emanetlere ihanet etmen de ondan zaten! Kimseye vermeye yanaşmadıklarının seninle bir alakası olmadığı zannın hırçınlaştırıyor seni. Ve öfken büyüdükçe sen küçülüyorsun! Kafan kaf dağına vurmuş olmasaydı, etrafındaki senden ummalarıyla şerefleneceğin velinimetlerini fark edebilirdin elbette. Lakin senin sandıklarını sayıp sayıp yığmaların müsaade vermez aydınlığı görmene. Yardıma muhtaç olanları görmekle izzet bulacak gözlerini diktiğin bencilliğin, ihtiyaç sahiplerini görmeye kör kalır.