Bu soruyu sana soruyorum arkadaş, yani sırtımı güvenle dönebildiğim taş gibi duran sen, sahi kim ne istiyor, senden benden ve ondan?
Ölümün mutlak gerçekliği üzerinden soruyorum sana bu soruyu. Dünya ve ona dair tüm gerçekliklerin eninde sonunda yalan olacağını bilerek de cevaplamanı arzu ediyorum. Hamasi duygular taşıyor cümlelerim, farkındayım. İnsan olmamın ve insanlığımın imanımla izzet bulmasından kaynaklanıyor duygularım.
Evet, arkadaş, şimdi bu bombayı kim koydu, kim böyle bir saldırının planını hazırlamak için nerede ve nasıl eğitim aldı? Şimdi herkes bu sorunun cevabını arıyor ve herkes kendini ait hissettiği grubun, cemaatin, teşkilatın ya da partinin çıkarına olacak şekilde veriyor cevabını değil mi?
Bir hesap var ortada. Bu hesabı kim ödeyecek meselesi tüm zihinleri meşgul ediyor. Sahi bu hesap kime çıkacak? Bu vakıadan en çok kim fayda görecekse hesabı ödemeden kalkacağı kesin gibi. Oysa bu masada oturanlar değil, masayı kuranlar, masaya oturacakları belirleyenler ve mekânı hazırlayanlar, hesabı tüm mekâna yani tüm coğrafyaya kesmiş oluyor.
Bakıp görmeye, görüp anlamaya, anlayıp idrak etmeye çalışıyoruz. İdrak edersek çözüm bulacağız belki. Kimin neden yaptığını araştırırken vardığımız sonuçlar, çözüme dönük olmuyor ve çözüm için attığımız her adım güdük kalıyor.
Öyle çok soru var ki biriken ve zihnimizi allak bullak eden. Sahi arkadaş, hangi akıl savrulması bir insanın kendi canını hiçe saymasını izah edebilir? Düşün bir kere, canlı bomba dediğimiz o insanın bu hale gelmesi ve bedenini bir bombanın parçası haline getirmesi nasıl bir gücün tesiridir. Hiçbir inanç intiharı hoş ve kabul görmezken, nasıl olur da akıl ve kalp gözünü kırpmadan basar düğmeye?
Psikoloji denilen bilim bir canlı bombanın zihin dünyasını izahata kalkışacak kadar cesur değil daha. Kendini bomba olarak düzeneğin bir parçası yapan insanın, bunca bilgiyi ve birikimi aklı olmadan kazanması zor… Kalpteki özü hiç söylemiyorum. Demem o ki arkadaşım, dünya sana ve bana, “akıldan daha ötesiyle gör” diye haykırıyor.
Ölümün gerçeği dedik ya… Hangi ölüm kendini en iyi anlatandır? Biz kimi ölümler için vefat, kimisi için geberdi deriz. Ölüm bu haliyle daha iyi anlatıyor kendini bize. Ölüm tamam da ya ölüm üzerinden kendine pozisyon alanlar, yer edinenler ve mekân tutanlar… “Bu nasıl oldu” sorusunun cevabı herkese göre değişiyor ve ölümlere yüklenen anlamda buna göre şekilleniyor. Ve biz bu ölümler üzerinden kavgamıza devam ediyoruz.
Kim ne istiyor arkadaş! Bak cümlemi soru işareti ile bitirmedim. Ben kadar sen de biliyorsun kimin ne istediğini. Ben olmazsam sen olmazsın, ikimiz olmazsak “o” olacağını sanıyor ya işte kaybeden asıl odur.