Bugün ki anlamda küresel iklim değişikliğine yol açan etken insanoğludur. Dünyada iklimsel anlamdaki değişimler sabahtan akşama olmuş şeyler değildir. Belli bir etkileşim ile oluşan, özellikle sanayi artıkları ve fosil yakıtların kullanımına paralel gelişen bir olaydır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, küresel iklim değişikliğinin ana nedeninin sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış olduğunu ortaya koydu.
Başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumludur. IPCC’ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir. Ormansızlaşma da %17’lik bir paya sahiptir.
İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değil. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır.
Bilim dünyası, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın azami 1,5 °C ile sınırlanması gerektiğini belirtiyor. Bu hedefin tutturulması için atmosferdeki CO2 oranının 450 ppm seviyesini aşmaması gerekiyor.
Mevcut politikalar ve uygulamalar ile bu orandaki artışın devam edeceği öngörülüyor. Dünya Bankası karbondioksit emisyonlarının şu andaki artış hızıyla 2060 yılında ortalama sıcaklıklardaki artışın 4°C’yi bulacağı uyarısını yaparken, bu artışın etkilerinin özellikle yoksul kesimlerce hissedileceğini belirtiyor.
Burada sıcaklık artışı insanı etkilemiyor sadece. Şu an itibari ile 6 derecelik bir artış bile olsa insanın bu şartlarda yaşamsal anlamda bir etkileşimi ve olumsuz bir durumu olmuyor. Burada esas sorun insanın besin kaynaklarının, bitkiler ve hayvanların bu olumsuz iklim koşullarından etlenmesidir.
Mevcut durumu baz aldığımızda bugün itibari ile dünyayı kirleten biz değiliz. Bu anlamda en fazla karbon salınımına sahip ülke % 28 ile Çin gelmektedir. Sırası ile ABD, Hindistan, Avrupa Birliği, Rusya ve Endonezya gelmektedir. Türkiye’nin payı ancak %1 seviyelerindedir. Türkiye insanlığa karşı vazife bilinci gereği 6 Ekim 2021 de Paris iklim anlaşmasını TBMM genel kurulunda oybirliği ile kabul etmiştir. Türkiye üzerine düşeni yapmış fakat bazı ülkeler özellikle dünyayı kirleten ülkeler bu sorumluluktan kaçmıştır, Paris anlaşmasını imzalamayarak. Söz konusu anlaşma bazı yükümlülükleri de beraberinde getirmektedir. Bu yükümlülüklerin ekonomiye olumsuz etkileri olduğu bir gerçek. Her ülkede bu yükü almak istemiyor. Yapılması gereken tüm ülkelerin bu şartlara uymasını sağlamak olmalıdır. Dünyadaki bazı ülkelerin anlaşmaya uyup, bazıları uymazsa uygulanan tedbirler de bir işe yaramayacaktır.
Uzmanlara göre Dünya küresel ısınmayı 1,5 derecede tutulmalıdır. Bunun için küresel emisyonların 2030 yılında %45 azalması, 2050 yılında ise net sıfıra ulaşması gerekiyor.
Emisyon oranları, Karbon salınımları bakımından değerlendirdiğimizde sektörlere göre farklılık arz etmektedir. Sektörel bazda baktığımızda en fazla emisyon %72 ile enerji sektörü başta geliyor. Tarım %13,4 lük bir payla 2. sırada yer alıyor.%11,2 endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı %3,4 atıklar yer almaktadır. Burada önem sırasına göre tedbirler almak gerekmektedir. İşe önce atıklardan başlamak yerine enerji kaynağı ve kullanımına yoğunlaşılmasını gerekmektedir. Karbon salınımının %13,4 kısmını oluşturan tarımı, iklim değişikliğinin baş aktörü gibi göstermek akıl karı değildir. Hele hele tarımın içinde bir bölüm olan hayvancılığı, hayvancılığında bir kısmını oluşturan büyük baş hayvancılığı iklim değişikliğinin esas amili gibi görmek hiç gerçekçi değildir.
Dünya artık küçük bir köy mesabesindedir. Bugün Brezilya’da olan bir hadise Türkiye’yi, Hindistan’da olan bir hadise Bosna – Hersek’i etkilemektedir. İklim değişikliği ile mücadele bütüncül bir anlayışla ve tüm ülkelerin yapacağı bir mücadele olmalıdır. Aksi durumda ne mücadele edilmiş olur ne de sonuca ulaşılmış olur.
İklim değişikliği ile ilgili uluslararası ve ulusal düzeyde atılması gereken adımlar var mutlaka. Ancak bireysel anlamda da yapacağımız şeyler olmalı:
İklim değişikliği küresel bir problem olsa da günlük hayattaki alışkanlıklarımızı değiştirerek bunu önleyebileceğimiz birçok yöntem var aslında. Bir yandan enerji ve para tasarrufu yaparken bir yandan da küresel ısınmayla mücadele edebiliriz.
Öte yandan bu dünyayı bu hale biz getirmedik, biz kirletmedik. Fakat kirlenmiş olan, tahrip edilen bu dünyanın yeniden düzelmesine, temizlenmesine yardımcı olabiliriz. Öncelikle bizler bu dünyayı bir imtihan yeri ve emanet olarak gören bir inancın mensubuyuz. Emanete nasıl bakılacaksa dünyaya o gözle ve hassasiyetle bakmamız lazım. Son sahibi gibi değil, bizden sonrakine devredilecek geçici bir kullanım alanı olarak görmemiz gerekiyor. Bu nedenle;
• Enerjiyi daha verimli kullanarak daha az kaynak tüketmeye özen göstermeliyiz. Kullanmadığımız elektrikli aletlerin fişini çekelim. Televizyon, bilgisayar ve telefon şarj aleti gibi elektrikli cihazlar beklemede olsalar bile elektrik kullanırlar. Bu sebeple fişlerini çekmeyi unutmayalım.
• Enerji tasarruflu ampul kullanalım. LED, kompakt floresan ampul ve halojen lambalar eski lamba modellerine göre %80’e kadar daha az enerji tüketmekle birlikte %25 daha uzun ömürlüdürler.
• Enerji tasarruflu ürünler alalım. Elektronik bir ürün satın almadan önce ne kadar güç kullandığına dikkat edelim. Enerji tasarruflu bir ürün alarak hem küresel ısınmaya karşı bir adım atmış olur, hem de uzun vadede bütçe tasarrufu yapabiliriz.
• Evimizin ısı yalıtımını güçlendirelim. Düzgün bir yalıtım enerji tasarrufunu önemli ölçüde etkiler. Çift veya üç camlı pencere ya da enerji tasarruflu kapı kullanabiliriz.
• Güneş paneli kullanalım. Çatımıza güneş paneli taktırarak evimizi ve evde kullandığımız suyu güneş enerjisiyle ısıtalım.
• Sadece elektrik, ısı ve ulaşım için kullanılan fosil yakıtlar bile iklim değişikliğini hızlandırır. Toplu taşımayı, endüstriyi ve gündelik hayat içerisinde bize normal gelen pek çok şeyi daha dikkatli ve tasarruflu kullanmak gerekir.
• Yürüyelim veya bisiklet sürelim. Bu sayede hem enerji tasarrufu yapmış hem sağlığımızı geliştirmiş, hem de çevreye yardım etmiş oluruz.
• Araba yerine toplu taşıma kullanalım. Yaşadığımız yerde okula ya da işe yürüyerek gitmek mümkün değilse kendi arabamız yerine toplu taşımayı tercih etmek karbon salınımını azaltacaktır.
Burada sıralanan tedbirler basit gibi görülebilir, fakat herkes kendi evinin önünü temizlese tüm sokak, dolaysıyla tüm şehir ve dolaysıyla da tüm dünya güzelleşir. Biz bize düşeni yapacağız, bakalım başka ülkelerde üzerine düşeni yapacaklar mı?
Elbette dünyayı biz kirletmedik, kirletenler temizlesin öncelikli olarak. En fazla hangi ülke kirletti ise en çok o bedel ödemeli ve taşın alına elini koymalıdır. Dünyanın sözde gelişmiş ülkelerini ciddi bir samimiyet bekliyor. Bakalım onlar bu süreçte ne yapacaklar.