Kim Bu Zırnıkçılar?

Mehmet Toker
Coronavirüs salgını, dünyayı sadece sağlık açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasal açıdan da ciddi anlamda etkilemeye başladı ve etkisi daha da kötüleşerek devam edeceğe benziyor. Bu salgına hazırlıksız yakalanan devletler ciddi anlamda ekonomik bir sınavdan da geçiyorlar.
 
Bununla beraber Avrupa Birliği ülkelerinde, özellikle İtalya, İspanya, Fransa ve Almanya'da da salgının hızla yayılması ve bu ülkelerin, salgının yükselen bir ivme ile büyümesi karşısında bîçare kalması, Avrupa Birliğinde önce sınırların kapatılmasına, akabinde yardım isteyen ülkelerin yardım çağrılarına olumlu cevap verilmemesine, en sonunda da Fransa parlamentosundaki Avrupa Birliği bayrağının indirilip yerine Fransa bayrağının konulmasına kadar ilerleyen bir süreci bizlere yaşattı. Bu fiil, Avrupa Birliği düşüncesinin fiili olarak iptal edilmesi, Shengen'in işlevselliğini kaybederek fiilen sona ermesini ifade ediyordu.  Birlik ülkelerinin birbirlerine medikal ve ekonomik yardım yapmaması ve salgının kaynağı olarak birbirlerini suçlaması, Avrupa'nın siyasal geleceği noktasında da ciddi soru işaretleri bırakmaya başladı.
 
Öte yandan Avrupa kıtasının arkasından, pandemin üçüncü merkez üssü olarak kabul edilen Amerika'da da, hem ekonomik açıdan, hem de sağlık açısından işler yolunda gitmiyor. Amerika halkında ortaya çıkan karamsarlık ve mali kriz ortamı bir anlamda Amerika'nın da siyasi noktada ciddi bir krizle yüz yüze geleceğini gösteriyor.
 
Peki tüm dünyada bunlar yaşanırken krizi fırsata çevirme, pandemiden kâr elde ederek çıkma konusunda ellerini oğuşturan bir yapı var. Bilmiyorum hiç dikkatinizi çekti mi? IMF denilen, dünyayı haraca bağlayan, tefecilik yaparak dünyayı sömüren bu tefeciye Türkiye'nin ilk olarak elini vermesi 1947'de gerçekleşiyor. Kolumuzu kaptırmamız ise 1958 yılında vukû oluyor. Tam 67 yıl boyunca haraç ödediğimiz bu tefeci yapıdan, Türkiye olarak kurtulmamız Mayıs 2013'te gerçekleşiyor. İşte bu yapı pandemi sürecinde ekonomik olarak zayıf duruma düşen 181 ülkeye kredi veriyor. Tabii bunu karşılıksız bir karz-ı hasen olarak vermiyor. Kredi vererek, bu ülkeleri kriz sonrası dönem için haraca bağlıyor. Haraca bağlamış olduğu ülkelerin halkları fakirleşirken bu yapı hızlı bir biçimde sömürmeye, semirmeye, şişmanlamaya devam ediyor.
 
Hatırlarsanız geçen yıllarda futuristler, bazı düşünce kuruluşları, şirketlere bağlı devletlerden, ekonomisi devletleri yönlendirecek/yönetecek şirketlerden ve mali yapılardan, şirket devletlerinden ya da tek dünya devletinden bahsediyordu. Hatta bu tek dünya devletinde ortak dinden, insanlık dininden söz ediliyordu. Pandeminin ortaya çıkarmış olduğu korku, tedirginlik ve kaos ortamı IMF'nin iştahını kabarttı. Şirkete bağlı devletler teorisini, tekrar masanın üzerine yatırdı. Bazı devletler almış oldukları borçları bile ödeyemeyecek duruma doğru gidiyorlar. Bu pandeminin akabinde bazı devletler iflasını ilan edebilir. Bunu gözlemleyen tefeci yapı, kriz fırsatçılığını yeni bir dünyanın, dünya üzerindeki yeni bir siyasal oluşumun fitilini ateşledi gibi gözüküyor.
 
Bu süreçte, Türkiye ve Rusya hariç, 181 ülkenin Corona (Covid-19) ile mücadelede IMF'den mali yardım talebinde bulunduğunu bizzat IMF yöneticileri dile getirmiş oldu. Peki bu ne anlama geliyor? Pandemi sonrası için değerlendirdiğimizde, IMF'den borç alan ülkelerin yönetimlerini tefeci kuruluşa teslim edeceği, halklarının daha da fakirleşeceği manasına geliyor.  IMF'nin 181 ülkeyi yöneten bir şirkete dönüşeceği, Evengelist ve Yahudilerin hayali olan tek kutuplu bir dünya hedefine doğru yol aldıklarını da söyleyebiliriz.
 
İşte tam da burada şu gerçeğe dikkat çekmek gerekiyor. IMF'nin artıklarıyla besleyip büyüttüğü, kapısında âmâde olan çanak yalayıcılarının içimizdeki mümesilleri, hararetle Türkiye'nin IMF'den borç alması gerektiğini savunuyorlardı. Büyük bir iştahla efendilerinin sözcülüğünü yapıyorlardı. Bunu kamufle etmek içinde sürekli olarak, Türkiye'nin ekonomik ve mali açıdan iyi yönetilmediği sloganını köpürtüyorlardı. Ancak pazartesi akşamı: "Biz bize yeteriz!" sloganı ile başlayan milli birlik, beraberlik ve dayanışma kampanyası, bu çanak yalayıcıların ters köşe olmasına yetti ve onları kudurttu.
 
"Biz bize yeteriz!" kampanyasını sadece ekonomik bir kampanya olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu aynı zamanda psikolojik bir kampanyadır. Pandemi sonrası döneme bir meydan okumadır. Bugün, bu gerçeği anlayamayan veya anlamak istemeyen, aklı kirada olan bazı kimseler: "Türkiye İspanya ve İtalya'ya yardım yapacak kadar zengin, kendi halkından para isteyecek kadar fakir mi?" diye anlamsız bir soru ortaya attılar. Bu soruya verilecek en güzel cevap; "Türkiye'nin İspanya ve İtalya'ya medikal malzeme yardımında bulunması, ben güçlüyüm, zenginim, Yahudi para baronlarına ve tefecilere boyun eğmedim, krizi rahatlıkla yönetiyorum." mesajı iken; içeride kampanya düzenleyerek, Kendi Müslüman Vatandaşlarını birlik ve beraberliğe davet etmesi de; "IMF, ben hiçbir zaman sana muhtaç olmayacağım, seninle 2013 mayısında kapatmış olduğum hesabı, defteri bir daha açmayacağım." mesajıdır. Devlet böyle yönetilir. Psikolojik harp bunu gerektiriyor.
 
Peki devletin başlatmış olduğu "Biz bize yeteriz!" kampanyasına, "zırnık bile yok" sloganı ile bayrak açan, isyan edenler kimler? Az önceki cümlemde, "Kendi Müslüman Vatandaşlarını" ifadesi bilinçli bir kullanımdı. Çünkü bu ülkede Müslüman olmayan, gerçek kimliğini gizleyen ve her fırsatta bu Müslüman millete kinlerini, öfkelerini kusma gayreti içerisinde olan kimseler var. Bunlar, Abdülhamid'in halli kararını tebliğ eden heyetteki kimselerin manevi torunları. Çıkarmış oldukları fitnelerle, kurdukları entrikalarla, yapmış oldukları ihanet işbirlikleri ile Osmanlı'yı yıkılışa götüren; söylemiş oldukları yalanlarla, yapmış oldukları algı yönetimleri ile kendilerini bu ülkenin gerçek sahibiymiş gibi pazarlayan, kökleri İspanya'ya kadar yada Erivan'a kadar uzanan kimselerin torunları. Onlar, içlerindeki İslam düşmanlığını laiklik, kemalistlik, çağdaşlık, sosyalistlik ve benzeri maskeler altında gizleyen kimseler. Megalo İdea'ya ulaşacakları hayaliyle yaşayan, hayallerine ulaştıracak yolda, her türlü onursuzluğu ve omurgasızlığı mübah gören kimseler.
 
Sosyal medyada bir şey dikkatinizi çekmiştir. Pandemi sürecinde devlete, millete hiçbir katkısı olmadığı halde, sağlık çalışanlarına, medikal malzemelerin üretimine vesaire en ufak bir katkı sağlamadı halde; yahudi kökenli bazı ailelerin, otellerini sağlıkçılara ücretsiz tahsis ettiğine, kamyonet fabrikalarını solunum cihazı üretmeye ayırdığına dair birtakım yalan haberler yayınlanıyor. İçimizdeki beynini kiraya vermiş, kalbi kinle doldurulmuş, kitlelerde bu yalan haberleri köpürterek paylaşmaya devam ediyorlar. Söz konusu yahudi aileler, otellerini gezi parkındaki çapulculara tahsis etmiş, otellerinin zemin katlarını revire çevirmişlerdi. O yahudi aileler çapulculara maske ve para dağıtarak gezi parkı isyanını teşvik eden, destekleyen ailelerdi.
 
Bizler, pirincimizin içindeki beyaz taşları iyi tanımamız gerekiyor. Uğur Mumcu'nun güzel bir sözü var: "Bu ülkede banka soyarken kar maskesi, ülkeyi soyarken Atatürkçülük maskesi taktılar!" diye. Ülkemizi IMF'ye soydurtmak ve kendileri de bahşiş almak isteyenler, içimizden çok kolaylıkla satın aldıkları kimseleri de peşlerine takarak çok gürültü çıkarabiliyorlar. Bu satın alındıklarının farkında bile olmayan aklını kiraya vermiş kimselerde bilinçsizce, şuursuzca bu güruhun peşinden hararetle koşmaya devam ediyorlar. Dün heykel yapmak için kampanya düzenleyenler, kendi siyasi kampanyaları için kampanya düzenleyenler ve onların yardakçılarının milli bir meseleye sahip çıkması elbette beklenemez.
 
Yeni bir dünyanın kapısını aralayacak ve siyasal noktada pek çok şeyi değiştirecek olan pandemi süreci, er veya geç bitecektir. Bugün, biz bize yetebilirsek, yarın biz içimizdeki beyaz taşları ayıklayabiliriz.  Bugün itibarıyla Almanya, Fransa, İtalya, İspanya Devletleri de yardım kampanyası başlatmış olmasına rağmen, o ülkeler de yaşayanlar hiçbir zaman için devletlerinin dilendiğini söyleyerek devletlerine karşı psikolojik bir savaş başlatmazken, içimizdeki zırnıkçılar, devletimize karşı psikolojik bir savaş başlatmış oldular. Biz hem pandemiyi hem de bu zırnıkçıları alt edecek güçteyiz. Bir beraber olur, el ele verirsek, pandemi sonrasındaki yeni dünyada siyasal kutup olacağız. Birliğimizin beraberliğimizin ne derece değerli olduğunun farkına varalım. Zırnıkçıların sesinin çok çıkması, kervanın yürüyüşünü engelleyemeyecektir bi-iznillah...