Kılıçdaroğlu’nun adaylığı

Prof. Dr. Önder Kutlu

Geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen Maltepe Mitinginde Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı yarı-resmi olarak ilan edildi. Milletin Sesi adı verilen mitingde, Millet İttifakı’nın adayı olduğu fikri üstü kapalı biçimde duyurulmuş oldu.

Muhalefetin, en azından CHP’nin adayının kim olduğunun tespit edilmiş olması Türk siyaseti açısından önemli bir aşama olarak görülmelidir.

Bundan sonra müşahhas mevzular daha fazla gündeme gelecek. Muhayyel bir aday üzerinden değil.

Cumhur İttifakı adayı belli olduğu için muhalefet koro halinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedefe oturtmuş olduğu için, kişi üzerinden siyaset tartışması yapılmaktaydı.

Bugünden itibaren Kılıçdaroğlu da tartışmaya çekilecek. Şahsi tercihleri, ilişkileri, düşünceleri, çevresi, yaptıkları ve yapamadıkları gündem maddesi haline gelecek.

İlk fitili TİP’li Ahmet Şık ateşledi. Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğu ve bunun toplum tarafından olumsuz karşılanacağı mevzusunu gündeme getirdi.

Arkasından bir gazeteci bozuntusu kendisini ortaya atarak, kendisinin de Alevi olduğunu, mezhepsel tercisi nedeniyle hep aşağılandığını ve hep negatif muameleye tabi tutulduğunu beyan etti.

Arkasından ‘tüm Aleviler aynı durumda’ deyiverdi.

Pes doğrusu. Falsoları nedeniyle eleştirilen, toplumu kutuplaştıran, menfaati uğruna yapmadık iş bırakmayan biri kalkıyor ve mezhep kartını açıyor.

Bu tartışma ve ifşaatlar Kılıçdaroğlu için iyi netice vermeyecek.

Toplum artık Alevi – Sünni tartışma ve eleştirilerine prim vermiyor. Toplumun önüne düşen bazı zevatın değil Alevi, Müslüman olduğu bile bilinmiyor.

Ancak, kendi cenahında gündeme getirilen bu konu Kılıçdaroğlu’nu daha fazla tartışılır yapacak. Her halükarda ve en kötü gününde % 25 oy alabilen ülkenin ilk ve en eski siyasi partisinin genel başkanı şahsi tercih, kanaat ve icraatları nedeniyle gündem maddesi olacak.

CHP genel başkanının ‘han bekçisi’ rolünden sıkıldığı aşikâr. 12 yıldır liderliğini yürüttüğü partisini bugünlere kadar getirdi.

Bundan sonraki dönemde şansını denemek istiyor. CHP içinde iktidar olsa da ülkenin iktidarından uzak kalmasını hazmedemiyor.

‘Alevi’ olmak belki toplumun belli katmanları için kabul edilemez olabilir, hatta tercih bile edilebilir. Genel anlamda mevzu netameli: Herkesin kafasında bir şablon mevcut.

Mezhep kartını oynayan ve Çorum, Maraş, Malatya ve Sivas olaylarının arkasında duran aşırı sol kesim, bugün kendisini ‘solda’ tanımlayan bir partinin cumhurbaşkanı adayının önünü kesiyor.

Büyük bir paradoks gidi görünse de arkasındaki tartışmaları incelemeden sonuca ulaşmamak gerekiyor.

Ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa ge(tiri)lişinden, bugüne değin korunup, kollanması mutlaka gündeme gelecektir.

Suriye olayları, sığınmacılar, demokrasi, AB, ABD, NATO, PKK, yolsuzluk gibi temel alanlara dair ifade ettiği çelişkili görüşleri, savunduğu düşünceleri ve icraatları didik didik incelenecek.

Sonuçta bir popülaritesinin olduğu kesin. Fakat bu tanınırlık kendisine % 50+1’i yakalama imkânı verecek gibi görünmüyor.

Bir defa adaylığını, 6+1 ittifakının kabullenip, kabullenmeyeceği belli değil. Kategorik olarak Kılıçdaroğlu’nu dışlayan ve ittifaka gönül veren seçmen kitlesi tatmin olmayacak.

İşin doğrusu, herkesi mutlu edecek bir aday bulmaları zaten mümkün değildi.

Kılıçdaroğlu durumu ve açığı görünce harekete geçti. Yarımı, buçuğu temsil eden siyasetçilerle uğraşan CHP lideri daha fazla dayanamadı. Kendi göbeğini kendisi kesti.

Böylece, ‘bir kişi bir havuzun etrafında dolaşıp duruyorsa mutlaka o havuza atlar’ yargısı kesinleşmiş oluyor.

Kılıçdaroğlu etrafında dönüp, dolaştığı havuza atlayacak. Aday olacak.

Kamuoyu tarafından tartışılacak ve kaybedecek.

Seçim sürpriz netice üretmeyecek. Aranan, istenen kan bulundu.

Seçimden sonra şimdi oturmakta olduğu koltukta oturmaya devam edebilir mi, bilinmez.