Kıbrıs Türkiye’nin en azından Paris Antlaşması’ndan sonra, yani İngilizlere ‘kiraya’ verdiğimiz 1878 yılından beri, sürekli olarak başımızı ağrıtıyor. Güya ‘kiraya’ verdiğimiz adaya yaklaşık yüzyıl sonra, orada yaşayan kardeşlerimize uygulanan tedhiş ve sindirme hareketleri nedeniyle, ‘müdahale’ etmek zorunda kaldık. Kiracı önce eve sahiplendi, içindeki eşyaları ve bize ait unsurları da atma derdine kapıldı; sonra da evi ‘sattı’.
1974 yılından beri ada sakinleşemedi, normalleşemedi. Askeri müdahale bir zorunluluktu. ‘Barış harekâtı’ mecburiyetten çıktı. Ama müdahale tüm meseleleri bitirmedi.
Kardeşlerimiz bugün terör ve baskılara karşı güven içindeler. Ama bir kısmının kafalarının hala karışık olduğunu da görüyoruz; bir kısmı memnun; bir kısmı ise Türkiye’yi suçluyor; gene bir kısmı suçlayanları suçluyor.
Son dönemlerde Akdeniz’de bulunan doğalgaz ve hidrokarbondan yataklarından sonra işler iyice karışmaya başladı. İsrail Güney Kıbrıs yönetimi ile beraberce bu kaynakları çıkaracağını deklare etti. Rumlar çok ciddi bir ekonomik krizin içindeler. Aynen ana karaları, Yunanistan gibi.
Mali yönden sıkışık oldukları için önlerine ne konulursa imzalayacak durumdalar. Bu İsrail’in işine geliyor. Bölge üzerinden ‘one minute’ çıkışı, Mavi Marmara’ya operasyon ve Filistin’e yönelik soykırımı hareketleri nedeniyle bozulan ilişkileri canlandırmak için bizi Kıbrıs üzerinden köşeye sıkıştırmaya, işbirliğine ve ilişkiye zorlamaya çalışıyorlar.
Necmettin Erbakan Vakfı’nın davetlisi olarak geçtiğimiz hafta sonu Kıbrıs’ta katıldığım ‘Kıbrıs Sempozyumu’nda bütün bu mevzular gündeme geldi. Tartışıldı.
Merhum Erbakan Hocamızın Kıbrıs ilgisi herkesin malumudur. Kıbrıslılar müteşekkirler. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını başlatma emrini veren Başbakan Vekili Necmettin Erbakan’ın ‘Kıbrıs bizim milli davamızdır’ sözünü sitayişle hatırlıyorlar.
Vefa önemli bir haslet, özellikle de Kıbrıs mevzubahis olduğu zaman. Erbakan hocaya vefa gösteren çok ciddi bir kitlenin mevcudiyetini bizzat gördüm. Toplantılara Kıbrıs’ın 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, UBP Genel Başkan Adayı Zorlu Töre başta olmak üzere çok üst düzey bir ilgi vardı.
Türkiye’den katılımcılar arasında Vakıf Başkanı Dr. Fatih Erbakan’ın yanında Ahmet Tekdal ve İsmail Müftüoğlu gibi geçmişte siyasette önemli mevkiler işgal eden kişilerin yanında üst düzey bürokratlar, bilim adamları da vardı.
Gündemin yoğunluğu ve dayatılan suni tartışmaların gölgesinde Kıbrıs’ı yeniden hatırlamak benim adıma önemli bir noktaydı. Program bana Kıbrıs, Suriye, Filistin, Irak gibi ülkelerdeki sorunlar ve AB, BM gibi uluslararası veya üstü kuruluşlar gibi diğer dış politika meselelerinin aslında birbiriyle bağlı ve bağlantılı olduğunu tekrar hatırlattı.
İçeride olup, bitenlerin bunlarla alakalı olduğunu söylemeye bile gerek yok sanırım. Terörü, ayağımızı bağlayıcı diğer olayları ve ülkemize karşı yönelen okların nedenlerini ve sahiplerini başka mecralarda aramaya gerek bile yok.
Mevcut meselelerde BM, AB ve ABD ilgisi mutlaka mevcut. Onlar istemeseler bu sorunlar oluşmaz(dı). Dünya sistemi böyle bir şey: Sistemin gizli veya açık patronları var ve her şey her şeyle alakalı. Biz tabii ki meselelerimizi kendimiz ve teker teker çözmek durumundayız.
Yoğun bir seçim döneminin ortasındayız. Ülkede ortaya çıkacak istikrar ve düzen bu sorunların çözümüne ciddi derecede katkı sağlayacak. Bugün Kıbrıs’ta güven içinde yaşayan bir halk varken, birileri onları Rumlarla aynı çatı altında buluşturmaya ve birleştirmeye çalışıyor.
Kanaatimce bu birleşme olmayacak, olmaması gereken bir durum. Rumların isteklerini sıralayalım da olup, olamayacağına siz karar verin: Türk askeri adayı terk edecek; Maraş bölgesi başta olmak üzere Rumlara kayda değer miktarda toprak verilecek; Türkiye’nin garantörlüğü kaldırılacak; yönetimde Türk tarafına sadece % 25 oranında söz hakkı verilecek.
Dünyanın her tarafında federasyonlar, konfederasyonlar, birleşik devletler dağılırken adada böyle bir devlet kurulacak. Nehirler tersine akıtılmaya çalışılıyor. Hem de yılların verdiği nefret ve kavgaların üzerine.
Bunları ilerleyen dönemde daha fazla konuşacağız. An itibariyle ülke içi sorunlara ve gelecek dönemi inşa edecek kadrolara bakmakta yarar var.
O halledildikten sonra diğerlerinin halli çok daha kolay...