Öğle vaktine birkaç saat kala yola çıkıyoruz. Hava güneşli, sıcaklık otuz derece civarında. Trafik, yavru vatan Kıbrıs’ın Girne kazasına bağlı; “Beylerbeyi Mahallesi” n de yapılacak olan; ”Kıbrıs İpek Koza Festivali” nedeniyle biraz daha yoğunlaşmış sanki. İzlediğimiz güzergâh yokuş silsileleriyle gerekli yükseltiye taşıyor bizi. Girne dağının tepelerinden kopup gelen rüzgâr yüzümüzü okşuyor, biraz önce hissettiğimiz bunaltıcı sıcaklık yerini serin bir havaya bırakıyor.
Aracımızı park ettikten sonra, dar sokaklarda yürüyen insan yığınlarının arasında buluyoruz kendimizi. Şairin; “Ah sokaklar ırmak misali akıp gitsem göğsünüzde.” Dizesini hatırlıyorum. Akıp gitmek sadece ırmağa ait olmasa gerek diyorum içimden. Bir daralıp, bir genişleyen, etrafında temiz, bakımlı hatta tarihin bilmem kaçıncı yüzyılında kalma evler yüzüme gülüyor adeta. Her yerde rengârenk güller, güzelliği göz kamaştıran çalılar, endemik bitkiler ve dahası. Ya o kokuları yok mu? Ciğerlerime çektikçe bir hoş oluyorum. Dinginlik sarıyor içimi.
Festival, 12. Yüzyılda Roma döneminden kalma temeller üzerinde inşa edilmiş ve orta çağda yapılan eklentilerle bugüne kadar gelmiş “Bellapais Manastırı” adındaki tarihi yapının önünde bulunan meydanda protokol konuşmalarından sonra başlıyor. Yorgunluğumuzu atmak için uğradığımız mekândan kuş bakışı Akdeniz’i Kıbrıs’ı (Girne’yi) seyre dalıyoruz. Gözlerimin, bugüne kadar böyle bir güzellik görmedim deyişine tanık oluyorum adeta. Deniz, gökyüzünün bilmem kaçıncı katmanıyla birleşmiş; sahiller ışıl, ışıl. Mavinin içinde mavi, yeşilin içinde bir başka yeşil daha var! Bitki örtüsü her türlü güzelliği ayaklarımızın altına sermiş sanki. Hemen telefonlara sarılıyoruz. Epey bir fotoğraf çekiyoruz ardı ardına.
Festival; oyun gösterileriyle devam ediyor. Kurulan küçük sahne de ses sanatçılarından birinin nidası kulaklarımda çınlamaya başlıyor; “Magusa limanıi limandır liman aman aman.” Stantları, satış yapan tezgâh ve/ya reyonları gezmeye başlıyoruz. Birçok tezgâhta dut yapraklarıyla dolu kasaların içinde bulunan ve yaprakları iştahla yiyen ipek böcekleri dikkatimizi çekiyor. Orta yaşlı bir bayan bize ipek böceği hakkında şunları anlatıyor: “İpek böcekleri olgunlaştığında koza yapmak için ipek iplik üretmeye başlarlar. İpek böceği ağzındaki bezden salgıladığı özel bir sıvıyı ipek ipliği haline getirir ve bu ipliği koza yapmak için kullanır. İpek lifler çok ince, uzun, hafif ve yumuşaktır. Aynı zamanda naylondan iki kat daha esnek, çelikten sekiz kat daha güçlüdür. Isı yalıtımı sağlaması, boyanabilir, parlak ve yalıtkan bir malzeme olması sebebiyle insanlar tarafında birçok alanda örneğin dokumacılıkta, sağlık ve endüstri uygulamalarında kullanılır.”
Gün batımı yaklaşırken festival alanından ayrılıyoruz. İçimden, minnacık böcek çelikten sekiz kat daha güçlü lifi nasıl üretir O’na olan “Aşk” ı olmasa! Diyorum. Ağzımda; “Bülbüllerin ötüşünde senin aşkın var Allah’ım” adlı ilahinin sözleri, gözlerimde nem ve bir su misali Kıvrıla kıvrıla dar sokaklarda yürümeye başlıyorum.
Sağlıcakla kalınız.