KERBELA’DA BİZ VURULDUK!

Musa Mert

“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.

Onun hanımları da onların anneleridir...”(1)

Kur’an-ı Kerim

 

 “Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin.

Beni de Allah sevgisi için sevin.

Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin.”(2)

Hz. Peygamber (s.a.)

 

Zannedilenden çok daha büyük!

Anadolu Sünni Toplumunun Allah’a olan sevgisi, Hz. Peygamber’i (s.a.) sevmeye, Hz. Peygamber’e (s.a.) olan sevgisi de onun ailesini sevmeye sebep olmuştur. Sünni toplumun Ehl-i Beyt’e olan sevgi ve saygısı zannedildiğinden çok daha büyüktür.

 

Ehl-i Beyt adımızdır

Hz. Peygamber’e ait isimlerin Anadolu Sünni Toplumunda en çok kullanılan erkek isimleri olması, Ali ve Hüseyin isimlerinin bu isimlerin hemen arkasından en çok kullanılan erkek isimleri arasında yer alması oldukça anlamlıdır. Muhammet Ali, Mehmet Ali, Hasan, Hasan Hüseyin gibi isimler de yaygındır. En çok kullanılan kadın isimleri ise yine Ehl-i Beyt hanımlarına ait isimler olan Fatma, Ayşe, Emine, Hatice ve Zeynep’tir.(3) Hz. Peygamber’in (s.a.) eşlerinden bahsederken “Ayşe annemiz”, “Sevde annemiz” ve kızı Hz. Fatıma’dan (r.a.) bahsederken “Fatıma annemiz” şeklindeki ifadeler, Anadolu Sünni Toplumunun Ehl-i Beyt’e olan saygısını ve yakınlığını gösterir. “Fatmana” ve “Fadimana” ismlerinin ortaya çıkışı böyle olmuştur. Ayrıca Hz. Fatıma’nın (r.a.) lakap ve sıfatları olan “Betül” “Zehra” “Seyyidetünnisâ” “Zekiyye” “Marziyye”, çeşitli şekillerde çocuklara verilen isimlerdendir. Kız ve erkek çocuklarına en çok konulan isimlerin başında, Hz. Peygamber’e (s.a.) ve onun Ehl-i Beyt’ine ait isimlerin yer alması Anadolu Sünni Toplumunun onlara olan sevgi ve hürmetin açık belirtilerindendir.

 

Aşımızda bile...

Anadolu Sünni Toplumu kadınlarının, daha lezzetli olsun diye yemeklerini “Benim elim değil Ayşe anamın eli, Fadime anamın eli.” diyerek yapmaları, onların Ehl-i Beyt’e olan latif ve hürmetkâr sevgilerinin; günlük hayata taşınmış canlı bir sevgi olduğunun açık örneklerinden sadece birisidir.

 

Ali (k.v.) efsanemizdir

Hz. Peygamber’e ilk inananlardan olma ve Hz. Peygamber’in damadı olma şerefine ulaşan Hz. Ali (r.a.), Anadolu Alevi Toplumu tarafından “Haydar-ı Kerrar” ve “Şâh-ı Merdan” benzeri sıfatlarla anıldığı gibi Anadolu Sünni Toplumu tarafından da “Allah’ın Arslanı“, “ilim şehrinin kapısı” olarak anılır. Hz. Ali (r.a.), geniş ilmi, efsanevi kılıcı “Zülfikar”ı, cesaret ve şecaati ile Anadolu Sünni Toplumunun gönüllerinde taht kurmuştur. Onun adı anıldığında “Kerremallahu veche (Allah onun yüzünü bereketlendirsin.)” diye dua edilir. Onun İslam’ın yayılması için canı ve malı ile gayret gösteren bir kişiliğe sahip olması, Anadolu Sünni Toplumu dervişlerinin hayat anlayışlarını derinden etkilemiştir. Özellikle savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar, destanlaştırılarak büyük bir sempati ve hayranlıkla dilden dile anlatılmıştır. Hz. Ali (r.a.), İslam’ı, Arap Yarımadası’nın dışına kadar götüren bir iman cengâveridir. Bu yönüyle, Allah uğrunda savaşan yeniçeriye, bütün gazilere ve Alplere örnek olmuştur. Hz. Ali’nin (r.a.) kahramanlığını anlatan; “Ali’den başka genç yoktur, zülfikârdan başka kılıç yoktur.” sözü, tekkelerde zevkle okunan Zülfikârnamelere “redif”, Yeniçeri Ocağı’nın sancağına da “sembol” olmuştur. Hz. Ali (r.a), Anadolu Sünni Toplumunda büyükler tarafından, loş kandil ışıklarında, dikkat kesilmiş hayran bakışlı çocuklara anlatılan, bir vuruşta yüz kâfiri yere seren, tek eliyle Hayber Kapısını kaldıran efsanevi bir kahramandır.

 

Ehl-i Beyt Efendilerimiz...

Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in (s.a.) soyu, Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Fatıma (r.a.) yoluyla devam etmiştir. Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Fatıma’nın (r.a.), Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm ve Zeynep adındaki çocukları da Anadolu Sünni Toplumu tarafından aynı ilgi ve sevgiyle karşılanmıştır. Ayrıca Sünni Toplumunda Hz. Hz.Hasan (r.a.) neslinden gelen erkeklere “şerif”, kızlara “şerife”; Hz. Hz.Hüseyin (r.a.) soyundan gelen erkeklere “seyyid” kızlara ise “seyyide” adı verilmiş, kendilerine hürmet ve muhabbet göstermek Hz. Peygamber’i (s.a.) sevmenin belirtisi kabul edilmiştir. -Tarihimizde- Hz. Peygamber (s.a.) soyundan gelenlerin halk arasında tanınmaları için özel kıyafetlerle dolaşmaları sağlanmıştır. İsimlerini, soylarını ve ahlaki durumlarını tespit eden -Nakibu’l-Eşraf teşkilatı gibi- teşkilatlar kurulmuş, sadaka almaları haram olduğu için kendilerine devlet hazinesinden maaş bağlanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.) ve Hz. Ali (r.a.) neslinden gelen Seyyid Battal Gazi, Anadolu’yu Müslüman Türk’e açan efsanevi bir kahraman olarak Anadolu Sünni Toplumunun gönlünde yer etmiş bir isimdir.

 

Kerbela’da biz de vurulduk!

Anadolu Sünni Toplumu, Ehl-i Beyt’e karşı yapılan haksızlıkları en yakın akrabalarına yapılmış haksızlık gibi kabul etmiş, bu yüzden kalplerinde derin bir üzüntü taşımıştır. Hz. Ali’nin (r.a.) ve onun Kerbela’da şehit edilen oğlu Hz. Hüseyin’in yaşadıklarını hep hüzünle anmıştır. Bu derin hüzün ve onlara olan büyük sevgi,  eski-yeni pek çok alimin-edibin eserlerine konu olmuştur.

 

Anadolu Sünni Toplumu, Ehl-i Beyte karşı çıkanları benimsemek şöyle dursun, aksine onlara tavır almıştır:

Sünni Topluma göre Hz. Ali (r.a.) dördüncü raşit halifedir. Hz. Ali’ye (r.a.) karşı çıkıp onunla savaşan ve yönetimi zorla ele geçiren Muaviye b. Ebu Süfyan raşid halife kabul edilmemiştir. Halen yurdumuzda cuma hutbelerinde “Dört Raşit Halife”ye dualar edilirken Muaviye b. Ebu Süfyan’ın adı anılmamaktadır. Camilerde, Arapça Allah, Muhammed yazılı levhalar arasında, içinde Hz. Ali’nin (r.a.) de yer aldığı “Dört Raşit Halife” ve  –onca sahabe içerisinden- Hz. Ali’nin (r.a.) oğulları Hz. Hz.Hasan (r.a.) ve Hz. Hz.Hüseyin (r.a.) de yer alır. Ayrıca, Anadolu’nun neresine giderseniz gidin bir tek Muaviye ya da Yezid ismine hatta Emevi sultanlarının –Ömer b. Abdülaziz gibi olanları hariç- hiç birinin adına rastlayamazsınız. Anadolu Sünni Toplumunun Muaviye’nin adını ve onun Hz. Hz.Hüseyin (r.a.)’i şehit eden oğlu Yezid’in adını çocuklarına isim olarak vermemeleri; dahası, “yezit” kelimesini “hilekâr, sahtekâr” anlamında ve nefret edilen kimseler için bir sövgü sözü olarak kullanmaları;(4)  Ehl-i Beyt’e kastedenlere verilen oldukça anlamlı bir cevaptır.

 

Birlik mesajı

Ayrıca,  çocuklarına koydukları Ali Osman, Osman Ali, Ömer Ali, Ömer Osman gibi isimlerle,  kendi dönemlerinde aralarında anlaşmazlıklar yaşayan büyük sahabileri aynı isimde buluşturarak yüzyıllar sonra uzlaşmaz taraflara mesaj veren de Anadolu Sünni Toplumudur.

 

***

 

Karanlığa Taş Atmak:

 

 

"Benim yüzümden iki tip insan helak olmuştur.

Birincisi beni sevme konusunda ileri gidenler,

ikincisi ise beni sevmeyip aleyhimde bulunanlardır."(5)

Hz Ali (r.a.)

 

Sanırım 1996 yılı sonbaharıydı. Görevim gereği Konya’nın Hadim ilçesinde bulunuyordum. Bir gün, mesai arkadaşlarımdan kendisini Alevi olarak tanıtan Sivaslı bir bayan aniden döndü ve “Siz de Hz. Ali’ye (r.a.) düşman mısınız?” diye sordu. Pat diye sorulan bu soru karşısında şaşırıp kaldım. “Sübhân’Allah! O nasıl söz! Hz. Ali (r.a.) bizim gözdemizdir! Nerden çıktı şimdi bu soru?” dedim. “Sünnîler Hz. Ali’ye (r.a.) düşman da siz de düşman mısınız, merak ettim.” karşılığını verdi. “Bakın benim dayımın adı Ali” diye başladım, Hz. Ali (r.a.) hakkındaki düşüncelerimi ve toplumumuzun düşüncelerini anlatmaya çalıştım dilimin döndüğünce. Bayan arkadaşın şaşkın bakışları hâlâ zihnimde.

 

Tokatlı, adı da Haydar olan Sünni bir dostum bir telefon muhabbetinde anlatıyor:

“Çocukluğumda Sünni biri bana aşurenin, alevi dedesinin banyo yaptığı su kullanılarak yapıldığını ciddi ciddi anlatmıştı. Komşular aşure getirmişler. Kendim yemedim. Çocuklara da yedirmedim; “Hanım kaldır şunu, ben yokken yersiniz.” dedim. Öyle etkilenmişim ki duyduklarımdan; böyle olmadığını bildiğim hâlde bugün hâlâ bana anlatılanların etkisindeyim.”

Ve ekliyor:

“Karşılıklı iki tarafın birbirine kin gütmesi için o kadar uydurma bilgiler var ki bunları dinleyenler maalesef pusulayı şaşırıyor.”

 

Bunca gerçek ortadayken, sizce, bütün Sünnileri Hz. Ali’ye (r.a.) -ve Ehl-i Beyt’e- düşman zanneden Alevi mesai arkadaşım, bu düşünceye nereden varmış olabilir? Bu düşünceyi kimden ve nasıl öğrenmiştir? –Varsa- Ona bu düşünceyi öğreten kimsenin/kimselerin niyeti nedir? Sonra; onun, açıklamalarım karşısındaki bu şaşkın bakışlarının anlamı nedir? Peki, bir çocuğa aşurenin alevi dedesinin banyo yaptığı su kullanılarak yapıldığı iftirasını ciddi ciddi anlatan adam ne yapmaya çalışmaktadır ve bu davranışıyla kime/kimlere hizmet etmektedir?

Anlaşılan o ki; Aleviler Sünnileri, Sünniler de Alevileri tanımamaktadır. Sanırım sorunun bir kısmı da buradan kaynaklanıyor. Aksi halde, Allah’a ve Hz. Peygamber’e inandığını, onları ve Ehl-i Beyt’i çok sevdiğini iddia eden, aynı toprakları paylaşan insanların –uzlaştırıcılara ihtiyaç duymadan- “konuşa konuşa” tanışma-anlaşma yoluna gitmek yerine; “didişe didişe” yabancılaşma-parçalanma yoluna gitmelerinin akl-ı selime izahı mümkün değildir. Özellikle de iletişim çağı denilen bir çağda Sünni-Alevi iletişimsizliği, dahası didişmesi oldukça acı, bir o kadar da manidardır.

 

***

 

Birbirleriyle didişip duran iki grup aynı mahalle çocuğuyla karşılaşsaydınız, aklı başında bir büyük olarak onlar hakkında ne düşünür onlara ne tavsiye ederdiniz?

 

***

 

Allah ellerin(m)izi bırakmasın.

 

 

 

Dipnotlar                                           :

 

1. 33. Ahzab suresi, 6. ayet

2. Tirmizi, Menakıb, 32 (Hadis No. 3789)

3. Bakınız: www.nvi.gov.tr

4. Bakınız: Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu yay. “yezit” maddesi.

5. Tirmizi, Menakıb, Hadis No: 3737