Kentsel Kayıp Fotoğrafları

Ömer Tokgöz

Lale devrinden beri ne geleneksel ne modern olmayı ne de nitelikli bir sentez kurmayı düşünsel planda ve hayatın her evresinde kuramadık. Yer yer her dönemde her politik eksende hoyrat tavırlar var, milli mimari anlamında gayretler de var. O gün kıymeti ve değeri yeterince bilinmeyenler kadar bugünde tarihi kıymeti olan, mimari açıdan ve sanat tarihi yönünden değeri yeterince bilinen ve bilinmeyen yüzlerce tarihi alan, sokak ve mahalle, ören alanı höyük alanı bulunuyor. Bunlar antik dönem yazıt, yer altı şehir alanı, Selçuklu, Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminden kalma türbe, çeşme, mezar, mesken, han, medrese, kitabe vb. yüzlerce eser ve bina var. Kadim kent olarak Konya bu anlamda hem kent merkezinde hem çevresinde zengin bir mirasa ve birikime sahiptir.

Estetik ve tarihi koruma kaygısı kadar neyin muhafaza edilmesi neyin sıradan olduğu da ayrı bir takdir konusu. Nostaljik bir bakış ve eskiye güzelleme aceleciliği kadar ve ah vah etmek kadar bugüne ve yarına da yekpare kötü veya yanlış işler, lüzumsuz kentsel dönüşümler diye peşin hükümlü yaklaşmamak gerek.

Şehirler 25-50 yıllık dilimler de sokak ve mahalleler olarak yerleşim ve mimari açıdan yapılan mimari dokunuşlarla değişip dönüşüyor. 19 ve 20.yüzyılda hepten geleneksel ve kadim olanın modernlik adına yıkıldığı ve kaybolduğu dönemler olarak karşımıza çıkıyor. Klasik ecdat evleri ve mimarisi ile toplumsal bellekte yer etmiş her tür mimari unsur, sokak, mahalle gibi yerleri ise belirli ölçekte korumak ve bakımını sağlamak, aileler bakıp çekemiyor ise kamusal sahiplenme ile kültür ve sanat evleri, etnografik ve folklorik yaşantı örnekleri olarak korumak gerekirdi. Akçeşme mahallesi ve Mengüç caddesi bu açıdan örnek bir Konya evleri sokak sağlıklaştırma projesi oldu.

* Fotoğraflar dile gelse neler söylerdi acaba?

Eski adıyla şimdi ortalıkta olmayan İhtiyarettin mahallesi İbn-i Bibi sokaktan bahsediyorum. Bugün artık olmayan sokakla ilgili hem siyah beyaz hem renkli fotoğraflar hemde ressamların 1956 yılında tablosunu yaptığı sokak olarak dikkatimi çekti. 67 yıl önceki bir zamanın Konya’sında yarım asırdan fazla bir zaman öncesinde mahalle ve sokak o kadar prestijli idi. O kadar mutena bir yerleşim yeri, güzel ve dikkati çeken bir konumdaydı. 1956 yılında suluboya tablosu bile yapılmıştı. Mahallenin muhtarı ise merhum Hakkı YAREN idi. Çeşmeye çıkan soldaki iki katlı evin altında küçük mütevazi “yaren” isminde bakkalı vardı, tam karşısında ise Özler apartmanı vardı. Hepimiz bu tür sokaklarda büyüdük, çember çevirdik, ilk gençliğimizi yaşadık, o sokakların komşuluk hallerini ve samimiyetini ise şimdi hep beraber özlüyoruz.

İnsanlar bu eski fotoğraflarda kalmış şimdi Şükran mahallesi denilen ortamda yaşadıkları günleri ve maziyi hasretle yad ediyorlar. Eskiden bu mahallede yaşayanlar veya burada yakınları oturanlar, burada vaktiyle esnaf olanlar ve zamanında öğrenci olarak kiralık evlerde oturanlar geçmiş günleri Konya eski ve yeni fotoğraflar sayfasında samimi ve sıcak çocukluk günlerini ve komuşuluk ilişkilerini özlem ve hasretle anıyorlar. Yıllardır hangi saikle olduğu meçhul bir toplulaştırma hamlesi ile mahalle birleştirmeleri yapılıyor. Kimsenin hafızasında olmayan isimler konuluyor veya var olan bir mahalleye diğerleri bağlanıyor. Lakin bu sadece yerel yönetim planında etkinlik amaçlı bir idari işlem olmakla kalmıyor. Kadim şehrin merkezinde yüzlerce yıldır tarihi 4-5 mahallede bir arada yaşayan/yaşamış insanların kentsel hafızasını da negatif bir sürece itip adeta demans ve hafıza kaybına sürüklüyoruz.

Yerel yönetimlerce yapılacak kentsel dönüşüm mutlaka mimari ihtiyaçlar, estetik boyut ve geleneksel evlerin tarihi kıymeti gözetilerek planlanmalıdır. Kolektif akla dayalı imar planları ve kentin ihtiyaçları ekseninde rasyonel bir istişare eksenine ve paradigmaya kavuşturulmalıdır. Kentsel istişare mekanizmaları işletilmeli ve gerekirse e-anket ve mini referandumlar ile sağlıklı adımlar atılmalıdır diye de bir not düşelim.

Bu tür fotoğraflarda itibar edilen şey çok kötü durumda ve üflesen yıkılacak hale gelmiş mezbelelik evler değildir. Orada Konyalı hemşerilerimizden kalma cumbalı ve nitelikli evler de vardı. Aynen Mengüç caddesinde olduğu gibi sağlamlaştırılacak olanlar durur, korunur, restore edilir, mail-i inhidam olmuş diğer konutları ise kentsel dönüşüme alırsınız. Şükran mahallesi örneğinde yapıldığı gibi komple yıkarsanız mahalle ve sokaklar toptan kaybolur, fotoğraftaki tarihi çeşmede halen kayıptır. Rastgele kentsel dönüşüm ile sadece fiziksel yıkım, değişim olmuyor bir anlamda kaybolan sokak ve mahalle ile kişilerin kentsel hafızası da fiilen yıkılmaktadır.

Üstelik kentsel dönüşüm devasa bir alanda saha düzenleme projesi olunca bu bölgedeki çalışmalar mesela yedi yıldır hem bitirilemedi hem de çevresi komple atıl vaziyette kaldı. Romalılar, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait yer altı ve yer üstündeki tarihi eserler yüzünden proje epeyce durmak zorunda kaldı. Alanın komple boşaltılması sonucunda Erdemşah mescidi, Şeyh Osman Rumi türbesi gibi tüm tarihi mekanlar bakımlı durumda iken kısa sürede insansız ve cemaatsiz kalınca viraneye döndüler. (https://www.yenihaberden.com/konyadaki-723-yillik-servet-can-cekisiyor-1797513h.htm)

Alanın tamamını geçtiğimiz günlerde güzel havalardan istifade ederek hafızamda kalan görüntüler eşliğinde bir tür dejavu halinde gezdim. Bu süreçte ortadan kalkan koskoca mahallede sadece iki katlı geniş bir konak ve yakınındaki zabıta merkezi olarak kullanılan iki ev restore edilmiş görünüyor. Bestekar Salihi’nin Saliha isimli beste ve şarkısına konu olmuş ve çıkma o yokuştan diye aşkına seslendiği Larende yokuşu civarı en önce yıkılan bir sokak oldu. Son zamanlarda Suriyeli yerleşimciler nedeniyle Suriyeli yokuşu olarak bilinse de sokağın sağlı sollu cumbalı kerpiç evler ve dükkanlar ile geleneksel bir Konya mahallesinden izler sunan bir portresi vardı. Bu gün ise bom boş bir alan olarak ne olduğu meçhul ve kimsenin kendisinden ilham alarak aşkına seslenen dizeler yazacağı bir sokak olmaktan da çıkmış oldu.

*Eski çocukluk günlerinizde siz hiç çember çevirdiniz mi?

Çember oyuncağı bir bisikletten çıkma bir cantın, daha küçük metal veya sert lastik tekerler veya at arabası tekerinin kayışından olur ve elde çevrilirdi. Elinizde bir sopa veya dayak denilen tahta ile çemberi döndürmeye ve mahalle boyu dolaşarak yürümeye devam edersiniz. Ayrıca bir de ufak tel çember de ise ucu kepçe şeklinde eğilmiş bir tel maşa olur ve çemberi yerde çevirir sonra tel maşa ile çembere oturtur ve elinizdeki uç kısmı yönlendirme için kullanılır. Bu şekilde hem dönüşü sürdürür hem de ileriye doğru biraz da koşar adım sürmeye ekip olarak devam edersiniz. Sağa sola dönmek ve kesintisiz gitmek adına tel çemberler daha avantajlıdır.

*1970'lerde Billalı ile oynayan bir çok kişi var değil mi?

Özellikle Aymanas, Araplar, Bulgur imam, Sedirler, Keçeciler, Uluırmak, Karaciğan, Dolav vb. çevre semtlerde daha çok olurdu. Yollarda araç trafiği az olduğu için 3-5 ekip yan yana yarış bile yapardı, sonra sürücü ile onu iteleyen çocuklar değiş tokuş yaparlardı. Rulman denilen çıkma bilyalar iyi dönmesi ve az ses çıkarması için yağlanırdı, öndeki kısım ayakla direksiyon gibi sağa sola kumanda edilirdi, arka tekerler bazen önlere göre daha büyük olurdu. Hatta kalın iki iple tekerlerin yanından bağlanır ve asılıp tutulur idi. Aslında bizim kuşaklar için eski günlerin oyunlarının oynanacağı, ne olduğunun görüleceği bir müze bölümü ve sokak bölümü açmak lazım. Torun torba da dedemiz veya babamız çocukken ne ile oynarmış, nasıl sokaklarda vakit geçirmiş diye öğrenir, denemek isteyen de oynayabilir, kuşaklar arası faydalı bir deneyim paylaşımı olur. (https://www.yenihaberden.com/konya-oyuncak-muzesi-ve-oyun-oynama-sokagi-14178yy.htm)

*Mahalle baranası veya Konya oturak akşamları

Mesela mahalli sanatçılardan müzik dinlemek deyince saydığım mahallelerde kadim kültür olarak barana geceleri vardı. Düğün öncesi erkek tarafında çetnevir akşamları olurdu. Enstrümantal zenginlik içinde ud, saz, cura, kanun ile Konya türküleri gayet mutena biçimde icra edilir, sohbet yapılır ve çay içilirdi. Mevsimine göre meyveler ve kuruyemiş ile süslü büyük siniler etrafında yenilir içilirdi. Yine sünnet ve asker uğurlaması öncesi müzikli çetnevir düzenlenirdi. Sokakta askere giden/gidenlerin müsaitse evinde veya komşuların uygun olan evleri ve odalarında bu uğurlama töreni yapılırdı. Çocuk olarak bir kısmını yaşadım ve gördüm. Barana muhabbeti zaten bu semtlerde ki kerpiç evlerde en iyi icra edildi, gidip te 1937 de inşa edilen Konya’nın ilk apartmanı olan Hayat apartmanı veya 1952’li yıllarda yapılan Kibrit apartmanı veya Konya'nın ilk modern çok katlı semti Nalçacı mahallesindeki çok katlı sitelerde yapılması mümkün olmaz. Çünkü barana ekibinin yüksek seslerine o apartman veya blok gürültü diye ayağa kalkar. Otantik bir Konya barana sohbeti ve müziği için müstakil kerpiç evler, bahçeli evler, bağ evleri veya köy odaları ve evleri gerekir.

Barana akşamları geleneği bugünde sürdürülüyor. Eski günlerdeki bazı saz ve söz ustaları artık hayatta olmadığı için hatırasını yad etmek lazımdır. Kimse ne saatçi Mazhar Sakman gibi divan saz ile Konya mızrabı atabiliyor ne Kör Ahmet lakaplı Ahmet Özdemir gibi udi ve bestekar olarak türkü söyleyebiliyor. Ne de Kör Ahmet ustamızın dillendirdiği o eski Gonya şivesi ile muhabbet ve meddahlık sanatına dair konuşma ve parodiler yapılabiliyor. Allah her iki saz ve söz sanatçımıza ve cümlesine rahmet eylesin,

*Nostaljinin azı yarar, ortası karar, çoğu zarardır.

Nostaljik takılmak ve geçmişe bir ah ederek bakmak cümlesinden özellikle sosyal medyada ve klasik medyada böyle birçok yazı var fakat çoğu tutarlı değil. İnsanlar da bir yitik cennet mahalle özlemi ve yankısı olduğu için geçmiş hep güzel ve iyi günler olarak tasvir ediliyor. Bugüne gelince ise elde var hüzün kalıyor veya ahir zamana düştük ifadelerini içeren karamsarlık ve hayıflanmak kalıyor. Oysa mazi ve bugünü sağlıklı ve rasyonel bir analiz ile gözden geçirip geçmiş günler hakikaten özünde iyi ise hatırlamaya devam edelim, ancak geçmiş günlere dair illa bir maziperest tavır ile her yönüyle güzelleme yapıp durmayalım.

Nostaljik bir bakış ile eskiye güzelleme yaparak yaşadığımız günlere ah vah etmek karamsarlığına düşülmemelidir. Bugüne ve yarına da sırf yeni, köksüz veya kıymeti olmayan işler diye peşin hükümlü yaklaşmamak gerek. Hülasa nostalji iyidir ama mütemadiyen geçmişe dönmek ve orada kalmak duygusallığı sürekli olursa psikolojik bir takıntıya dönüşebileceği unutulmamalıdır. Nostalji kavramının bu anlamda 17.yüzyıldan itibaren askerlerde tespit edilen memleket özlemi ve ‘acı duygusu’ olarak psikolojik bir rahatsızlık türü olarak tanımlandığını da unutmayalım.

Bugün de ve anda yaşadığımızı unutmayalım, mazi geçmiştir, yarın meçhuldür oysa müslüman insanın carpe diem demesinde bir beis olmasa da her şeyden önce o zaten ibn-ül vakittir. Hayat acısı ile üzüntüsü ile dertleri ile ve tabi ki neşesi, şakası, dostluğu ve aile fertleri ile yaşanan bir bütünlüktür. Ancak anda yaşamak denilen bugünde kalmak ve yarınlara giden yolda mazideki o güzelliklere can katan ve yaşatan insanlık ögeleri olan iyiyi/güzeli temsil edelim. Oktay Akbal 1946 yılında yazdığı hikaye kitabında "önce ekmekler bozuldu" demişti. Hayatın diğer alanlarındaki değerlerin pörsümesi ve toplumsal çözülmeyi ise zaten birçok durumda görüyoruz. Yahya Kemal Beyatlı tarafından vecz bir şekilde ifade edilen “ne harabiyim ne harabati, kökü mazide olan atiyim” bağlamında numune-i imtisal sahibi şuurlu fertler olalım. Sen, ben, o ve ister sıradan bir şehirli, ister sıradan köylü, ister üniversite okumuş, ister ilkokul mezunu olsun hep beraber bizi biz yapan değerleri yaşatalım. Bu da iki kelime ile yaşadığımız zaman içinde ister diplomalı ister alaylı olalım Cemil Meriç’in kültürden irfana başlıklı eserinde tarif edilen bir “irfan ehli” olmakla gerçekleşebilir. Latincesi ile carpe diem yani duygu ve düşünceler dünyasında günü anlamlı yaşamak ve akl-ı selim, zevki selim ve kalbi selim evresine ulaşmaktır.