Kendini Arayan Şehir ve Ahmet Köseoğlu

Hasan Ukdem

Şehirleri gezmek, sokak sokak, cadde cadde dolaşmak elbette serüven hissi verir insana. Ancak bir şehri bir yazar gözüyle gezmek, satır satır, sayfa sayfa dolaşmak tahmin edemediği duygular uyandırır insan yüreğinde. Evliya Çelebi’nin, İbn-i Battuta’nın ya da Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şehir anlatılarını okurken o şehirlerde kendimiz gezsek de göre göremeyeceğimiz, görsek de öyle yorumlayamayacağımız düşünceler, duygular, hülyalar doğar içimizde. İşte bu halet-i ruhiyeye sevk olduğum bir kitap var elimde; Ahmet Köseoğlu’nun Kendini Arayan Şehir kitabı. Coğrafyası, tarihi ve bugünü ile ele alınmış 11 şehir ve 3 ilçe kitapta yazarın gözlemleri, duyguları ve hayıflarıyla anlatılmış.

Birinci bölümde Gökte Yapılan Şehirler; Kudüs, Konya, Şam, Şanlıurfa, Bursa. İkinci bölümde; Üsküp, Kütahya, Aksaray, Tokat, Amasya, Balıkesir. Üçüncü bölümde ise, üç ilçe; İznik, Tuz Gölü, Ereğli yer almakta. Bu şehirler için yazar kendince tanımlarda da bulunmuş; Kudüs’e Gökte Yapılıp Yere İndirilen Şehir, Konya’ya Huzur Şehri, Şam’a Zamanın Şehri, Şanlıurfa’ya Efsane Şehir, Bursa’ya Tarih Kokulu Şehir, Üsküp’e Kaybolmayan Şehir, Kütahya’ya Çinili Şehir, Aksaray’a Tarihin Kucağındaki Şehir, Tokat’a Kadirşinas Şehir, Amasya’ya Saklı Şehir, Balıkesir’e Bereketli Şehir ve son bölümde yer alan ilçelere; İznik’e Minyatür Şehir, Tuz Gölü’ne Tuz Şehirleri, Ereğli Hayal Şehir. İlgili kısımlarda da bu tanımları açarak şehirlerin kalbine yolculuklar yaparak, neyi aradıklarını okurlarına merak ettirmiş.

Şahsen ben okurken birçoğunu görmediğim, gönlüme yakın bulduğum bu şehirleri görmüş gibi oldum. Tarihlerini okuduğum, belgesellerde gördüğüm ve namları dünyayı sarmış yerlerini duyduğum kısımlarını okurken bir tanıdığa rastlamış gibi heyecanlandım. Ve şunu bir kez daha anladım ki Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret değil. Konya kadar Şam da bizim, Bursa kadar Üsküp de bizim, Balıkesir kadar Kudüs de bizim. Oralarda bulunan camiler, çeşmeler, mezarlıklar bu tezin somut şahitleri olarak durmaktalar. Son zamanlarda bazı şehirlerin batılılarca neden hedef alındığı, neden yok edilmeye çalışıldığı biraz da bu yönüyle düşünmemiz gerekiyor. Kendi köksüzlüklerini kurgu kahramanlarla ayakta tutmaya çalışanlar, bizi mazimizden kopararak hafızasızlaştırmaya çalışıyorlar. Köseoğlu’nun kitabı bu bakımdan da çok önemli notlar düşüyor tarihe.

Kendini Arayan Şehir kitabı teşekkürle başlıyor ve “Şehirlere Yolculuğum” giriş yazısı ile devam ediyor: “Bir şehre niye gidilir? Gezdiğimiz, gördüğümüz şehirlerde nedir aradığımız? Bazı şehirler kanımıza karışır, bir parçamız olur, kendimizi buluruz sokaklarında dolaşırken. “İnsan aradığıdır” diyor Hz. Mevlana. Biz de gezdiğimiz şehirlerde kendi ruh şehrimizi arıyoruz belki de.” Sadece bu alıntıdan bile birçok çıkarım yapmamız mümkün. Artık bir turist olarak gidiliyor bir yerden bir yere. Tarihi yapılar, meydanlar, çarşılar bir seyyah gibi değil de bir turist gibi dolaşılıyor. Dün ile bağ kurmadan, kendinden bir şeyler aramadan ve o şehrin ulularını hakkıyla tanımadan içinden geçilip gidiliyor. Denizi olan şehirlere gidenler, sahillerde, barlarda, gazinolarda eğlenmeyi önceleyerek güya o şehre gittiğini sanıyor. Oysa insan şehirde bir şeyler arar; ruhuyla arar, gözüyle arar hayaliyle arar. Şehir de insanda kendini arar. Bir şehri şehir yapan şey, deniz, dağ, ova vs. değildir. Şehir kimliğini üzerinde yaşayanlardan alır, içinden geçenlerden tedarik eder. Dünyaya anlam katan insandır ve şehre kimliğini verecek olan da insandır ancak.

Kendi uygarlığımız

Yenilememiz gereken

Ve diriltmemiz

Kopyadan, taklitten dönmek

Ölümden dönmekten daha zor ama

Var olmanın tek şartı…

Bana ne Paris’ten, New York’tan Londra’dan, Moskova’dan, Pekin’den

Senin yanında bütün türedi uygarlıklar umurumda mı?

Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu geceme ve gündüzüme.

Üstat Sezai Karakoç’tan alıntıladığı bu mısralarla Ahmet Köseoğlu kitabının bütün içeriğini ve anlatmak istediğini özetlemiş sanki. Gecemizi gündüzümüzü aydınlatan nurun İslam’ın kandili olduğunun altını çizmiş ve geleceği işaret parmağı ile göstererek gençliğe bir hedef tayin etmiş. Aslında yarınlara yürürken, geçmişin tecrübesinden yararlanmayı bir öğrenebilsek ne önümüze çıkacak cesaretleri kalacak ne de bizi hedefimizden edecek güçleri… Ama biz hala dünü güne, günü yarına bağlamayı beceremiyor, çağın yangınlarında nesillerimizi telef ediyoruz. Elbette Allah’ın hesabı şaşmayacak ama biz bu hesabın neresinde yer alacağız?

Hülasa Ahmet Köseoğlu’nun kitabı düşüncelerin ışığını yakmakta…

Sevgiyle kalın.