Özgürlüğü hayatın merkezine yerleştirmiş olan insanlar için, kanaatimce en önemli motivasyon kaynağı kendine yetebilme arzusu ve çabasıdır.
Bu arzunun kökünde, minnet duymamak için kudretli olma ihtiyacının yattığına inananlardanım.
Kudretli olma ihtiyacından bahsederken, veraset intikalinden ve mirasyedilikten bahsettiğim sanılmasın.
Kudretli olmak gayret ile mümkündür; gayret ise kabiliyeti tahkim eden güzelliktir.
Bu tespiti şöyle bir sonuca götürebiliriz:
Kendine yetebilme arzusunu taşıyan insanın özgür kalabilmesi, kabiliyetini gayret ile güzelleştirmesine bağlıdır.
Kendine yetebilme arzusunun içinde kanaatkarlığın ve kimseye yük olmama düşüncesinin de yattığını ifade edelim.
Eskiler, “Allah’ım, beni kimseye muhtaç etme” diye değil, “Allah’ım, beni kimseye yük etme” diye dua ederlermiş.
İnsan aciz varlıktır, mutlaka birine muhtaç olur. Fıtrata mugayir söz söylemekten ar eden eskilerin nezaketi duada ne de güzel tecessüm etmiştir.
Şu çıkarımı da yapalım o zaman:
Eskiler, kendine yetebilme arzusu ile yaşayan, özgürlük sevdalısı, tevazu sahibi insanlarmış.
Eskiler böyle idi, biz nasılız?
Diyoruz ki, biz de eskiler gibi olalım; kendine yetebilme arzusunu içimizde hep canlı tutalım. Gayretli olalım, varsa kabiliyetimizi gayret ile ortaya çıkaralım.
Ve kimseye yük olmayalım.
Bir küçük tamiri kendimiz yapmaya çalışalım.
Bir küçük kümesi kendimiz örmeye çalışalım.
Bir küçük bahçemizde hiç olmazsa maydanoz yetiştirelim.
Üç beş tabure lazım ise kendimiz çakmaya gayret edelim.
Bisikletin patlayan lastiğini kendimiz tamir etmeye çalışalım.
Gevşemiş bir vidayı tornavida ile sıkabileceğimizi bilelim; kopmuş bir metali tutturmak için kaynak yapmayı deneyelim.
Takım elbisemizi kendimiz dikelim demiyorum ama bir küçük sökük için terziye gitmeyelim.
Denenmemiş bütün işler zor görünür.
Zor görünen işleri deneyen insanlara ise zorluklar kolay görünür. Zoru kolaylaştıran insana da başarı yolu görünür.
Kendine yetebilme arzusu, insanın evlatlarına bırakabileceği en kıymetli servetlerden biridir aynı zamanda.
“Görgülü kuşlar, gördüğünü işler” diyen ak saçlılar, bir atanın evladı için güzel örnek olma mecburiyetini ne de güzel ifade etmişler.
Kendine yetebilme güzelliğini fiiliyle evladına gösteren bir anne veya baba, ne güzel bir örnektir ciğerparesi için…
Babasını tarlada görmemiş bir evladın, domatesin fabrikada üretildiğini zannetmesi, doğal olsa gerektir.
Annesinin elinde iğne görmemiş bir evladın, küçük bir söküğü olan elbiseyi eskimiş diye atması da sıradanlaşan durumlardan biridir.
Mevzuyu dağıttığım düşünülmesin. Bütün bunlar, kendine yetebilme arzusunun olmayışının, arzu varsa bile fiile dönüştürülmemesinin sonuçlarıdır.
Kendine yetebilme çabası içinde olan insanların topluma yaptığı en büyük katkılardan biri de en iyinin en öne çıkmasına imkân vermesidir, zannımca.
Nasıl mı?
Yapabileceğine kanaat getirdiği işleri kendisi yapmaya çalışan insan, yapamayacağını düşündüğü bir işi yapacak olan meslek erbabının en ehil olanını bulmaya çalışır.
Bir musluk başlığını söküp takmayı denemeyen insan, o iş için başvurduğu kişiyi usta zanneder. Aynı kişiden bir su kaçağını bulmasını istese, netice alıp alamayacağını, ancak tecrübe ederek öğrenir. Tabi ki maliyetine katlanarak…
Sonuç, kendini usta zannedenlerden geçilmeyen bir piyasanın oluşumuna katkı sağlamak anlamına gelir. İşinin ehli kalmadı, sızısı durduk yerden mi çıktı sanıyoruz?
Bütün bunlar, kendine yetebilme çabamızın azlığından olan şeylerdir.
İşinin hakkını veren insana duyduğumuz derin saygının sebebi, yapılan o işi o güzellikte hiçbir zaman yapamayacağımıza kanaat getirişimiz değil midir?
Böyle insanların kendi camiasında parmakla gösterilen insanlar olmasının sebebi, duyduğumuz bu derin saygıdır.
Şöyle bitirelim:
İnsanın kendine yetebilme çabası, fıtratına uygun davranma mecburiyetinin bir parçasıdır.