Nasreddin Hocanın bir fıkrasını hatırlatarak yazıma başlamak istiyorum. Fıkralar, kıssalar, deyimler ve ata sözlerimiz; anlatmaya çalıştığımız düşünceleri mizahi açıdan kolayca kavramamıza yardımcı olduğunu biliyoruz.
“Nasreddin Hoca gece yatağında istirahat ederken, sakalının arasından bir fındık faresinin geçtiğini fark eder. Başlar bağırıp çağırmaya. Evi baştan ayağa inletir.
-Nerden çıktı bu fare? Bu evde hiç fare yoktu. Bu evin kedisi uyuyor mu, neden yakalamadı bu fareyi?
Derin uykusundan uyanan hocanın hanımı:
-O kadar çok bağırma Hoca, komşulara rahatsızlık vereceksın, gecenin bu saatinde uyandıracaksın onları. Alt tarafı, küçük parmağın kadar bir farecik, geçti gitti işte. Uykumuz kaçmasın uyu artık.
-Komşular dün evlerinde temizlik yapmışlardı. Fare oradan bizim eve kaçıp gelmiş olmalı.
Hoca yatağından hışımla kalkarak:
-Şimdi gidiyorum komşulara. Farelerine sahip çıksınlar. Bizim ev farelerin yuvası değil.
Hocanın hanımı telaşla:
-Delirdin mi sen, gecenin yarısı olmuş, bu saatte komşuya gidilerek rahatsız edilir mi?
Nasreddin Hoca:
-Gidilir, gidilir... Ben şimdi tedbirimi almazsam, bizim sakal, fındık farelerine yol olur.”
Yine bilindiği üzere, kültürümüzde yer alan şöyle güzel bir deyim vardır, “YOLGEÇEN HANI”.
Zaman zaman, yaşantımız içinde yer alan olaylar karşısında kullandığımız bu nükteli deyim, şu an içinde bulunduğumuz durumları ne güzel izah ediyor.
Nerdeyse ülkemiz; gireni/çıkanı, geleni/gideni belli olmayan mekan haline geldi. “Burası Yolgeçen Hanı mı?” sorusunun muhatabı olarak, gereğinin yapılması, üzerinde yaşadığımız “Zor Coğrafyanın” elimizden kaçmasına ASLA izin vermememiz gerekir.
Bin yıldan beri üzerinde yaşadığımız coğrafyayı, bütün özelliklerini, sahip olduğu yer üstü ve yer altı zenginlik kaynaklarını biliyor muyuz?
Dünya üzerinde, kıtalar arası stratejik coğrafi konumunun farkında mıyız?
Eğitimden geçen gençlerimize, istifade edemediğimiz zenginlik kaynaklarımızı, coğrafyamızı, yeterince öğretebiliyor muyuz?
Ülkesinin dağlarını, ovalarını, denizlerini, akarsularını, madenlerini, şehirlerini, dünya üzerindeki konumunu öğrenemeden yetişen yeni nesil, üzerinde yaşadığı coğrafyayı, VATAN olarak benimseyebilir mi?
VATAN SEVGİSİ; Eğitim/öğretim programlarında düzenlenecek yeni müfredat ile, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın her yönü ile öğrenip tanımakla olabileceği gerçeğinden hareketle, şimdiye kadar yapılanları bir tarafa bırakıp, ülkemizi yeniden tanımaya, çocuklarımıza gereği gibi öğretmeye ve benimsetmeye çalışmalıyız.
Coğrafyamızı öğrendiğimiz zaman, başımıza gelen ve gelmeye devam eden musibetlerin sebeplerini, kaynağını daha iyi görüp anlamaya, sahip olabilme yolunda yapılabilecekleri yapma kararlılığında olacağız.
l. Dünya savaşından beri batı dünyası (Haçlı zihniyeti/Hiristiyan medeniyeti) Anadolu’dan bizi çıkarmak veya sindirmek için her türlü melaneti yaptı ve yapmaya devam etmekte.
Çanakkale’de, Sakarya’da silah zoru ile başaramadıklarını, inancımıza, etnik yapımıza, kültürümüze müdahale ederek, İslam dünyasına soktuğu fitne tohumları, ASALA, DAEŞ, PKK, YPG v.s ve FETÖ örgütler marifeti ile başarmaya çalışan düşmanlarımızla baş edebilmenin yolu KENDİMİZE GELMEK zorundayız.
Türkiye’nin, Müslüman Türk insanının sahip olduğu tarihi misyonundan endişe duyuluyor, korkuluyor.
Son dönemlerde alınan ekonomik tedbirlerle, yapılagelen önemli yatırımlarla kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir Türkiye, sömürgeci zihniyetin uygulayıcılarını ürkütüyor.
Savunma alanında önemli proje ve yatırımlar, dünya silah patronlarını endişelendiriyor.
Talimatlarla yönetilen bir ülke konumundan, mazlum ülkelerin, sessiz yığınların umudu haline gelmek üzere olan TÜRKİYE’nin bu görünüşü, “Hiç de hayra alamet değil.”
Ülkemizin çok ciddi saldırılar karşısında olduğunu biliyoruz, bilmek zorundayız, unutmayacağız.
Nasreddin Hoca fıkrasında bize verilmeye çalışılan mesajda olduğu gibi, ülkemize sahip çıkalım. “Yolgeçen Hanı” olmasına asla fırsat vermemek için üzerimize düşen görevi öğrenip/anlayıp yapmalıyız.
Ayırım söz konusu olmadan, aynı gemide yolculuk yapan bizlerin, kendimize gelerek ülkemizin geleceğine omuz vermek sureti ile, vatanımıza, geleceğimize hizmet etme anlayış ve kararlılığında olmalıyız.
ÖNEMLE:
Karanlıktan aydınlığa, yeniden doğuşa, dağılmışlıktan VAHDET’e, kurtuluşa, YENİ MEDENİYET’e; yolculuk anlamında olan “HİCRET’in” 1438. Yılının başlangıcı, ülkemize, İslam Alemine, insanlığa hayırlar getirmesi dua ve dileğimizdir.