Ertem Eğilmez’in “Hababam Sınıfı” eserinden uyarlanarak beyaz perdeye aktarılan sınıfın Mahmut Hocası, namı diğer Kel Mahmut, serinin “Hababam Sınıfı Tatilde” filminde öğrencilerine okulu tarif ederken şöyle diyordu; “Okul sadece, dört yanı duvarla çevrili, üzerinde damı olan yer değildir. Okul her yerdir, sırasında bir orman, sırasında dağ başı, öğrenimin, bilginin var olduğu her yer okuldur.”
Filmi defalarca izlemiş olsak da bizde hâla, eğitimcimizden velimize, öğrencimizden hizmetlimize günümüzde eğitim, belirli ve önemsiz bir bilgi yığınını sabit sürede dört duvar arasında zorla öğrenciye aktarmak olarak algılanıyor. Bu algılama eğitimin aslı olmadığı halde aslındanmış gibi kıyafet, test çözme, araç gereç tarzında meseleyi ilk sıraya koyuyor, bu durum eğitimin karmaşık hale gelmesine sebep oluyor.
Hayata yön verecek, gerekli ve köklü değişiklikleri yapabilecek, sistem içinde dik ve özgür kalabilmeyi başarabilecek, doğru yolda yürüme becerisini kazanmak büyük ölçüde eğitime bağlıdır.
Eğitim erdemli olmayı ve doğru kalabilmeyi öğretmenin yoludur aslında. Tüm çaba ve yöntemler bu yola amil olmalıdır. İnsanı insan yapan ve kökten gelen değerler doğrultusunda insanı manen be bedenen bir biçimlendirme çabasıdır. Bu haliyle eğitim dört duvara sıkıştırılamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır.
Çağımız aslında eğitimi okuldan dışarıya çıkarmayı başarmıştır. Lakin bunu eğitimciler eliyle başarmış değiliz. Biz çocuğun kıyafeti hakkında konuşurken, evde eşofmanı ile televizyon karşısına geçen çocuk öğretmeni ve ailesinden çok sosyal medya ve televizyon programları tarafından eğitilmektedir.Hemen her yaşta çocuğumuzun dikkatini, zevkini, ilgisini çekecek onlarca program, değişik Internet siteleri gündelik hayatın parçası halinde artık.
Müslümanların çoğunlukta olduğu bir coğrafyada Müslüman gibi davranmak ve Müslüman tavrı göstermek durumundayız. Bu hem inancımız gereği farz hem insanlığımız gereği şarttır. “bu gençliğin hali ne olacak, nesil bozulmuş arkadaş, şimdiki gençler bir tuhaf” cümleleriyle başlayan şikâyet ve yakınmalar kurtarmaya yetmeyecektir.
Bizim için caddemiz, sokağımız, parkımız, iş yerimiz, camimiz okul olmak durumundadır. Her birimiz önce öğrenci sonra öğretmen olduğumuzu hatırlamak zorundayız. Yakın zamana kadar komşunun çocuğuna gerekirse uyarıda bulunan amcalar, şimdilerde gençlerin verecekleri cevaplardan çekinerek kıyıya çekiliyorlar. Oysa kadim kültürümüzde büyüklere saygı, küçüklere sevgi toplumun huzuru için olmazsa olmaz şartlardan biriydi.
Televizyonun, sosyal medyanın, cep telefonlarının, modern hayatın aile ve okuldan çok daha etkili olduğunu biliyoruz. Bilmek yetmiyor oysa. Ailenin eğitimde ilk sırada yer aldığını tekrar hatırlamalı, okulun dört duvardan ibaret olmadığını unutmamalıyız.