Ülkemiz ve dünya ekonomisi için beklentilerin sonlanmaya başlayıp karar verme aşamalarına doğru geçiş yapılmasının artık kaçınılmaz olduğu sürecin sonuna yaklaşmış bulunmaktayız. FED tarafından daha önce açıklanan, ABD ekonomisin uzun vadeli, sağlam temeller üzerine ve enflasyon oranının istenen düzeye (%2) geldiğine ve ekonomi verilerine bağlı olarak ABD ekonomisinin sağlam temeller üzerine oturduklarına inandıkları zaman yani artık büyük bir ihtimalle bu yılın sonuna doğru veya gelecek yılın ilk çeyreğinde faiz artırımına geçileceği bekleniyor. Bekleniyor diyorum, eyalet FED başkanlarının ABD’nin ekonomi verilerindeki oynaklık ve karışık sinyallerin gelmesine de bağlı olarak yaptıkları farklı açıklamalar ile gelişmekte olan ülkeleri diken üzerinde tutma egoları devam ediyor. Eğer FED yetkililerin kafalarında belirledikleri şartların tam olarak oluşmasını beklemeleri demek, dünyanın Yellenin iki dudağından ne çıkacağını daha da bekleyeceği anlamına gelirdi. Artık yolun sonuna gelindi, kısa bir süre sonra FED faiz artırımına başlama kararı verecek. ABD ekonomisi verileri her zamanki gibi değişik mesajlar vermeye devam ediyor. İstihdam gücünün yükselmesi, İran’ın uluslararası ekonomi sahnesine özellikle petrol arzıyla çıkmaya hazırlanmasına bağlı olarak petrol fiyatlarının aşağı yönlü olmasının tüketim pazarını genişletmesi, büyümenin süreklilik kazandığının düşünülmesi, ISM (Institute of Supply Management) ve DXY (US Dollar Index) endeksinin olumlu değerler göstermesi faiz artırımına başlanması kararının verilmesi ihtimalini güçlendirirken, işgücü maliyetinin ve firmaların bilançolarının istenen düzeyin altında kalması ise ABD ekonomisiyle ilgili az da olsa soru işaretlerinin sürmesine neden olan faktörleri meydana getiriyor.
Genel olarak ülke ekonomilerine göz atacak olursak; önemli küresel ekonomilerden Almanya’da perakende değerlerinin yüksek çıkması, enflasyon ve istihdam verilerinin olumlu bir seyir göstermesine bağlı olarak euronun değerinin artmasına neden oldu. Almanya; disiplinli kalifiye işgücüne, yüksek teknolojiye ve sağlam sanayi alt yapısına sahip özelliğiyle, orta ve uzun vadede hem AB’nin lokomotif ekonomisi hem de ABD’ye karşı ciddi bir ekonomi gücü olmaya devam edecek ülkelerin başında geliyor. Almanya için söylenenleri İngiltere için söylemek mümkün değil. Çünkü gerileyen ve düzensiz bir seyir gösteren sanayi üretimi süreciyle mücadele eden İngiltere, faiz oranlarını düşürerek yavaşlayan ekonomisini canlandırmak için çırpınan bir ekonominin AB’nin horozu olamayacağı açık zaten. Şu anki yapılan tahminlere göre ABD, 2025 yılında dünyanın ikinci büyük ekonomisi durumuna düşecek Çin’den sonra, yani ABD’nin destekçisi olmak üzerine inşa edilen ülke politikaları iflas edecek eninde sonunda. İngiltere, zamanında ele geçirdikleri sömürgelerinin insan ve doğal kaynaklarını sömürmekten, ABD’nin kuyruğuna takılıp politikalarını desteklemekten vazgeçip, teknolojik açısından atalarının ruhuna sahip çıkıp kendi bünyelerinde yeniden bir sanayi devrimi yaparak prangalarından kurtulmayı ve öne çıkmayı denemeli. Çin, borsada yaşadığı şoku atlatmak ve güven ortamı sağlayıp reel ekonomiye bulaşmasını önlemek için spekülatif gelişmeleri durdurmaya çalışıyor. Çin ekonomisinin yavaşlaması tüm dünya ekonomilerini olumsuz etkileyeceği için, alınan önlemlerin başarıya ulaşması herkesin ortak beklentisi.
Gelişmekte olan ülkeler ilk olarak FED kararları üzerine yoğunlaşmış durumda, olacakları bekliyorlar. Tabi bu arada olası bir kötü sürpriz karşısında da ekonomik ve siyasi açıdan ellerini güçlendirecek şekilde önlemler almaya çalışıyorlar. Bir yerde de mecburlar, çünkü FED’in planlarını uygulamaya koymasıyla ucuz maliyetli yüksek miktarlardaki başı boş küresel sermayenin demir atacağı ilk liman ABD başta olmak üzere sağlam ekonomi yapılarına sahip ülkeler olacak. Değilse sürekli cari ve dış ticaret açıklarını borçlanarak kapatma alışkanlığı gibi kolay yolu seçen ülkeler ve bu tip ülkelerin ekonomilerinden sorumlu yetkililer için artık yolu sonuna gelindi. Bundan böyle başkasının parasını kullanmanın maliyeti yükseldi yani para pahalandı, bir başka deyişle özellikle gelişmekte olan ülkeler, kendi üretip dünya pazarlarına satabildikleri ve artık değer sağlayabildikleri kazanımları kadar refaha sahip olabilecekler. Doğrusu da bu, refahı bile hak edeceksin, hem kişisel baz da hem ülke olarak.
Türkiye ise ekonomi verilerinin genel olarak olumsuz seyrettiği bir sürecin içinde. TÜFE ve Yİ-ÜFE’nin mevsimsel etkilerin etkisiyle de olsa düşmesi olumlu bir gelişmeyken, ihracatın azalma trendinin devam etmesi ve ithalata bağımlı ihracat yapısının kırılamaması ise önemli bir sorun. Bunun üzerine bir türlü çözülemeyen koalisyon temelli siyasi belirsizlik, son günlerde siyasete ayar verme düşüncesiyle bir güç olduğunu ispat derdinde olan terör örgütü kaynaklı olayların artması, tüm bu yaşanan gelişmelerin üzerine tuz biber ekmiş durumda. İktidarıyla, muhalefetiyle herkes ortaya çıkan durumdan şikayetçi. Sözde herkes barış istiyor, herkes haklı, herkes masum, herkes ülkenin çıkarlarını istiyor. Büyük mizah üstadımız Nasreddin Hoca’nın fıkrada, iki kilogram eti kedinin yediğini söyleyen hanımına kediyi yakalayıp tarttıktan sonra “et buysa kedi nerde, kedi buysa et nerde” dediği gibi, o zaman bu terör, bu kaos ortamı, ekonomimizdeki bu kırılganlık niye var? Birileri yalan söylüyor ve milleti salak yerine koyuyorlar ama niyeti bozukların kim olduğunu artık millet anladı, hesabı da ilk seçimde kesecek. Ülkemiz enerjisinin ve kaynaklarının terör odaklı gelişmelere kurban edilmesi ve dünyaya kaos ülkesi şeklinde yansıtılmamız 78 milyonun aleyhine. Ölüm, terör; hiç bir zaman, hiçbir sorunu çözmemiştir.
Soru: Enflasyonist ortamda parasal taban artırılır mı? Neden?...
Sözün Gözü: Hayat en iyi aynadır, zamanla kimin adam olduğunu veya olmadığını gösterir.