Gönül coğrafyamız Kazakistan’da yaklaşık üç haftadır inanılmaz gelişmeler yaşandı. Ata topraklarımızda yaşanan üzücü olaylar karşısında adeta yüreklerimiz ağzımıza geldi. LPG zammını protesto etmek amacıyla Almatı ve çevre kasabalarında başlayıp diğer birkaç şehre sıçrayan gösteriler bir anda ülke gündeminin sınırlarını aşarak dünya gündeminin bir numaralı meselesi haline geldi. Plakasız araçlarla göstericilere dağıtılan silahlara, kitleleri yönlendiren ve daha sonra sınırı aşmaya çalışırken yakalanıp gözaltına alınan yabancı uyruklu kişilerin kimliklerine, kamu binalarına verilen zararlara ve çevrenin hunharca yağmalanmasına bakılırsa protestoların masumiyet sınırlarından çıkıp ülkeyi terörize etmeye çalışan grupların amacına hizmet ettiği açıktır.
Bu protestolar gösterdi ki büyük yeraltı kaynaklarının bulunduğu Türk memleketleri, küresel güçlerin iştahını kabartmaya devam ediyor. Bu tür olaylardan Türk Baharı beklentisi içerisinde olanlar şimdilik sükût-u hayale uğrasalar da bitmek tükenmek bilmeyen sinsi planlarına devam edeceklerdir. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan gibi Türk Cumhuriyetleri bu yaşanan acı tecrübeden gereken dersi çıkartıp bu minvalde gelecek planlaması içerisinde olmalıdırlar.
Kazakistan, tarihinin en zorlu dönemeçlerinden birini aşmaya çalışırken Türk devletleri de tarihin kendilerine yüklediği kardeşlik hukukunun bir gereği olarak Kazakistan’ın yanında dimdik durmalıdır ve duracaktır. Bizim Kazak Türkleri ile ortak tarihimiz, ortak kültürümüz, ortak manevi bir geçmişimiz var. Kazaklar, sadece Kazak değil onlar aynı zamanda bizim soydaşımız, kardeşimizdir.
Kazakistan’ın karışmasına sadece siyasi bir gelişme veya hareketlilik olarak bakamayız. Kazakistan'ın yardım çağrısına karşılık Rusya'nın şart koştuğu iddia edilen 4 maddeye baktığımızda 1- Kırım'ın ilhakının tanınması 2-Rusçanın yeniden ikinci resmi dil olması, 3-Rusya'ya askeri üsler temin edilmesi, 4-Rus azınlıklara özerklik gibi isteklerin dillendirilmesi aslında perde arkasında dillendirilen rahatsızlıkları ortaya dökmektedir.
Tam da bu noktada yaşananlara bütünsel olarak baktığımızda konunun tam olarak stratejik olduğunu anlayabiliriz. Kazakların özellikle son yıllarda “özlerine” dönme hamleleri olarak yorumlanan Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçiş, Rusçanın anadil gibi sayılmasından vazgeçilmesi ve Türk Cumhuriyetleriyle iyi ilişkiler geliştirmesi, kuruldukları dönemden beri ülkenin üzerinde her an şimşek çakacak karabulutlar gibi gezen Rusya’yı rahatsız ettiği ayan beyan ortada. Son gelişmelerin ardından yardım çağrısı yaptığı Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütünün en güçlü üyesi Rusya ile yakınlaşan Kazakistan’da Latin alfabesi, Rusçanın ikinci anadil olması gibi konularda nasıl bir yol izlenecek.
Diğer yandan ülkenin ilk devlet başkanı Nursultan Nazarbayev’in Halk Meclisi ve Güvenlik Konseyi’ndeki başkanlık görevine de son verilerek kendisine yakın önemli bürokratlar tasfiye edildi. Nazarbayev’in bundan sonraki süreçte iktidardan tamamen uzaklaştırılmış olması, onursal başkanlığını Nazarbayev’in yaptığı Türk Devletleri Teşkilatı’nda Kazakistan, nasıl bir yol izleyecek? Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin. Temennimiz bu sürecin en az hasarla atlatılması. Selam ve dua ile…