Geçen yıla kadar yılsonunda gelecek yılın takvimi için yakın çevreme “Bana bir takvim ayarlayın” derdim. Takvim dediğim yapraklı, eskilerin deyimiyle saatli maarif takvimi. Bu yıl ise yapraklı takvim konusunda ciddi sıkıntılar oldu. Maliyetinin artması nedeniyle işyerleri promosyon amaçlı takvim dağıtmaktan vazgeçtiler. İlginin az olması sebebiyle birçok kitabevinde bile takvim bulamadık. En son bir camiden otuz yılı aşan ömrümde ilk defa Diyanet Takvimi aldım.
Çoğu zaman bazı küçük gibi görünen şeylere kafayı takarım. Mesela 2018 yılında doğru düzgün alıç bulamamaktan şikâyetçiydim. Bu yıl ise bulunca abartarak yedim. 2019 yılının son günleri de beni takvim konusunda şaşırttı. Takvimi bir gelenek, nostalji aracı olarak falan değerlendirmiyorum. Bana göre hâlâ kanlı canlı hayatın orta yerinde durmakta. Her gün yaprağını büyük bir özenle koparak verdiği çeşitli bilgilerden istifade etmek oldukça iyi oluyor. Şimdi kardeşim akıllı telefonlarda çok güzel takvim uygulamaları var. Yıl 2020 olmuş kâğıt yapraklı takvim güzellemesi yapıyorsun falan diyecekseniz bir zahmet bu yazıyı okumayı bırakın. Gündelik hayatta kendimizi sürekli bir bunalım içinde bulmamızın ana nedeni hayatımıza anlam katan bu tarz ince güzelliklerin bir bir ortadan kalkmasıdır. Gitgide teknoloji odaklı, sığ, koşuşturmayı seven bir hayatımız var…
Kapitalizm bir ürünün yerine yenisi koyduktan sonra o ürünü çöpe atmak yerine nostaljik hale sokarak daha da pahalıya sunmakta. Bugün yapraklı takvime burun kıvıranlar, sevgililerinin, eşlerinin, çocuklarının doğdukları günün takvimini internet üzerinden bilmem kaç liraya satın alıyorlar. Bu bile bir sektör haline geldi. Eski takvimler tıpkıbasımlarla yeniden basılır oldu. Yaptıklarında da zerre miktar çelişki görmüyorlar. Nostalji, retro gibi kavramlar imdatlarına yetişip çok havalı olduğu konusunda onları ikna ediyor.
2000’li yılları hiçbir şeyin kendisi gibi olmadığı, kendinden başka her şeye benzediği bir dönem olarak tanımlasak yeridir. Son yıllarda neredeyse her türlü elektronik alet akıllandı, ilk icat edildiği gündeki işlevinden oldukça uzaklaştı. Akıllı telefonlar konuşmaktan başka her şeye yarıyor. Her gün eklenen yeni uygulamalarla daha da başkalaşıyor. Akıllı TV’lerde birer bilgisayara dönüştü. Yeni modamız da artık akıllı telefonlar kadar yaygınlaşan akıllı saatler. Saati göstermek dışında her türlü işe yarayan akıllı saatler telefonlarla eş zamanlı çalışıyor. Burada teknik özelliklerine girmek istemiyorum zaten çok anladığımda bir şey değil…
Kullananlardan dinlediğim kadarıyla bu akıllı saatlerde yer alan özelliklerin hepsi bağlı bulunduğu akıllı telefonlarda da var. Arama, mesaj gibi bildirimleri ekranına yansıtıyor. Saatten konuşma özelliği sağlıyor falan. Bu mantıkla bakıldığı zaman gereksiz bir şey. Bir de cep telefonunun radyasyonu yetmiyormuş gibi telefon ile saati birbirine bağlamak için kullanılan bluetooth bağlantısı sürekli açık olduğundan ekstra bir zarar da oradan geliyor. Şekil itibarıyla de bana göre bir albenisi yok. Klasik saatlerin işçiliğinden, inceliğinden ve estetiğinden yoksun. Fakat ne hikmetse şu ara herkesin kolunda. Fiyatları da bin liradan başlayıp, beş bin liraya kadar çıkıyormuş. Yani saat fiyatına bir akıllı telefonda daha alınır.
Mesele parası değil. Çok daha uygun fiyata olsa da kafama yatmıyor. Her şeyin asılından çıktığı dünyada bırakalım da saatler bari sadece zamanı göstermekle yetinsinler. Onlara yeni görevler, anlamlar yüklemeyelim. Bu saatlerin sürekli yeni modelleri çıktığından tıpkı cep telefonları gibi bir statü göstergesi haline getirildi. Kadınlara daha fazla ürün satabilmek için çeşitli renklerde kordonlar çıkarıp, haftanın yedi günü farklı bir renk kullanmaları sağlanıyor.
Gün boyu iş güç peşinde hayatlarını kaybeden insanlar bu tarz büyüklere üretilen oyuncaklarla mutlu oluyorlar. Tamam, gençler teknolojinin hakkını veriyor, bir yere kadar onlara yakışıyor. Fakat 50 yaşını geçmiş amcalar, teyzeler bu saatleri kullanırken ne hissediyorlar, çok değil 10-15 sene önceki hallerini düşünmüyorlar mı merak ediyorum…