“Kavga” kelimesini duyduğumuz zaman içine düştüğümüz ruh halinin çetin ve netameli olduğunun farkındayım. Kavgayı istemeyiz çoğunlukla, kavganın zarar verip yenmek üzerine kurulu bir mücadele, mükatele, münazara olduğunu kabul ederiz. Kavga etmiş olmak çoğunlukla çevremizde hoş karşılanmayan, yapmasaydın tembihleriyle karşılaştığımız bir durumdur. Çocuğumuzun akşam eve bir kavgaya karışmış olarak dönmesini asla istemeyiz.
Kavgayı istememiş olmak kavgaya karışmamızı engeller mi? Hayır. Aslında biz zaten derin ve kesif bir kavganın içindeyiz. Bu duruma dövüşmek, mücadele etmek, savaşmak gibi anlamlar yüklemiş olsak da kavgadan ıskat etmiş olmayız. Beşer olarak yaşamak zaten kavga ediyor olmayı gerekli kılar. Özellikle Müslümanlar kavgaya baştan taliplerdir.
Andan başlayarak ömür boyunca kavga halinde olmadığımız süreyi toplasak ömrümüzün çok az bir kısmını alır. Kendimizden iki kişi çıkmış olsa sanırım ilk kavgası diğer yarısıyla olacaktır. Evet, böyledir de lakin kavga dinç ve diri kalmak için vazgeçilmez istenmeyendir.
Müslüman’ın nefsiyle kavgası, dünyadaki en amansız meydan savaşlarından daha çetin daha amansız olmakla birlikte daha anlamlı ve daha kazançlıdır. Bundandır sanırım ki biz ekmeğimizi kazanmaya “ekmek kavgası” demişiz. Ekmek rızkın diğer adı olsa gerek, rızık Allah’tandır, çaba ve emek olmadan ekmek de yok demektir.
Peygamber efendimizin hadislerinde geçen ve çoğunlukla yerilen kavganın iki Müslüman arasında nizadan dolayı çıkan beyhude dövüşme olduğunu anlayabiliyoruz. Bununla birlikte “Haksızlık karşısında susan şeytandır” düsturunu da sahiplenmek benimsemek durumundayız.
Osman Gazi'ye “Haklı olduğunda kavgadan korkma!” diyen Şeyh Edebâli “hak” dediğimiz o kutsal değerin korunmasının kavga bile gerekse alınmasını salık vermemiş midir? Haklıysan kavga etmeyi göze alacaksın demektir.
Peki, Müslümanların yumuşak huylu, hilm sahibi, af edici ve sabırlı oldukları gerçeğini ne yapacağız, sorusuna nasıl cevap verelim? Müslüman’ın dövüşmek anlamındaki kavgadan uzak durması onun kavgadan kaçıyor olmasını göstermez. Müslüman kavga etmiyorsa tepkisiz olmadığından, güçlü olmadığından değil vakarından, sabrından ve vaktini beklediğinden durur. Bu duruş bile aslında sabit olmak, geri adım atmamak, suskunluğu ile cesaretini haykırmak demektir.
Şimdilerde kavga efelerin değil serserilerin, beylerin değil mafya babalarının, âlimlerin değil ukalaların, ediplerin değil kalemşorların eline düştü. Hak olanı haklıya teslim etmek için değil haksız olanı haklı göstermek adına kavgalara tutuşulur oldu. Artık kavga daha çok adamı nasıl harcarım üzerine yapılır oldu. Asil kavgalar yerini basit ve sığ sokak çatışmalarına bıraktı.
Kavga şart, kavga lazım nefsimizle bir kavgaya tutuşmalı önce, sonra haklı olan için. Dik durmalı, sabit ve net olmalı hatta biraz kalın biraz da yalın olmalı vesselam.