Tarihte bir Kral Faysal vardı bilirsiniz.
Riyad’daki sarayında yeğeni Faysal bin Musaid tarafından suikasta uğrayan bir kral! Ölürken biz Osmanlı’ya yaptığımız haksızlığın bedelini ödüyoruz demişti hani. Bu suikastın Ortadoğu’daki kırılma anlarından bir tanesi olması da çok ayrı bir konu tabi. Ama ben bugün başka bir mevzudan bahsedeceğim.
Anlatmaya çalışacağım şey aslında Faysal’ın torunlarının hala aynı yanlışta ısrar etmeleri. Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan için yeni bir profil değil. Yani biz aynı senaryoyu tarihte gördük demeye getiriyorum.
Selman, Birleşik Arap Emirliklerinin liderlerinden, Muhammed b. Zayid ve Muhammed bin Zayid el‑Nehyan ile birlik olmayı tercih etti. Beraber, Amerika’nın tabir-i caizse maşalığını yapıyor.
Bunların yanına Mısır’ın cuntacı lideri Sisi’yi de eklememek olmaz tabi!
Bu ekip, Müslüman Kardeşler’in başkaldırışına bir şekilde engel olarak, Arap halkının haklarını sömürerek, bu coğrafyadaki zenginlikleri Batıya peşkeş çekiyor.
Tabi onların bu çabasının karşılığı da Amerika ve İsrail tarafından himaye edilerek veriliyor. Hatırlarsanız bundan iki üç hafta önce Trump bunu teyit eden şu cümleyi kullanmıştı.
“Biz olmasak iktidarda 2 hafta bile duramazsın.”
Yine son dönemde İsrail’deki bazı gazeteler; “Suudi Arabistan’ın veliaht Prensi Selman devrilmemeli” diyerek propaganda yaptılar.
Sadece bu cümleler bile itiraf niteliğinde gözüküyor.
Bakıldığı zaman bu coğrafyada mezhep çatışmalarına ve bu ekibe karşı duran iki ülke var. Türkiye ve Katar.
Zaten Arap devletlerinin, Katar’a cephe almasının arkasında da bu sebep var. Katar’ın gelişmekte olan hali Arap ülkeleri rahatsız ediyor elbette ki. Ve yeni bir Mısır oluşturmak için Katar’ın üzerine yükleniyorlar.
Türkiye de bu denge politikasında, Kızıldeniz üzerinde Altınboynuz denilen yerde kurduğu askeri üs ile aslında tarafını seçti.
Tüm bu yaşananlara bakıldığı zaman, Cemal Kaşıkçı olayı daha net gözüküyor değil mi?
Kaşıkçı Müslüman Kardeşleri destekleyen bir isim.
Bu konuda sözüne itibar edilen bir gazeteci.
Twitter’da yaptığı paylaşımlarına bakıldığında Arapları meselelere daha yakın durmaya ve gözünü açmaya davet eden yaklaşımlarını görmek mümkün.
Kaşıkçı’nın son makalesinde de bakınca gözüme çarpan ibareler şunlardı.
“Arap dünyasının en çok ihtiyacı olan şey ifade özgürlüğü” dedi.
“Araplar ya bilgilendirilmiyor ya da yanlış bilgilendiriliyor. Bölgeyi ve günlük yaşamlarını etkileyen meselelere değinemiyorlar, toplum içinde konuşamıyorlar. Toplumun büyük bir çoğunluğu bu yanlış anlatıya kurban gidiyor. Ne yazık ki bu durum değişecek gibi durmuyor." değerlendirmesinde bulundu.
Tablo belli. Kaşıkçı’nın net tavrı. Üstüne Türkiye’nin net tavrı. Muhammed bin Selman’ın maşa olması. Ve kendi hegemonyasını oluşturmaya çalışan Amerika, İngiltere ve İsrail…
İngiltere diyorum çünkü İngilizler Suudi Arabistan’ın Amerika eksenine girmesinden bir hayli rahatsızdı. Arabistan’ı kendi çemberlerinin dışında görmek istemiyorlar.
Biliyorsunuz Kâbe’yi de içinde bulunduran Mescid-i Haram’ın hemen yanı başına yapılan Zemzem Towers’ı İngiltere yaptı. Hem de Osmanlı zamanından kalma Ecyad Kalesi’ni yıkarak.
Yani İngiltere Suudi Arabistan’ı hamur gibi şekillendirdi. Şimdi bu kanlı elleri ile yaptığı kocaman pastayı, Amerika’ya teslim etmek istemiyor.
Şu durumda İngiltere de Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılmasından karlı çıkmak istiyor. Uluslararası arenada sıkıştırılan Arabistan’a tekrar sahip olacağını düşünüyor.
Özetle; Amerika kuklacılığa devam etmek istiyor! İngiltere kimse pastama dokunmasın diyor! Selman ekonomik gücünü göstermeye çalışıyor! Kaşıkçı Türkiye’de, aniden ortadan kayboluyor!
Fakat unuttukları bir şey var. Türkiye bir kabile devleti değil!
Asla töhmet altında kalmayıp, meseleyi açıklığa kavuşturacak.
Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılacak.