Karizma, herhangi bir kimsenin olağanüstü bir takım yeteneklere sahip olması değil, “karizma”ya sahip olduğu hakkında geniş halk tabakalarında “sağlam bir inanç uyandırması”dır. Böyle “olağanüstü” niteliklerin varlığına inanmak, bağlılarda, karizmatik liderin emirlerine kendi iradeleri imiş gibi tabii bir itaati doğurur. Onların iradelerini esir alır.
Diğer bir deyimle, karizmatik otorite, bağlıların belli bir kişideki olağanüstülüğe inanmalarına bağlı olarak itaat ettikleri bir hâkimiyeti ifade eder. Bu otorite biçimi, Weber’in geleneksel ya da yasal-rasyonel dediği genel normlara göre işlemez; ilke olarak ilham ve rüyalara göre işler. Bu açıdan karizmatik otorite “irrasyonel”dir.
Otorite, bazen şahıs, bazen toplum ve bazen de kurum olabilir. Bu sebeple otorite, hangi türden olursa olsun, varlığını ve egemenliğini koruyabilmek için mutlaka uyanlar katında olmazsa olmazlığını, meşruiyetini “olağanüstü” telakki edilen niteliklerinden alır. Çünkü insanlar, karizmatik liderde sıradan insanların ulaşamadığı insanüstü ya da erişilmesi imkânsız ve örnek olarak mülahaza edilen bazı vasıfları algılarlar. Karizmatik nüfuzun ilâhi kökeni, bu tarz otoriteyi meşru kılan ortak bir motiftir.
Weber’in açıkladığı gibi, karizmatik dini bir lider, otoritesini, bağlılarından almaz. Bu otoritenin yegâne kaynağı, “metafiziksel” olup sosyal/fizikselin üzerinde ve ötesindedir. Gerçekte, karizmatik şahsiyetin otoritesini meşrulaştıran şey, bağlıların bu metafiziksel kaynağa olan itikatlarıdır. Eğer, bağlılar, otoriteye olan bu itikatlarını kaybederlerse, otorite de meşruiyetini kaybetmiş demektir.
İşte gerek tarihte Hassan Sabbah gibi ve gerekse günümüzde ortaya çıkan sapkın dini anlayışlar, sahte meşruiyetlerini, taraftarlarının çokluğundan değil, taraftarlarını bu görevi kendisine ya doğrudan Allah’ın ya da Hz. Peygamberin verdiğine inandırmalarından almışlardır. Böylesi inanç çevreleri bağlılarının itikatlarını berhava etmekle kalmamışlar, tarih boyunca İslam toplumlarında kargaşa ve yıkımın önderliğini de yapmışlardır. 15 Temmuz hain darbe girişiminin arkasındaki sapkın teolojide olduğu gibi.
Bu anlayışların önüne nasıl geçilir?
Geleneğimizde birçok çare vardır. Bu çarelerden birisi, sünnî kelamın ABC’sinde yer alır. Örneğin, Ebu Hanife ve İmam Mâtürîdî ilim elde etme yollarını beş duyu, akıl ve haber-i sâdıkla dondurmuşlardır. İlham, keşif ve rüya gibi haller objektif ve ölçülebilir bilgi vermedikleri için bilgi sebebi olarak kabul edilmemiştir. Dün de bugün de Müslümanların başını ağrıtan büyük olaylar, işte irrasyonel bir bilgi vasıtası kabul edilen yollar kanalıyla bilgi aldığını taraftarlarına aşılayan ve onları peşine takan kimselerden gelmiştir. Bu sebeple kişilerden daha çok, onların bilgi alt yapılarının yanlışlığını topluma inandırmadıkça bu tip anlayışlar varlığını devam ettireceklerdir. Bunlar bukalemun gibidir, bugün onların adı Ahmet olur, yarın adı Veli olur. Esas olan zihniyetle mücadele edip, doğru bir mihenk, mizan ortaya koymaktır.