Ülkeler kendi gündemlerine göre oluşan sorunlara çözüm bulma uğraşısı yanında, küreselleşme gerçeği sonucu büyük bir köy haline gelen dünyamızda, dışsal faktörlerin doğurduğu gelişmelere karşı da çözüm yolları üretmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bir ülke kendi ekseni etrafında dönerken, aynı zamanda her ülke birbirinin etrafında dönmektedir. Bu şu demek; her hangi bir ülke kendini, dünyadan soyutlayamaz ve aldığı her bir kararın mutlak, dünyadan bir karşılığı olacaktır. Söz konusu realite, dünya tarihinde devletler sisteminin oluşmasıyla var olmakla birlikte, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekonomik (reel + finans), sosyal, kültürel ve toplumsal alanda her ülkeyi bir şekilde kuşatan küreselleşme olgusu sonucu, çok daha hızlı ve derin etkiler doğuracak duruma geldi. Şüphesiz ki söz konusu etkileme ve etkilenmenin boyutu, her ülke için aynı olmayacaktır. Dünya üzerinde halen en büyük ekonomik, askeri, bilişim (bilgi ve enformasyon teknolojisi, bilgisayar tabanlı bilişim sistemlerinin, özellikle yazılım uygulamaları ve bilgisayar donanımının incelenmesi, tasarlanması, geliştirilmesi, yürütülmesi, yönetilmesi ve desteklenmesi olarak nitelenen) sektörü ile yazılı (gazete, dergi, rapor) ve görsel (TV yayınları, sinema, dizi, açık oturum, filmler, twitter, facebook, instagram vb.) basın gücünü elinde bulunduran, hele başında Trump’ın olduğu bir ABD’nin açıkladığı herhangi konudaki kararının doğuracağı olumlu veya olumsuz sonuçların, kısa sürede tüm ülkeleri derinden etkileyeceği açıktır, hem de ülkenin kendi savunduğu görüşleriyle aksi duruma dahi düşecek şekilde. Bu absürt duruma, ABD’nin bizi de yakından ilgilendiren Suriye üzerinden takip ettiği politika gösterilebilir. Suriye yönetiminin basiretsizliğinden kaynaklanan otorite boşluğu nedeniyle yuvalanan terör odaklarına karşı ülkemizin güney sınırlarımızı koruma amaçlı yaptığımız askeri operasyonlara karşı, sözde teröre karşı olduğunu her platformda dile getiren ABD’nin terör örgütleriyle yaptığı işbirliğinin, sanki normal bir gelişme gibi dünya kamuoyu tarafından kabul edilmesidir. Adeta ülkemiz sınırlarını korumakla sanki suç işlemişiz gibi yaptığımız haklı faaliyetlerimizi anlatmak için neler çektiğimiz, tüm vicdan sahibi kişiler tarafından bilinmektedir.
FED ve ECB’nin aldığı parasal politikalarla ilgili almış oldukları kararlar da, ABD’nin siyasi konularla ilgili uygulamaları ve sonuçlarıyla paralellik içerisindedir. FED veya ECB’nin faiz oranlarıyla ilgili alabileceği kararlar sürekli dünya kamuoyunun gündemini meşgul etmektedir. Çünkü alınan kararların, finansal sektörün çok önemli bir kısmı üzerinde ciddi düzeyde etkisi vardır. Aynı şekilde reel ekonomiyle ilgili öncü göstergelerin olumlu veya olumsuzluk sinyalleri vermesi bile, küresel ekonomimin kısa, orta ve uzun dönemde gidişatını değiştirebilecek niteliktedir. Çünkü iki yüz civarında ülkenin büyük çoğunluğunu ABD, AB ve bunların parasal karar organları olan FED ve ECB ile doğrudan veya dolaylı da olsa, ilgisinin olmaması olanaksızdır. Hemen tüm ülkelerin doğrudan veya dolaylı olarak, dış ticaret veya finansal araçların alım ve satımıyla bağlantısı vardır. Tıpkı dünya gelir pastasının yaklaşık beşte birine sahip olan Çin ve Japonya ile olduğu gibi. Sıralanan birkaç ülkenin üretim ve finans sektöründe ortaya çıkacak olumlu veya olumsuz tüm gelişmeleri, ülkelerin pür dikkat takip etmeleri ve kendilerinin en az zarar yada maksimum kar elde etmeleri için politika geliştirmeye çalışmaları boşuna değildir, bir yerde de mecburdurlar.
Gelelim ülkemize. Anlatılanların tamamı, diğer ülkeler gibi Türkiye içinde aynen geçerlidir. TCMB’nin aldığı 425 baz puanlık faiz indirimi, başta inşaat sektörü olmak üzere imalat sanayi yatırımlarının artması yönünde etki yapacağı açıktır. Ancak bu etkinin uzun vadeli olmayacağı açıktır. Türkiye ekonomisinin kurumsal bir niteliğe kavuşması için gideceği yol oldukça uzundur. Yıl sonunda hedeflenen bütçe açığı rakamlarının %80’ine ilk altı ayda ulaşıldığı, ilkokuldan üniversiteye kadarki eğitim sisteminin ülkemiz ve günümüz koşullarına göre bir türlü modernize edilemediği, ithalatla dış kaynaklara muhtaç büyüme kapanının kırılmadığı, demokrasi ve insan hakları konusunda toplumun kafasında önemli derecede soru işaretlerinin bulunduğu, neredeyse hemen her alanda yapısal reformların sözden öteye geçmeyip günü kurtaracak politikalarda ısrar edildiği bir ülkede, TCMB’nin kararlarının kalıcı olumlu etkiler getirmesi beklenilmemelidir. Olumsuzda olsa ülkemizin içinde bulunduğu sorunları TCMB üzerinden sıraladık. Yapılması gereken nedir? sorusu ise şöyle cevaplandırılabilir. Başta hükümet olmak üzere TCMB gibi devletin tüm kurumlarıyla ekonomi, siyasi, sosyal, toplumsal, demokrasi, hukuk ve insan hakları konusunda halkın tamamına güven verecek adımları atmalıdır. Bu başarılırsa dışımızda gelişen her türlü küresel kararlar karşısında daha dirençli kalır, Türkiye olarak her türlü sorunun üstesinden geliriz, vice versa.
Soru: Ekonominin daralması gelecek dönemin arzını etkiler mi? Neden?
Sözün Gözü: Gelene git, gidene gitme.