Hukuk sistemine dair bir eleştiri yükseldi geçtiğimiz hafta içinde. Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere hemen hemen her siyasetçinin eleştirdiği Türkiye’deki hukuk sistemini bu kez bir yüksek yargı organının başkanı eleştiriyordu. Yani özeleştiri mahiyetinde değerlendirebiliriz. Kral’ın “kral çıplak” demesi gibi bir şeydir bu. Tabi “kral çıplak” benzetmesini yaparken haksızlık da yapmak istemem. Son 5-6 yıldaki değişimde çok değerli bir rol oynadığını inkâr edemem emniyet ve yargının. Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun eleştirileri geçtiğimiz hafta üzerinde fazla durulmasa da aslında toplumun vicdanının sesi gibiydi. Biz bazı şeyleri başımıza gelmeden anlayamıyoruz ama unutmamamız gereken en temel şey; hukuk meselesinin en temel mesele olduğu olduğudur, en ufak bir sapmanın dahi derin yaralar açtığı gerçeğidir Dolayısı en küçük sorunlar bile eleştirilip gündeme getirilmelidir.
İnsan doğası gereği taraftır. Bu noktada en zor şeylerden birisidir en doğru kararı verebilmek. Muhakeme etmek ve bunu terazinin dengesini bozmadan yapabilmek kadar zor bir şey yoktur. Dolayısıyla hukukçularımızın çok zor ve vebali yüksek bir iş yaptıklarını unutmamalıyız. Bu noktada ahkâm kesip haklarını yiyecek değilim ancak bu denli önemli bir meselede Danıştay Başkanı Sayın Hüseyin Karakullukçu’nun sözlerine ayna tutmak istiyorum. O eleştiriyi bir kere de ben yazmak istiyorum.
Hüseyin Karakullukçu hukuk sistemine, aslında toplumun tüm kesimlerine şeklinde de okunabilecek eleştirisinde şöyle diyor: “Şu memlekete baktığım zaman, affınıza sığınıyorum, işte polis, emniyet teşkilatımız savcı olmuş, bilirkişi de hakim olmuş, mübaşir de yazı işleri müdürü olmuş, ondan sonra 'adalet' diye bağırıyoruz. Yok ya. Böyle bir şey olmaz. Mümkünatı yok” Karakullulçu’nun “kimse kendi işini yapmıyor, yetkisini aşarak başkasının alanına tecavüz ediyor” şeklinde özetlenebilecek sözleri aslında toplumun geneline yapılmış bir eleştiri.
Yazımın başında da söylediğim gibi Türkiye’nin özellikle son 5-6 sene içerisinde yaşadığı büyük değişimin/gelişimin önemli ayaklarından birisidir emniyet ve yargı. Özellikle Türkiye’de iktidarın gerçek anlamıyla halka geçtiği tarih olarak 2007 senesini gösterebiliyorsak burada bu dönemde başlayan Ergenekon Operasyonlarının payının büyük olduğunu inkâr edemeyiz. Demokrasi ve hukuk anlamında son dönemlerde böylesi hizmetleri olan polis ve yargıya hiçbir eleştiri getirilmezse son dönemde yaşanan sıkıntılar yaşanmaya başlar. Emniyet mensuplarının da, yargı mensuplarının da, bilirkişilerin de insan oldukları unutulmamalı.
Sayın Hüseyin Karakullukçu’nun bu eleştirileri son dönemde özellikle sıkça gündeme gelen konuların özeleştiri olarak içeriden birisi tarafından dile getirilmesinden başka bir şey değil. Popüler bir örnek verecek olursak şike davası bunun için ideal. Şike soruşturması sürecine bakacak olursak Hasan Karakullukçu’nun “polisin savcı gibi davranmaya başladığı” eleştirisini daha iyi anlayabiliriz. Şike operasyonunun yapıldığı gün Emniyet, internet sitesine “19 maçta şike ve teşvik tespit edilmiştir” şeklinde bir haber koydu. Burada bir sıkıntı var. Yargıtay süreci kesin sonuçlanmadığı için fikir belirtmeyeceğim ama diyelim ki gerçekten de şike ve teşvik var, böyle bir durumda dahi polisin böyle bir açıklama yapmak gibi bir yetkisi yoktur. Bunu savcı bile yapamaz. Savcı dahi ancak ‘iddia’ edebilirken polisin böyle bir açıklama yapması görev aşımıdır. Bu hakimin ve hatta nihayetinde Yargıtay’ın vereceği bir kararken biz en başka suçluyu ilan edersek orada sıkıntı doğuyor. Yargılama ortadan kalkıyor. Bu örneği popüler olduğu için veriyorum başka örnekleri de var bunun.
Bir diğer mesele Başbakan Erdoğan’ın da son dönemde sıkça gündeme getirmeye başladığı tutukluluk meselesidir. Yıllarca Ergenekon veya darbeci zihniyet bu ülkenin insanına çok çektirmiştir. Milletin kendi hür iradesiyle seçtiği Başbakan’ı, Adnan Menderes’i Ezan’ı aslına dönderdi diye katilce katletmiştir. Bunlar unutulmamalıdır, unutulmayacaktır da. Fakat ‘Yeni Türkiye’nin hukuku darbeciye dahi adil olmalıdır. Tutukluluk sürelerinin bir nevi cezalandırmaya dönüşmesine izin vermemelidir. Söylemek istediğim “saygın kişilerin tutuklu yargılanmaması” değil kesinlikle. Her insan saygındır veya her meslek grubundan suçlu çıkabilir. Benim burada söylemek istediğim aslında Karakullukçu’nun söylediği gibi sistemik bir eleştiridir. Adaletin sağlanması noktasında titiz davranılması gerektiğidir.
Benim asıl gelmek istediğim nokta 2007 yılını Türk demokrasi tarihi için bir milat haline getiren, 2007 senesini yeni bir 1950 haline getiren Türk polisi ve Türk yargısının dikkatli olması ve kendi emeğini kendisinin çürütmemesi noktasıdır. Burada samimiyetinden şüphe olunmayacak Danıştay Başkanı Sayın Hüseyin Karakullukçu gibi isimlerin eleştirilerini dikkate almaları ve bölgesel lider adayı Türkiye’ye hizmet etmeye devam etmeleridir. ‘Yeni Türkiye’ diyorsak eğer, ‘Yeni Türkiye’; eleştirinin, saygının ve gelişmenin sınırsızca yaşandığı bir Türkiye olmalı. ‘Yeni’ metaforuna uygun hareket edilmesi gerektiğidir aslolan. Türkiye’ye yakışan da budur.