Karadavut

Ömer Kocabaş

Konya’nın çehresinin değiştiren inşaatlarla ilgili bu üst üste 3. yazı oluyor ama yaşanılan değişimi anlayabilmek için inanın 33 yazı yazsak yeridir. Bugün sayıları günden güne azaltılan müstakil evlerin üzerinde durmak istiyorum. Böyle giderse 10-15 yıl sonra Konya şehir merkezinde müstakil denilince akla sadece Meram’daki villalar gelecek…

 Geleceğe dönük daha güvenilir konutların yapılması elbette gereklidir ama toptancı bir mantıkla sağlam binalarında sırf ticari heveslerle yıkılması kabul edilemez. Bugün Konya’da yapılan, büyük bir hevesle de yapılmaya devam edilen şey maalesef budur. Bir denetim mekanizması da olmadığından göz göre göre sokaklar yıkılırken yerlerine siteler yükselmekte. İnsanlar ticari olarak haklı olabilirler. Neticede eski evleri yıkılacak, yerine de arsalarının büyüklüğü nispetince birkaç daire elde edecekler. Fakat bahçelerinden, geçmişlerinden uzaklaşacaklar. Daha 5-10 sene önce yıkılan evlerden bahsedilip apartman hayatının olumsuzluklarına yönelik klişeleri bir bir sıralayarak bir nevi günah çıkarmaya çalışılıyor. Bu tarz insanları anlamaya çalışıp, kararlarına saygı duymalıyız. Netice de herkes sırf biraz daha para kazanabilmek için ailesinden kalan evi elden çıkarıp, beton bloklara hapsolma özgürlüğüne sahip(!)

 Peki, öte yandan müstakil evlerinde oturmak isteyen ama gerek komşuları, gerekse gözünü para hırsı bürümüş müteahhitlerin baskılarından bunalmış insanları ne yapacağız. Arkasında devletin ( bakanlık, belediyeler vb.) gücünü hissedemeyen insanları. Sahi bugüne kadar hiç duydunuz mu müstakil evlerin sağlamlığı konusunda çalışma yapıp duruma göre ev sahibini yönlendiren bir kurum. İnsanlar neden evlerine gerekli bakımı yapıp oturmaya devam etmesinler ki? Şimdi kimse kimsenin evini zorla yıktırmıyor diyebilirsiniz. Lakin sokağa gözü dönmüş bir müteahhit girdiği zaman vatandaşın evinin çevresindeki bütün evleri satın alıp, inşaata başlıyor. Adamın evi ayrık otu gibi ortada kalıyor. İnşaatın devam edeceği birkaç yıl boyunca sokak savaş alanına dönüyor. Bu vatandaş başta komşu ve ailesinin baskısı ile müteahhitle anlaşma zorunda kalıyor.

 Ankara’ya geldiğimde dikkatimi çeken ilk şey gecekondu kavramıydı. Yıkılan gecekondular değil, gecekondu kavramı. Bugün 40 yaş ve üzeri çocukluğu Ankara’da geçmiş herhangi biriyle konuşun size mutlaka bir gecekondu hikâyesi anlatır. Ankara’da müstakil ev diye bir tabir yok. Şehir resmen gecekondular üzerine kurulmuş. Şimdi ise kentsel dönüşümle hale yola konulmaya çalışıyor. Bunun yanında Konya ise geçmişten günümüze düzenli şehirleşmeye sahip olmuş, gecekondu kavramı ile tanışmamıştır. Bu noktada yetkililer devreye girip müstakil evlerinde oturmaya devam etmek isteyen insanlara yardımcı olmalı, onları mahalle baskısı altında bırakmamalıdır. Bir müstakil evin korunması için illaki tarihi bir değerinin mi olması gerekiyor? İnsanların birkaç nesil boyunca yaşadıkları/yaşanmışlıkları, evin bahçesindeki ağaçlar vb. yetmiyor mu?

 Geçenlerde çocukluğumun geçtiği müstakil eve gittim. Sokağın karşı tarafını bir müteahhit almış, yıkımın ardından da inşaat başlıyormuş. Bizim evin olduğu taraftaki komşularla anlaşılırsa da bizim evde yıkılacakmış. Çocukluğumuzun geçtiği sokak şimdi sanki savaş ortasında kalmış gibi harabeye dönmüş. Evler bir bir yıkılıyor. Belki 5 sene sonra bırakın evleri Karadavut sokağın ismi bile kalmayacak. Haklısınız o kadar modern apartmanların(!) yapıldığı bir sokağın adı Karadavut olarak kalmaz. Afilli bir isim bulurlar. Hem büyüklerimizin eski bir kabadayı olduğunu söylediği Kara Davut’un beton çöplüğünde ne işi var. Bırakalım da adam mezarında ters dönmesin.

Bizler müstakil evin bahçesine “hayat” derdik. Bahçe duvarıyla sınırlarının çizildiği mahremimiz. Hayata dair ilk birikimlerimizi öğrendiğimiz “hayat”. “Hayatların” yerini yüksek güvenlikli site bahçelerine bıraktığı bir hayattan ne hayır gelir ki?

Biliyorum belediyelerin bile müstakil evden anladığı TOKİ tarzı “eski Konya evi” olduğu bir yerde bu yazı davulcu yellenmesi gibi kalacak ama yapacak bir şey yok. Fuzuli’nin dediği gibi söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…