Türkiye’de modern anlamda İslamcılık akımının tarihi 19.yüzyıl son çeyreğinden başlatılır ve o dönem müslüman münevver ve mütefekkirleri için devri istibdattır. Daha fazla özgürlük ve adalet talebi ile İttihat ve terakki ile beraber olup Sultanı meşrutiyetin ilanına zorlayanda , son kertede cumhuriyet talep eden de bizimkilerdir. Sultanın halli ,Sırat-ı Müstakim yazarlarını ziyadesiyle memnun etmiştir. Sultan 2. Abdülhamid’in hallinden istiklal Harbi sonuna kadar ittihatçı-İslamcı koalisyonu devam etmiş, İstiklal harbi sonunda ittihatçılar bizimkileri tasfiye ederek, milletin dahi hilafına hareket ederek seküler bir devlet kurmuşlardır. Bu okuma biçimiyle:
1.İslamcılık başından beri ve halen modern ve ilerlemeci bir harekettir.
2. Cumhuriyetin ilanı ile ortakları tarafından tasfiye edilen İslamcılar hikmet ve basiretten yoksun kadrolardır ve netice itibariyle derin bir pişmanlık ve hüzne gark olmuşlardır.
Gerçekten böyle midir?
Cumhuriyetin ilanı ile ortaya çıkan yeni devlet otoriter ve totoliter yapısı ile devri istibdada rahmet okutur niteliktedir. Üstelik bu defa milletin milli manevi bütün değerlerine savaş açmış, modern bir ulus devlet yaratma projesi devreye alınmıştır.
Yeni dönemde İslami mücadele milletin manevi değerlerini muhafaza temelinde yine bir özgürlük ve adalet talebi şeklinde tevarüs etmiştir. Millet gerek tek parti döneminin despotik uygulamaları gerekse darbeler döneminin engellemelerine rağmen bu istikamette sebat etmiş, çok partili hayata geçilen 1950 den itibaren cumhuriyetin partisi bir daha tek başına iktidar olamamış, 2002 den itibaren de darbeler ve koalisyon hükümetleri dönemi sona ermiştir.
Süreç devletin adam ettiği bir millet değil, milletin adamlarının yönettiği bir devlete doğru hızla evrilmektedir.
Seksen yıl boyunca ,millete rağmen millet için politikalarıyla modern bir ulus devlet yaratmaya çalışan müstemleke kadroları ise bu yeni süreçte; ittihat terakki taktiklerine geri dönmüş, alavere dalavere, katakulli ve oldubittilerle milletin iktidarının halline çabalamaktadır. Millet bu koalisyonu çok iyi tanımaktadır. Seksen yılda ülkeye incir çekirdeği kadar katkı yapmamış, şahsi menfaatlerinden başka hiç bir şey düşünmemiş bu güruh; esasen herhangi bir ideal uğruna da değil sırf menfaat düzenleri yıkılıyor diye çırpınmaktadır. Şaşırtıcı olan; millet karşıtı koalisyonda birde İrlandalı ortak var ki son günlerde en şedid mücadeleyi bunlar veriyor. Sömürgecilerin sömürdükleri ülkelerdeki temsilcilerinin sesi sahiplerinden çok çıkar diye öğretmişlerdi bize. Türkiye’nin Amerika ve İsrail’in canını sıkan her icraatı, onlardan çok bizim İrlandalıları rahatsız ediyor. Davutoğlu’nun Dış İşleri Bakanı, Hakan Fidan’ın Mit Müsteşarı olduğu günlerdeki tepkilerini hatırlayın.
17 ve 25 Aralık süreçleriyle ortaklarına selam çakarak ‘’siz başaramadınız ama biz başaracağız’’ dediler olmadı. Rehine krizinde devleti zora sokmaya çalıştılar tutmadı. Buraya bir parantez açalım; Önce 49 vatandaşımız kasten rehin bırakıldı, cumhurbaşkanlığı seçiminden önce güya kurtarılarak prim elde edilecek dendi, bu olmayınca devlet vatandaşını kurtarmak için hiçbir şey yapmıyor yollu tezviratlarla eski Türkiye’ye has çözüme ? zorlamaya çalıştılar.(Hayata dönüş operasyonu gibi bir operasyon yapılacak, bilahare ölen vatandaşlar ve Işid terörünün ülke içine taşınması üzerinden hükümet yıpratılacaktı) Rehinelerin kurtarılmasını bile alkışlayamadılar da -karşılığında ne verildi- korosuna katıldılar. Bu İrlandalıların televizyonlarında her akşam haber değil felaket bülteni sunuluyor. Kimin değirmenine su taşıyorsunuz. Yazının başındaki analize dönersek müstemleke kadrolarıyla kurulan koalisyonun sonunun hüsran olduğunu bari görseniz.
Evet şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid etmiş bu ihanet şebekesi şimdilerde mülteci sorunu üzerinden ülkeyi karıştırmaya çalışıyor. Haber bültenlerinde şark kurnazlığı ile; Güya gelenlerin çaresizliği ve mağduriyetlerini gündem ederken, ırkçı kalkışmalara çanak tutan yorumlar yapılıyor. Millet hiç şüphesiz bu badireyi de alnının akıyla atlatacak, bin yıllık birlikte yaşama ve kardeşlik, kadirşinaslık, diğerkâmlık geleneği galip gelecek.
Sezai Karakoç’la bitireyim ; Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk, Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum. Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyor ve KARAYILAN seni parmaklarımdan süt içmeye çağırıyorum.