Yükseköğretim Kurulu’nun kurulduğu ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun çıktığı 1982 yılından itibaren Türkiye, yükseköğretim reformunu tartışmaktadır.
Yükseköğretim sistemimiz hem nitelik sorunu hem de erişim sorunu yaşamakta idi. 2003 yılında ülkenin en reformist kadrosu AK Parti iktidarı ile birlikte bu tartışmalar yoğunlaştı. 28 Şubatın travmasını yaşayan Ak Parti daha nesnel, daha ölçülebilir ve tartışmasız alana yöneldi. Daha doğrusu yönelmek zorunda idi. Ak Parti, tartışmalı nitelik sorununa odaklanma yerine, yükseköğretime erişim problemini çözmeyi önceledi. Doğru bir tercihti ve % 20’ler seviyesindeki yükseköğretime erişimi 10 yılda % 45’ler seviyesine ulaştırdı. Bugün itibarı ile isteyen Türkiye her yurttaşına yükseköğretim hizmeti verebiliyor. 2003 yılına kadar 53 devlet üniversitesi varken 2003 sonrası açılan 75 yeni devlet üniversitesi ile 132 devlet üniversitemiz oldu. 1982’de 150 Bin üniversite öğrencimiz varken, bugün açıköğretim dahil 9 milyona yakın öğrencimiz var. 1982’de 15-16 Bin akademisyenimiz var iken bugün 190 Bine yakın akademisyenimiz var. Yükseköğretime erişimde destansı bir başarıya imza atan Türkiye, yükseköğretimin niteliği noktasında da benzer bir başarıya imza atabilir.
Ak Parti’nin yükseköğretim reformunu neden toplumun önüne getiremediğini analiz ettiğimizde Eski Türkiye’nin arazlarını görüyoruz. Ak Parti, 28 Şubatın mağduru kadrolarca oluşturulan bir siyasi hareket. 28 Şubatta üniversitelerin ve ordu göreve pankartlarında konuşlu akademisyenlerin oynadığı rol de dikkate alındığında, Ak Parti iktidarını muhkem kılmadan bu alana giremezdi.
Üniversiteye girişte meslek liseleri ile imam hatiplerin önünü kesen katsayı sorununun bile 2010’da çözüldüğünü, başörtüsü serbestliğinin 2013 sonlarında sağlanabildiğini düşündüğümüzde kapsamlı bir yükseköğretim reformuna toplumsal destek olmaksızın AK Parti’nin girmeyeceği açıktır. Buna rağmen 2013’te yükseköğretim reformu için çağrılar yaptı. Ancak bu çağrılar başlar başlamaz Gezi Kalkışması, 17-25 Aralık, 15 Temmuz Kalkışması bu çağrıların toplumsal aksinin cılız kalmasına neden oldu. Buna rağmen rektörleri üniversitede örgütlü klanlara mahkum eden rektör seçim sisteminin 29 Ekim 2016’da değiştirilerek bir süreç başlatılmak istenmişse de süreç devam ettirilemedi.
Yükseköğretim reformunun önündeki bir engel de üniversitenin yüksek düzeyde bilgi ve uzmanlaşmaya dayalı bir alan olduğu varsayımında reform parametrelerinin üniversite içinden üretilmesi gerektiği oldu. Halbuki sistemin iç bileşenlerinin böylesi kapsamlı bir reformu öneremeyeceği açıktır.
Eğitim-Bir-Sen’in yapmış olduğu çağrılar, hazırladığı raporlar ise siyasal iktidarda ve üniversite kamuoyunda yeterli refleks üretmedi. Diğer sendikalar da üniversite içi müesses nizamın iktidar araçları tarafından beslendiği için Eğitim-Bir-Sen’in reform çağrılarını akamete uğratan bir söylem geliştirdiler. Her şeye rağmen Eğitim-Bir-Sen üniversite şubeleri yaptıkları reform çağrıları ile yükseköğretimde reform ihtiyacını gündemde tutmayı başardı.
Bu çerçevede 2015’ten itibaren Yükseköğretim Kurulu, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, TÜBİTAK ve üniversiteler ile reform ihtiyacını tartışmaya başlamış, ‘Yükseköğretimin Çeşitlendirilmesi’ başlığında üniversitelerimizin birbirinin kopyası olmaması, tematik ve misyon tanımlamaları ile farklılaştırılması ve yapılandırılması gerektiği noktasında bir çalışma yapmıştır. Reform düzeyinde olmasa da reforma dönüşme potansiyeli gördüğümüz için fevkalade değerli bulduğumuz bu çalışma sonrasında önce 15 üniversite Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Projesinde yer almış, 11 üniversite de Araştırma Üniversitesi olarak seçilmiştir. Halen 22 üniversitemiz bölgesel kalkınma odaklı misyona sahiptir. Araştırma Odaklı Misyon Farklılaşması Programında 23 üniversite yer almaktadır.
Mesleki Uygulama Ağırlıklı Üniversiteler başlığını YÖK’ün 40. Kuruluş Yıldönümünde ifade edilen ‘İstihdam Odaklı Üniversite’ konsepti ile birlikte değerlendirildiğinde reform diyebileceğimiz bir çalışmadır. Araştırma ve Aday Araştırma Üniversiteleri, Bölgesel Kalkınma Odaklı Üniversiteler, Mesleki Uygulama Ağırlıklı Üniversiteler ve Tematik Üniversiteler birlikte değerlendirildiğinde kapsamlı bir yükseköğretim reformunun en önemli parametreleri belirlenmiş oluyor. Geriye örgütsel form kalır ki nispeten daha kolay bir çalışma.
Konya, 3’ü devlet olmak üzere 5 üniversitesi ile tematik boyutta farklılaştırılarak Türkiye’ye rol modellik yapabilir.
Bir sonraki yazımızda…