Ağustos sıcağı dursa da henüz,
Bağları bozmaya başladı eylül,
Kapıda bekliyor sarılarla güz,
İçeri sızmaya başladı eylül
Mevsimden mevsime dönüyor dünya,
Daha bir hüzünle dönüyor dünya,
Giderek kızıla dönüyor dünya,
Bak gezip tozmaya başladı eylül
Rüzgârın nefesi soğuyor işte,
Yavaşça yapraklar yağıyor işte,
Güneş daha erken ağıyor işte,
Hüznünü yazmaya başladı eylül
Bozuyor renklerin pazarlarını,
Solduruyor gülün nazarlarını,
Kuru yaprakların mezarlarını,
Usulca kazmaya başladı eylül
Leylekler şehirle vedalaşıyor,
Yalnızlık git gide fenalaşıyor,
Gökyüzü gün be gün tenhalaşıyor,
Sinsice azmaya başladı eylül
Bir melal çöküyor sanki sözlere,
Bulutlar iniyor mahzun gözlere,
Eğlenen gönüle, gülen yüzlere,
Köpürüp kızmaya başladı eylül
Sonbahar, güz, hazan, hangi ismiyle söylersek söyleyelim gönülde ince bir hüzün uyandırır bu mevsim. Eylül ise sonbaharın giriş kapısıdır. Havalar hafiften serinler, ağaçlar sararmaya başlar, yapraklar dökülme eğilimine girer. Gökyüzü tenhalaşır, giden kuşların kanat izleri henüz silinmemiştir ve veda hüznüyle yağmurlara gebedir bulutlar.
İnsan bu mevsimde daha çok düşünüyor eski günleri. Geride kalan yazla birlikte ömrün geçmiş yılları, şurasından burasından canlanıyor hafızada. Solan güller gibi, eski sevdalar, eski arkadaşlar ve eski yüzümüz karşımıza çıkıyor güz günlerinde. Eğer biraz da yaşımız ilerlediyse Cahit Sıtkı gibi bir vehim gelip oturuyor içimize:
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Kendimizi sorguluyor, kalbimizi daha çok dinliyoruz bu gri bulutların mevsiminde.
Hayatın geçiciliği, insanın acziyeti, dünyanın faniliği her yaprakla önümüze düşüyor. Serçelerin vefası yanımızdaki insanların sıcaklığını, leyleklerin gidişi gurbetteki sevdiklerimizin hasretini yeniliyor. Sonbahar sadece ölümün mevsimi olmadığını bağrında sakladığı tohumlarla sessizce imliyor içimize. Serçeler o ümitle sekiyor sokaklarda, leyleklerin ardından bakıp kalanlar o ümitle dönmeyenlerin hasretine dayanak buluyorlar kalplerinde.
Eylül bizi öyle bir kapıdan geçiriyor ki zaman ansızın bir iklimden bir iklime geçiyor önümüzde. Sanki Akdeniz’in canlı manzarası, İç Anadolu’nun bozkırlarına geçiveriyor birkaç günde. Ilık yağmur taneleri soğuyor, karın, tipinin nefesinde yeller esiyor ilerleyen her günde. Son yıllarda her ne kadar iklimler değişse de eylül kelimesi, o eski günlerin tanığı olanlarda böyle çağrışımlar yapıyor.
Eylülde açılıyor okullar, eylülde bozuluyor bağlar. Biri geleceğe yatırım, biri geçmişin hasadı. Hayat böyle yenileniyor yüce Yaratan'ın elinde, insan böyle bağlıyor kendini yarına. Bir yanda fidanları yetiştirme gayreti, bir tarafta dalların nimeti. Her şey akıyor zamanın içinden. Her şey hayata dair oluyor böylece.
Eylül olgun meyveleri bağlardan toplatırken, bir yandan da olgunlaştırıyor insanları. Her şeyin değişebileceğini, her günün başka bir şey getirdiğini ve hayatın tekdüze olmadığını anlatıyor gören gözlere, hisseden kalplere. Ölümü inceden işliyor insanın içine. Solan güllerle, sararan yeşillerle, giden kuşlarla ayrılıkların herkesi kuşatacağına dair bir mesaj taşıyor bu hazan kapısı. Ölümün son olmadığını da ağaçların köklerine taşıdığı bahar umuduyla fısıldıyor duyan kulaklara.
En çok da ömrün eylülü vuruyor insanı. Çocukluğun neşesi, gençliğin arzusu yavaş yavaş soğuyor yürekte. Hızlanıyor zamanın akışı, büyüyor ve telaşa düşüyor peşinde koşulan hayaller. Dünyalık ne varsa sararmaya başlıyor yapraklarla beraber. Ve zaman yetmez görünüyor uzun emellere. Ayrı bir korku, başka başka duygular doğuruyor, gençken tanımadığımız, bilmediğimiz duygular gelip oturuyor içimize.
Bülbülün feryatları çınlıyor kulaklarımızda, elde edemeyecek olma ihtimali yakıyor bağrımızı. Eylül sıcak aldığı nefesi soğuk bırakıyor dışarı. Soğuyor, sararıyor ve ölüyor tıpkı yapraklar gibi içimizde taşıdığımız hayaller de. Eski bir dosttan gelen mektup gibi, bir bir zarflarından çıkıp kalbimize dokunuyor hatıralar. Ve bir aşk kalıyor insana, içini ısıtmak, gönlünü avutmak, kendini teselli etmek için. O aşkın güzellikleriyle çalmayı düşünüyoruz toprağın kapısını, o aşkın yaşadığımıza kanıt olacağını düşünüyoruz, o aşkla dayanıyoruz kalan günlerin ağır yüküne.
Evet başladı eylül. Eşiğindeyiz kışın. Ve özlüyoruz şimdiden baharın çiçeklerini, yazın olgun meyvelerini ve kuşlarla zengin o mavi gökyüzünü...
Sevgiyle kalın.