KAOSUN DİĞER ADI TRUMP

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

          Yaklaşık son elli yıldan beri dünyamız, küreselleşmenin etkisiyle adeta oligopol – oligopson ortamını yaşıyor. Mikro iktisat kitaplarının eksik rekabet piyasalar bölümünün alt başlıklarından biri olan sırayla az sayıda satıcı firmanın veya az sayıda alıcı firmanın bulunduğu, her birinin, diğer firmaların satış ve alış politikalarını dikkatle takip edip oluşan koşullara göre pozisyon alarak piyasaları canlı tutmaya çalıştıkları gibi, artık her bir ülke diğer ülkelerin yaptıklarını daha bir ciddiye alarak izlemektedir. Bu ülkeler bir de ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Çin gibi GSYH ölçütlerine göre dünyanın ilk sıralarında yer alanlar olunca, dünya ekonomi politiğine yansımaları çok daha hızlı ve derin olmaktadır. Bu ülkeler içinde ABD’nin, Obama’nın arkasından 45. başkanı olarak seçilen Trump’dan sonra, başta ABD olmak üzere dünyanın, artık hiçbir şekilde daha sakin, huzurlu günlere gebe kalacağını kimse ümit etmesin. Tüm ülkeler, ister gelişmiş ister gelişmekte olsun, bu vakitten sonra ekonomik, siyasi ve jeopolitik politikalarla ilgili kararlar alırken Trump başta olmak üzere, yeni FED başkanı Jerome Powell’ı, Dışişleri Bakanı Tillerson’ın yerine atadığı CIA (Central Intelligence Agency) Başkanı Mike Pompeo’yu, birkaç kat daha ciddiye alarak takip etmeleri gerekmektedir.

          Trump’ın şimdiye kadar yaptığı atamalarla, ortalıkta dolaşan atamayı düşündüğü kişilerin isimlerine bakıldığında, bizdeki atasözü tam tamına Donald John Trump’ı anlatıyor. “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur”. Geçen yıl yapılan başkanlık seçimleri öncesinde, sırasında ve seçildikten sonra yaptığı açıklamalarla “Yeniden Büyük Amerika” inşa etmek adına şahin politikalar bir yana saldırgan, agresif ve hırçın tavırlar sergileyeceğinin ipuçlarını vermişti, yanıltmadı. Keşke yanıltsaydı da, dünya zaten boğuştuğu uluslararası hale getirilen terör, karadelikler (ozon tabakası), yedi buçuk milyar insanın yaklaşık üçte birinin temiz su, ekmek, sağlık olanaklarından bile yoksun olması yanında, bir de kendisiyle birlikte göreve başlattığı ve yeni atamayı düşündüğü kişilerin dünyanın başını, ne gibi yeni belalara sokabileceği üzerine fanteziler düşünmek zorunda kalmazdık. Ancak artık bu durumdan kaçış yok, ülkeler de buna uygun politikalar geliştirmek zorundadır.

          Trump başta ABD’yi, halkını, ekonomisini, sosyal dokusunu ve dünyayı, henüz yeni anlama aşamasındadır. Başkanlığının on dört ayını tamamladığı şu günlerde, Trump’ın gün geçtikçe daha da agresifleşmesinin altında yatan nedenler olarak, ABD’nin gücünü kaybetmeye başlaması, çeşitli görüşler ileri sürülmekle birlikte XXI. yüzyılın ortasından itibaren dünya ticaret pastasından aldığı pay sıralamasında Çin’in gerisine düşeceğinin yüksek perdeden dile getirilmesi, Almanya’nın başını çektiği AB’nin blok olarak ABD’nin karşısına daha güçlü çıkması, ABD’nin dünya üzerinde hakimiyetini devam ettirme adına bütçede ciddi oranda yük oluşturan artan savunma harcamaları maliyetini düşürmek amacıyla emtia (petrol, altın, gümüş, bakır, demir, platin, kömür, buğday, pamuk vb.)  bakımından zengin bölgelere söz sahibi olmak çabalarının düşündükleri gibi gitmemesi – Türkiye’nin Suriye sınırını güvence altına almak amacıyla ABD’ye karşı politikalar geliştirerek üstünlük sağlaması, gibi – ve gelişmekte olan ülkelerin hem hızla kalkınarak hem de haklarını koruma konusunda daha bilinçli olması gibi etmenler sıralanabilir. Ülkesinin geleceğiyle ilgili genellikle olumsuz durumu ve ciddiyetini görmeye başlayan Trump’ın, kendi gibi “şahin” politika görüşte olanları yani gerektiğinde her şeyi yapabilecek tipteki kişileri atamasın altında yatan temel unsur budur. Kısa süre içinde kilit noktalara getireceği kişilerde, görüş açısından Pompeo’dan farklı olmayacağı açıktır. Günümüzde reel ve finansal sektör ile askeri güç bakımından ilk sıradaki ABD’nin dünya üzerinde kontrolü kaptırmamak için çıkarları neyi gerektiriyorsa, Trump ve ekibinin çekinmeden yapacağı ortadadır. Realite böyle olduktan sonra, her gün bir öncekini arar duruma düşmemek, tüm ülkeler için en büyük şans olacaktır.             

          Soru: Tam istihdam büyüme oranı ile potansiyel büyüme oranı aynı anlama gelir mi? Neden?

          Sözün Gözü: Bu dünya çizgisi doğru olanlarla eğrilerin mücadele alanıdır.