Anlaşılan, birileri bu akil adamlar meselesine fena halde bozulmuş… Adamları her gittikleri yerde takip ediyor ve attıkları her adımda karşılarına dikilip sorun çıkarıyorlar. Suratlar gerilmiş, kaşlar çatılmış, gözler fal taşı gibi açılmış halde, ısırmaya hazır ve gıcırdayan dişlerin arasından saçılan tükürük ve salyalarla yapılan hakaretler, küfürler ve fiilî saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Her konuda olduğu gibi kanın durması için de çözüm üretmeyen Turkish type muhalefet, üretilmiş iyi kötü çözüm projelerini dinamitlemenin yollarını arıyor.
Terör biterse bunun siyasal rantını “Terörü bitiren adam” unvanıyla Başbakan devşirecek diye düşündükleri için, kan akmaya devam etsin istiyorlar. Bu o kadar açıktır ki, karşısına geçip de bu tiyatroyu görmemek için ya kör ya da ahmak olmak gerekir.
Peki kim bunlar?
Açık konuşalım: Bunlar iki sorumsuz muhalefetin sorun çözülmesin diye karanlık odalarda beyinlerini yıkayıp ortalığa saldığı partizan gruplardan ibarettir. Aralarında oradan geçerken onların gazına gelip horozlanan sıradan tipler de olabilir.
Bu kefenli başbakan, geçen süre zarfında ülkede bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür. Ülkücü hareketin Alparslan Türkeş’ten sonra milliyetçiliği bırakıp Ergenekon tipi bir “ulusalcı”lığa kaydığını, dolayısıyla “klasik sol”la de facto düzlemde birleştiğini, Cumhuriyet’i kuran ve halka en büyük ideal olarak Batı ile bütünleşmeyi gösteren siyasal yapının batılılaşmanın önünde dikilen en korkunç barikat haline geldiğini, zaten nefret ettiği halktan umudunu iyice kestiği için iktidarın kaynağını başka yerlerde aramaya başladığını apaçık göstermiştir.
Şimdi soruyorum: Oturup düşünün lütfen! Şimdiye kadar ekonomi, dış politika, eğitim ve diğer hayatî konuların hiçbirinde fikir üretmemiş, sadece “Ülke bölünüyor!”, Üniter devlet elden gidiyor!”, “Kan akıyor!” vs diye bağıra bağıra yaptığı siyaset tarzı ile yüzde 16 bandına tutunarak varlığını sürdürmüş olan bir siyasetçi silahların gömülmesinden sonra halka ne anlatacak?
Koskoca bir hiç! Dolayısıyla, lüzumsuz biri haline gelecek. Çözüm onun için sonun başlangıcıdır.
Bize verilip de Kürtlere verilmemiş bir hak kalmamıştır. İyileştirmeler süreceğe benziyor. Peki bu durumda silahların gömülmesinden sonra bunlar Kürtlere ne anlatacak?
Koskoca bir hiç? Dolayısıyla, lüzumsuz hale gelecek. Çözüm onlar için de sonun başlangıcıdır.
Şu anda o Kürtçü partinin sahip olduğu oy oranının yarısı silah zoruyla alınmıştı. Sürecin sonunda bölge halkının iradesi özgüleşecek ve bu oyun yarısı gidecektir.
“Peki Kürt ırkçılığı yapan parti neden bu süreci destekliyor?” diye sorulabilir. Bunun cevabı, zorunluluktur. Başbakanın “Hesabı benden sorulan işin sorunmluluğu da bende olmalıdır.” diyerek ipleri eline aldığı olayda bütün güvenlik ve istihbarat birimleri birleştirerek verdiği etkin mücadele karşısında militanlarını yüzer yüzer kaybetmeye başladıklarını gördüklerinde kapıya dayanıp görüşmek için yalvarmaya başlamışlardır. Hiç kimse görüşme isteğinin hükümetten geldiğini iddia ve ispat edemez.
Şimdi birileri “Hükümet ne verdi?” diye soruyor ve bu noktayı kaşıyarak halkı galeyana getirmeye çalışıyor.
Kısacası, bu çözüm sürecinin sonunda, Türk ırkçılığı ve Kürt ırkçılığı yapan iki parti gidicidir. Kürt olanı sonunu kabullenmiştir, yangından ne kadar mal kaçırabileceğini hesaplama telaşındadır. Türk olanının başı ise, henüz durumu içine sindirememediği için var gücüyle süreci sabote etmeye çalışıyor.
Ama kurtulamayacaklar! Sürecin sonunda ırkçılık ve kanseverlik sendromu içinde debelenen iki marjinal parti tırpanlanacak, ortada sadece iki merkez parti kalacaktır. Böylece, Başkanlık Sistemi’ne uygun bir siyasal tablonun oluşacağı anlaşılıyor.
Böylesi çok daha iyi…