Kanmak ya da Kandırılmak

Hakan Bahçeci

İnsanın kendini çok kötü hissettiği zamanlardan biri de kandırılmış olduğunu anladığı andır. Kandırılırmış olduğunu hisseden insan, öfke, hırçınlık, hiddet gibi duyguların yanında aşağılanmış örselenmiş ve kullanılmış hisseder kendini. Kana kana su içmek gibi kanmaktan zevk aldığımız durumlar olsa da “kandırılmış” olmayı kabullenemeyiz.

 

Biz de asıl olan kişinin masumiyetidir. Güvenmek şüphemizden önce gelir. Bu hem inancımız gereği hem insanlığımız gereğidir. Belki bu yüzden bizim hayal kırıklıklarımız çok daha derin ve acı vericidir.

 

Yıllarca bu milleti kandırmak için her yolu deneyen bir dünya sistemi var karşımızda. Adına “Batı, şer, Yahudi zihniyeti, kapitalizm, teknoloji, batıl” ne dersek diyelim, varlığını Müslümanların yok olması üzerine kurmuş bir mekanizmadan bahsediyoruz. Bu mekanizma, her yolu ve düzeneği kendi yolunda mubah ve doğru kabul eden bir zihniyetin ürünü.

 

Ben “dünya sistemi” dediğim zaman komplo teorisi ürettiğimi, her olayın ardında görünmez bir odak olmasının imkânsız olduğunu ve hatta paranoyak düşüncelere daldığımı ifade edenler oluyor. Bu durum bile benim haklı olduğumu gösteriyor oysa. Eğer gerçek dışı varlıklara inanmıyor ya da uzaylıların geldiğini düşünmüyorsanız olan bitenin insan elinden çıkmış olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz.

 

Esasen bana itiraz edenler “kandırılmış olmayı” istemiyorlar ve hatta “kanmış olmak” kanlarına dokunuyor. Oysa bu millet, yalancı şeyhleri de gördü uyduruk müritleri de. Ülkeye düzen vermeye çalışanlar bu toprakların tarihini, alışkanlıklarını ve yaşam tarzını çok iyi biliyorlardı. Dindarı “din” ile kandırmak onlar için en kestirme ve sonuca dönük bir yoldu.

 

Sistem, önce yok saydı Müslüman Türk’ü, yokmuş gibi davrandı. Bir gedik açtı elbet lakin yetinmedi. Sonra ezmeye, aşağılamaya başladı. Asıl unsur, Müslüman iken bu topraklarda Gayri Müslim unsurlar asıl olmaya başladı. Kur’an okumanın ve öğretmenin yasak olduğu yılları gördük. Şiirimizi, sanatımızı, mimarimizi aldılar bizden. Kıbleye dönük olarak cami etrafında inşa edilen şehirlerimiz gittikçe betonlaştı, donuklaştı ve soğudu.

 

Bizi törpüleyen sistem durmadı, önce yok sayan, sonra aşağılayan ötekileştiren yapı son çağda bizi bozmaya, başkalaştırmaya oynadı kartlarını. Sade, sakin ve millet halinde yaşayan topluluk, asla benzememesi gereken Yahudi ve Hıristiyan gibi yaşamaya yöneldi.

 

Mekanizmaya sahip olanlar kandırmış biz ise kanmıştık. Tüm bu kandırılış serüveni onlar için her adımı planlanmış, düşünülmüş ve titizlikle uygulanmaya konulmuş bir oyundan başkası değildi.

 

Bunları konuştuğum bir mecliste, hizmetten olduğunu söze başlarken belirten bir arkadaş, “bana mı taş atıyorsun?” diye sordu. “Kendini kandırılmış hissetmiyor musun” dedim. “Evet” demeyi çok istedi belki lakin kanmış olmak sanırım hoşuna gitmişti.