Kamuda tasarruf tedbirleri alınmaya başlandı. Bu konuda en sonunda adım atılması iyi bir şey. Önemli olan bu tedbirlere uyulacak mı yoksa tasarruf söylemiyle yine vatandaş mağdur mu edilecek? Eğer öyle bir şey olur da tedbir bahanesiyle memura, emekliye gerekli zamlar yapılmaz, öğretmenler başta olmak üzere kamuya personel alımında komik rakamlar ortaya çıkarsa bu önlem hiçbir işe yaramaz. Hükümet üç yıllık plân yaparken bir anda kendini erken seçim tartışmalarının ortasında buluverir. Son bir yılda yapılan seçimlerde vatandaş için ekonominin birinci öncelik olduğunun artık görülmesi gerekiyor.
Tedbir paketinin ardından Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, önümüzdeki yıllarda öğretmen atama sayısının daha da düşerek yıllık ortalama sekiz bin civarı olacağını, bu sene tercih yapacak öğrencilerin ona göre karar vermesi gerektiğini söyledi. Peki, dört yıl önce eğitime başladıkları bölümün ortalama ataması yıllık üç binin üzerinde olan öğrencilerin suçu ne? Bu sene mezun oluyorlar ve bölümlerindeki atama sayısı 300 civarına düşmüş. Üç yılda tasarruf tedbiri var. Bu öğrenciler kime güvenecek? Emeklerinin çöp olmasının hesabını kim verecek? Burası Türkiye 2028 yılında yapılacak genel seçim öncesi muhalefet biz seçilirsek 100 bin öğretmen atayacağız derse, hükümette seçimi kazanmak için o yıl bir anda 50 bin öğretmen ataması yapıverir. Geçmiş yıllarda bunun örneğini çok gördük. Bakan Tekin böyle bir şeyin olmayacağının garantisini verebilir mi? Mezun olan, ya da yeni bölüm tercih edecekler genelde söyleme değil, ülke gerçeklerine göre karar verecektir.
Bakan Tekin, öğrencilerin atama sayısına göre tercih yapması gerektiğini söyleyeceğine YÖK’e “Bizim gelecek yıllardaki plânımız bu ona göre gerek eğitim gerekse de fen-edebiyat fakültelerinin kontenjanını düşürün” demeli. İhtiyaçtan fazla öğrenci mezun edilerek bugüne gelindi. Aynı hata da ısrar ediliyor. Eğitim fakültesi bitiren bir kişi illâki öğretmenlik yapacak diye bir şey yok demek sorunu görmezden gelip top çevirmek anlamına gelir.
YÖK geçtiğimiz günlerde bir karar aldı. Özel üniversitelerdeki öğretim üyelerinin ücreti kamudan az olamaz dedi. Aynı şeyi MEB’de yapabilir. Gelecek eğitim-öğretim yılından itibaren özel okullardaki öğretmenlere de kamudaki muadil kadrodaki öğretmenle aynı maaş verilmek zorundadır diye bir genelge yayınlanır olur biter. Özel okullar hem velilerden dünya kadar para alıyor hem de asgari ücret düzeyinde maaşla öğretmen çalıştırıyor. Böyle bir düzenleme ile kamunun üzerindeki baskı azalır. İlerleyen süreçte atanamayan öğretmen sorunu ortadan kalkar.
Tasarruf için hükümet acı reçeteyi memurlara, vatandaşa sunacağına ilk önce kendi alacaklarını tahsil etmeli. Vergi affı, prim affı, trafik ceza affı gibi söylemler tarihe karışmalı. Bakan Mehmet Şimşek çıkıp “Önümüzdeki üç yıl boyunca her hangi bir af olmayacak. Bir ay içerisinde kamuya borcu olanlar ödesin, bir ayın sonunda haciz işlemleri başlayacak” demeli. Hükümet düzgün bir şekilde alacaklarını tahsil etse milyarlarca lira gelir elde edilir. Kamunun kamudan alacağı bile milyarlarca lira var(!) Seçimin ardından yeni belediye başkanları eski borçları afişlerle vatandaşa ilan ediyor. Orada ilginç bir kalem var. SGK prim borcu. Yani belediyelerin devlete milyarlarca lira borcu var. Bu borç bile tahsil edilse vatandaşın sırtından ciddi bir yük kalkar. Aynı şekilde belediyelerin kamu bankalarına da borçları çok. Belediyeler, başkanların işyeri ya da çiftliği değildir, kamuya aittir. Bir karar alınıp, hükümet tarafından belediyelere gönderilen bütçeden en az yüzde 25 kesinti yapılarak kamu alacaklarının tahsilâtına başlanmalı. Aynı şekilde SGK primleri de belediyelere para gönderilmeden peşin olarak kesilmeli. Önceden Devlet Plânlama Teşkilatı vardı nedense kapatıldı. Çalışma Bakanlığı’nın da muadili bir birim mutlaka vardır, yoksa da kurulmalı. Bir belediyenin hizmet ettiği vatandaş sayısına göre ihtiyaç duyacağı ortalama personel sayısı böyle bir kurum tarafından rahatlıkla belirlenir. Bu sayının üzerinde personel istihdam eden belediyelerin fazla personeli işten çıkarması sağlanır. İşten çıkarma da yeniden eskiye doğru olursa bir adalet sağlanmış olur.
İhtiyaç sahibi vatandaşlara yapılacak yardımların tek çatı altına toplanmasıyla bile ciddi bir tasarruf sağlanır. Belediyeler oy için yapılan yardımları abartı, araştırmadan her ay milyonlarca lira para dağıtılıyor. İhtiyaç sahibi bir vatandaş aynı anda kaymakamlıklardaki sosyal yardım vakfından, ilçe belediyesinden ve büyükşehir belediyesinden olmak üzere üç yerden yardım alabiliyor. Tek elden daha adil ve düzgün yardım yapılabilir. Başkanların sırf kendi egolarını tatmin etmek için ünlü sanatçılara milyonlarca liraya konser verdirmelerinin falan bu üç yıllık süreçte önüne geçilmeli. Belediyelerde keyfi kararlar alınmasına izin verilmemeli.
Devletin bütün kurumlarıyla parti fark etmeksizin belediyeler üzerine eğilmesine ihtiyaç var. Buradan yapılacak tasarruf ile hedeflenenin çok üzerinde bir katkı sağlanabilir. Hükümet atama sayılarıyla gençlerin, ailelerinin umutlarını kırmamalı. İlk önce kendi alacaklarını tahsil edip, tasarrufu devlet çatısı altında yapmalı. Vatandaş son dört yıldır nefes alamaz bir hâle geldi. Bunun sonu iyiye gitmiyor. Bir karar alınırken vatandaşa olan faydası merkeze konulmalı. Aksi hâlde sonuçlarının nereye varacağı geçmiş tecrübelerimizle ortadadır. Bunca yılın kazanımlarını heba etmeye kimsenin hakkı yok…